Gölgesinde Serinlenecek Bir Çınar Olabilmek / Nurullah Yılmaz

Hüznünü her paylaşanın; “Fesih Hoca kelimelerle ifade edilemeyecek kadar mümtaz bir şahsiyetti.” sözlerine muhatap olmak, hele ki “ciğerimin bir parçası” övgüsüne mazhar olmak kaç insana nasip olabilir ki.

Gölgesinde Serinlenecek Bir Çınar Olabilmek / Nurullah Yılmaz

Bu yazı, muhtemelen malumun ilanı olacaktır. Zira Fesih Güler Hoca için söylenecek birçok şey söylendi, daha da söylenecektir. Dolayısıyla, bu yazının kaleme alınışının tek nedeni, böyle güzel insanların yaptıklarına hürmet babında, vazifeyi yerine getirmektir.  

Muhacerat, İşkence, Zindan...

Bu yola baş koymuşların, bir dönem, yolu bir şekilde bu üçlüden birine veya üçüne birden denk gelmiştir. Bunun neticesinde mal ve makam gibi dünyalıklardan mahrumiyet, sıhhat kaybı ve daha da sayılabilecek sayısız meşakkat...

Çok şaşılacak bir şey değildir. Ancak günümüzün rahatperest, malperest, zevkperest, ben merkezci, egoist hasılı dünyaperest insanının bu duyguları anlamaları zor. Hatta inandırıcı dahi gelmez onlara, sahici bulmazlar. Anlamamaları normal. Zira inanmak, adanmak, itaat etmek, karşılıksız bedel ödemek, mal, makam, şöhretten uzak yaşamak modern dünyanın anlayabileceği kavramlar değildir. Buna modern dünyanın kodlarıyla düşünen Müslümanlar da dahildir.

Evet, İslam davasına hizmet eden her insan değerlidir ancak kimi insanlar bazı özellikleri ile çok daha önceliklidir. Bir insan düşünün ki, onca zorluk, sıkıntı, zahmet yaşamış olmasına rağmen, binlerce on binlerce insanla muhatap olmasına rağmen kimse ondan rahatsız olmasın, kimseyi incitmesin. 15 yaşındaki bir çocuğa dahi sesini yükseltmesin aksine hürmet göstersin. Yakın bir akrabasının deyimiyle; “Bir insan hiç mi kızmaz...”

İslama hizmet yolunda kimi işleri birçok insan yapabilir. Ama insanı incitmeden, etrafa muhabbet yayarak yapabilmek, her insanın sığınabileceği bir liman olabilmek, gölgesinde serinleyebileceği bir çınar olabilmek, az insana nasip olur. Hem bu kadar önemli olmasa, “Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, onlar etrafından dağılıp giderlerdi”, demezdi Allah, sevgili Peygamberine. En sevgiliye bile katlanılamayacaksa, bizlere kim, niye katlansın..

Hüznünü her paylaşanın; “Fesih Hoca kelimelerle ifade edilemeyecek kadar mümtaz bir şahsiyetti.” sözlerine muhatap olmak, hele ki “ciğerimin bir parçası” övgüsüne mazhar olmak kaç insana nasip olabilir ki.

Bir daha anlıyoruz ki, Allah sevdiği kullarını yanına almadan önce onları daha bir arındırıp yanına alıyor. Ailesinin de şehadetiyle, özellikle son dönemde secdeler ve kıraatler daha sık bir hal almıştı. Belli ki beden yıpranmış olsa da ruh taptaze idi.

Sosyal medyada “Neden böylesi şahsiyetleri hayattayken bize tanıtmadınız...” diye serzenişler vardı. Doğrusu serzeniş bir yönüyle haklı olabilir ancak bir tarafta zalimler, diğer tarafta ise kan içici vampirler olduğu bir coğrafyada yaşadığımız hakikatini unutmamalıyız. Bu insanları hayattayken tanıtmak, zaten zor olan koşullarını daha zor hale getirebilir. Ne yazık ki, hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da “ümmetin yetim”leriyiz. “Değerlerimizden”, Ümmetin ve Kürdistan topraklarının bu nadide şahsiyetlerinden hayattayken kimsenin haberi olmuyor. Ancak vefat ettikten sonra, ağıtlar yakabiliyoruz.

Bazen de şartlar uygun olsa dahi kişilerin kendi tercihleri oluyor, mizaçları gereği “sahne” yerine “mutfakta”  bulunmayı tercih ediyorlar. Buna da rıza göstermek gerek. Hem gaye Rıza-i ilahi olduktan sonra her yer aynıdır...

Nurullah Yılmaz/Habernas