Dosdoğru ol ! / Çetin Tufan

En aliminden, en sabisine kadar DNA'sı değiştirilmiş ürünler gibi, en ufak bir menfaat için yalana başvurup, doğruluktan sapabilmekteyiz. Daha da acı olanı, bunu hayatın akışı içinde tabii bir duruma dönüştürmüşüz. Bunun tersini yapanı enayi ve saf gibi alçaltıcı ibarelerle rencide etmekteyiz. Daha üst perdede ise, siyaseti bilmemek, maslahatı anlamamak, olarak algılamakta ve suçlamaktayız.

Dosdoğru ol ! / Çetin Tufan

Bizlere karanlıkları aydınlatan Güneş gibi, bir Resul, Nebi, olarak Muhammed Mustafa gibi bir insanı gönderen, Rabbime hamd ile...

Yetiştiğim topluma uzak düşmem, bu gurbet hayatında Dünya'nın türlü toplumlarının bireyleriyle tanışmam ve hasbel kader İslam beldelerini ziyaretlerim neticesinde daima şu durum beni hayrete düşürmüştür; Geçmişi kadim bir ahlaki erdeme sahip olan, kendilerini imparatorlukların mirasçısı olarak gören İslam toplumları nasıl oluyor da, bu kadar geri düşebiliyorlar.

Bunun ötesinde, neden bir asrı geçkin süredir toparlanamıyor. Dışardan en ufak bir müdahalede birbirine düşüp darmadağın olabiliyorlar. Şahsi menfaatleri uğruna değer ve toplumlarını satabiliyorlar. Komşusunda başlayan yangının, kendisine de sıçrayacağını, ön göremeden, o yangının fitilini pervasızca ateşleyebiliyor. Toplumunun farklılıklarıyla yaşayacağına, bu farklılıkları yok etmeye ve sorun alanları oluşturmayı, her defasında başarıp, bunu bir karın ağrısına dönüştürebiliyorlar.

Bu toplumların, istimlak edilmeleri, mal varlıklarının savaşlarla tarumar edilmesi, bu soruya bir cevap olabilir mi? Halbuki Japonya veya batı alemi içindeki bazı devletler de tarumar oldu. Fakat kısa bir zamanda, yıkık olan devletlerini imar ettiler. Türlü vesilelerle toplumlarını yeniden imar edip, kendilerine dünya cenneti yarattılar. İstesek de, istemesek de bizim en dindarımız da, en dinsizimiz de, kendi toplumlarının zulmüne karşı, bu toplumlara sığınmak zorunda kaldı.

Allah (cc) toplumlara zulmetmez. Nasıl ki doğa kanunları çerçevesinde, yağmurun yağışını, türlü sebep ve sonuçlara bağlamışsa, toplumların huzur refah içinde, barışık yaşamalarının da birçok sırları ve kanunlarını var etmiştir. Bize düşen, bu sunnetullah dediğimiz sırlara vakıf olup, hasta olan toplumumuzu, özümüzden başlayarak ıslah etmek olmalıdır.

Yukarıda vaaz ettiğim, toplumumuzdaki hastalıkların, düşkünlüklerin birçok sebepleri olmakla beraber, bence toplumumuzun en kılcal damarlarına kadar sirayet edeni, doğru olmak erdeminin kaybolmasıdır. Allah (cc) Hud Suresinin 12. ayeti kerimesinde özelde Hz. Resulullah (sav)'e genelde bütün tabilerine ve insanlığa ''Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.'' diye ferman buyurmakta buna muhatap olan O'(sav) sevgili ''Hud süresi beni ihtiyarlattı'' demektedir.

Ne güzel söyledin Ya Resulallah... Bu düstura uymak ne kadar da zor. Buna uymayan, kardeşlerle, insanlarla bulunmak, onlarla iş yapmak ne kadar zor. En aliminden, en sabisine kadar DNA' sı  değiştirilmiş ürünler gibi, en ufak bir menfaat için yalana başvurmakta, doğruluktan sapmaktayız. Daha da acı olanı, bunu hayatın akışı içinde normalleştirmiş ve tabii bir duruma dönüştürmüşüz. Bunun tersini yapanı enayi, saf, keriz gibi alçaltıcı ibarelerle rencide etmekteyiz. Daha üst perdede ise, siyaseti bilmemek, maslahatı anlamamak, hatta hizadan çıkmak, olarak algılamakta ve suçlamaktayız.

Siyasetçiler, toplum önderleri, hatta koca mollalar, cemaat liderleri, şahsi, grupsal veya cemaatsel menfaatleri adına kıvırıp, yalana, hileye başvurmaktalar. Bunun sonucunda güvenden yoksun, her an arkasını kollayan, bencillikleri hat safhaya ulaşan, bireyler ve topluluklar oluşturmaktayız. İnsanlar tabi oldukları, ekol, kişi, sultan veya emirlerinin dini üzeredirler. Toplumların ıslah çalışması, hiç şüphesiz o toplumlarda, idol olan şahsiyetlerin, örgün veya yaygın eğitim kuruluşlarının verimliliğine, verdikleri ders ve öğretilere bağlıdır.

İthal, yapmacık ve daima kısa hileli yoları tercih eden, eğitim ve öğretim sistemlerinin insana  kazandıracağı erdem ancak bu kadar olsa gerek.

Ne yazıktır ki, adalet, birlik ve vahdetten dem vuranların çoğu, ancak kendilerine adalet, kendilerinde birlik ve kendilerinde vahdeti savunmakta. Gerçek amaç ve ideallerini doğruca ortaya koymamaktadırlar.

Bundan değil midir ki yıllardır bu idealleri dillerimize dolamamıza rağmen, daha bir zalim, daha bir ayrılıkçı ve paramparça durumdayız.

Sonuçta hayatın her alanında doğruluk, inancı ne olursa olsun insanı ve oluşturduğu toplumu yüceltecektir. Bunun aksi ise hiç şüphesiz türlü hastalıkları beraberinde getirecektir.

İlahi! Zararımıza dahi olsa bizi doğruluktan, adaletten ve vahdetten ayırma.

Selam ve dua ile.....

Çetin Tufan / Habernas