İnsanlar sana fetva verseler bile yapma / Mücahid Haksever

İnsanı hayra ve iyilik yapmaya sevk edip ondan lezzet almasını sağlayan, kötülüklerden alıkoyup, bunu yaptığı takdirde ona elem hissi veren bu duygu ve manevi his vicdandır.

İnsanlar sana fetva verseler bile yapma / Mücahid Haksever

İnsanın ruhunun derinliklerinde gözle fark edilmeyen, mikroskopla görülmeyen ve anatomi ve fizyoloji ilimlerinin tanımadığı gizli bir kuvvet daha vardır. İnsan bu manevi kuvveti içinde hisseder. Bu kuvvet; bir ışıldak (porjeksiyon) gibi insana yolunu gösterir, bir mıknatıs gibi onu iyiye doğru çeker ve bir öğretmenin sesi gibi onu kötülükten uzaklaştırır. İnsan bu gücün emrine karşı gelir veya aksini yaparsa, bu güç lehinde veya aleyhinde karar verir; ya rahat ve huzur kararı verir, ya da acı ve ızdırap hükmü verir.

Bu kuvvet işten önce, iş ile beraber ve işten sonra da bulunur; insanı görevini yapmaya ve günahtan çekinmeye davet eder. İş ile beraber bulunur; insanı başladığı salih ameli tamamlamaya ve kötü işi terk etmeye teşvik eder. İşten sonra bulunur; itaat etmişse insana neşe duygusu, isyan etmişse azap ve acı duygusu verir. (1)

İnsanı hayra ve iyilik yapmaya sevk edip ondan lezzet almasını sağlayan, kötülüklerden alıkoyup, bunu yaptığı takdirde ona elem hissi veren bu duygu ve manevi his vicdandır. İnsanoğlunun hayatının devamını sağlayan birçok organı vardır. Akıl ve beş duyu organı gibi. Bunlar kişiyi iyi ya da kötü yolda kanalize edebilecek organlardır. Bazen akıl ya da duyu organları bir şeyi onaylayabilir, ya da red edebilir. Ama asıl kararı vicdan verir. Bu organlar vicdanı takip ederler. Bedende üstünlük vicdandadır.

İnsan kâinatta saklı sırları, kâinatın hakikatini vicdanla bilir. Gören göz yanılabilir. Akıl yanlış kavrayabilir. Vicdan ise kıyasa, hipoteze ihtiyaç duymaksızın iyiyi ve kötüyü bilir hisseder. Nitekim meşhur Vasiba hadisinde de Efendimiz (As) tam da bu konuya temas etmiştir. “İyilik nefsin yatıştığı şeydir. Kötülük ise -insanlar sana fetva verseler bile- nefsi tırmalayan, sinede gel-gitler / tereddütler meydana getiren şeydir.” (2)

Peygamber efendimiz (sav)’in bu hadiste sözünü ettiği bu duygu vicdandır. Bu hadiste bir cümle çok dikkat çekmektedir. Bu cümle; “insanlar sana fetva verseler bile” cümlesidir. İnsanlar sana bir şeyler söyleyebilir. Sana kendilerince bildikleri ve doğru zannettikleri bir bilgiye seni inandırmak için çaba sarf edebilir. Sana fetva verebilir. Ama sen vicdanının sesini dinle. O sana doğru yolu gösterecektir.

Bilgi kirliliğinin yaşandığı, insanların vicdanlarının sesini değil, başkalarının iğva ve vesveselerinin sesini dinledikleri ve ona inandıkları bu asırda ümmet olarak bunun acı bedellerini ödüyoruz. Vicdanlar, Allah’a iman, itaat ve nefis terbiyesiyle saflık kazanır, gerçek görevini icra eder. Böyle bir vicdan hak ve iyiliği tanır hisseder. İnsanın maddeten, bedenen yaşayabilmesi, hayatta kalabilmesi için yemek ve içmek nasıl gerekliyse; vicdanların ölmeyip diri kalması için de, insanın Allah’a, peygamberlerine ve ahiret gününe iman etmesi gereklidir. Vicdanı yaşattıktan sonra da, onu saf ve diri tutabilmek için de vicdanı, onu kirletecek kötü söz ve davranışlardan uzak tutmak gerekir. Bu kötü amel ve davranışlar, sarhoş edici maddeleri kullanan kişinin bedeninin normal fonksiyonunu kaybetmesi gibi, kendisinin de vicdan terazisinin dengesinin bozulmasına neden olacaktır.  Bir insanda vicdan devre dışı kalmışsa, böyle birinin sağlıklı ölçüp biçmesi, sağlıklı kararlar ortaya koyması, sağlıklı değerlendirmeler yapması beklenemez. Bu ise vicdanın ölümü demektir. Bu ölü vicdan sahipleri, Hz. Ali Efendimiz (ra)’ın “İnandığın Gibi Yaşamazsan Yaşadığın Gibi İnanırsın” buyurması gibi, yaptıkları vicdansızlıkların doğru olduğuna inanmaya başlarlar.

Vicdanı ölmemiş insanlar, yaptığı bir kötülükten dolayı, işlemiş olduğu bir suçtan dolayı insanları kandırsa da vicdanı onu asla rahat bırakmaz. Yıllar sonra yaptıkları suçları itiraf eden insanların varlığı hepimizin malumudur. Vicdan azabı dediğimiz duygu her kötülük işlediğimizde devreye girer. Bizi asla rahat bırakmaz.

Televizyon ekranlarında, gazete ve internet sayfalarında içlerinde hocaların da olduğu birçok kimse konuşuyor, yazıyor çiziyor. Toplumumuzun olaylara bakış açısını da bunlar belirliyor. Vicdanları rahat etmese de toplumdaki rüzgârın estiği tarafa doğru sürüklenip gidiyorlar. Biz de Peygamber efendimiz (sav)’in dediğini diyoruz. Vicdanının sesini dinle. Eğer kalbin rahatsa, içinde bir huzursuzluk yoksa o zaman o doğrudur. Eğer kalbin mutmain değilse, tüm dünya fetva verse de sakın aldanma. Varsınlar seni dışlasınlar, küçük görsünler. Gerçekler er geç bir gün ortaya çıkacaktır. Üç yüz dokuz senelik uykudan uyanan Ashabı Kehfe biri sorar: Allah sizi neden bu kadar uyuttu? Bunun hikmetlerinden birinin de şu olduğunu söylerler; Bizler İncil’de bir ayet okurduk. Bu ayette şöyle diyordu; Karanlıklarda açıklamasından korktuğunuz gerçekler, bir gün en yüksek yerlerde haykırılacaktır. Bizler o zaman bu ayeti anlayamıyorduk. En yakınlarımıza dahi İsa (as)’a inandığımızı söyleyemiyorduk. Ama bugün buraya toplanan bu kalabalığın hepsi İsa (as)’a inandığını söylüyor.

Sen vicdanının sesini dinle, bırak insanlar duyu organlarıyla hareket etsin. Vicdanın sana doğru yolu gösterecektir. Rabbim cümlemizi vicdanlarının sesiyle hareket edip doğruya ulaşanlardan eylesin inşallah. Dualarınızda bizleri de unutmamanız dileğiyle Allah’a emanet olun.

1-Münavi, Feyzu'l-Kadir, 1/495-6

2-Müsned, 4/228; Mecmâu'z-Zevâid, 1/175,10/297; Darimi, Büyu, 2; Süyûtî, Câmi’u’s-Sağîr, 1/40

Mücahid Haksever / Habernas