Eldeki silahı bırakmak / İbrahim Kızar

Savaş, özellikle ahlaki hiçbir kural tanımayan savaş, topyekûn bir halkın yok edilmesi demektir. Gazze’de yaşananlar bunun en acı örneğidir. Savaşı önlemenin tek yolu, Allah’ın emrettiği gibi daima güçlü olmak, düşmanı caydıracak hazırlığı yapmaktır. “Silah bırakın” diyenler ya ahmak, ya hain, ya da münafıktır; silahı bırakması gereken, kudurmuşça saldıran düşmandır.

Eldeki silahı bırakmak / İbrahim Kızar

Savaşın, cephelerin, ölümün ve öldürmenin güzel bir şey olmadığını yazımızın giriş kısmında belirtmek istiyorum. Savaş demek, günümüzde savaş demek, hele hele ahlaki hiçbir kural tanımayan savaş demek; yıkım, yağma, yediden yetmişe, savaşsın ya da savaşmasın, topyekûn bir halkın (Gazze’de olduğu gibi) yok edilmesi, soykırıma tabi tutulması demektir.

Normal bir savaş kerih görülürken, ahlaki bütün değerlerden yoksun olan bir savaşın nasıl bir yıkım ve vahşet getirdiğini, dünyanın büyük bir kısmı Gazze’de yapılan savaş ile yakinen görmektedir. Evet, abluka, açlık, susuzluk, ilaç yokluğu, doktor ve hastane yokluğu… Yok yoka karışmışken, her köşeden gelen ölüm…

Ben, “Savaş güzel, istenen bir hâl, bir durum değildir.” derken Allahu Teâlâ savaşın çıkmaması için bize Enfal Suresi’nde, “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” diye emir buyurmaktadır.

Savaşa engel olmak, savaş için gerekli hazırlıkları yapmak ile mümkün olmaktadır; hem de hiç durmaksızın, gücümüzün yettiği kadar. Zamanın silahları ne ise; füze ise füze, uçak ise uçak… Savaş aracı olarak aklınıza ne geliyorsa hazırlamak, üretmek, geliştirmek, tatbikatları düşmana karşı yapılan remel olarak görmek; bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün düşmanları korkutmak icap etmektedir. Yani savaştan kaçınmanın ilk yolu, düşmanın gözünü korkutacak, kalbine paslandıracak kadar savaş gücü ve savaş aracına sahip olmaktır.

Hiçbir ahlaki değere sahip olmamakla birlikte, daima savaşa hazırlık yapan, silah fabrikaları haftanın yedi günü, günde yirmi dört saat üretim yapan ve her fırsatta her tarafa kudurmuş bir it gibi saldıran düşmanları durdurmanın yolu, elde var olan silahları bırakmak değil, var olan silahlara yenilerini ilave etmektir.

Kendi ülkelerini savunmaktan aciz olan ahmaklar, ellerinde silah olanların silahlarını ellerinden almaya çalışmakta ve her tarafa kudurmuş it gibi saldıran Siyonist çeteyi durduracaklarını zannetme gaflet ve hainliğine düşmektedirler.

Ne kadar acıdır ki elindeki silah gücü ile dünyaya zulmetmeye devam eden “sarı şeytanın elçileri” olarak kimi ülkeler ya da ülke bozuntuları, ellerinde silah olan ve topraklarını şerefli bir şekilde savunan, Siyonist düşmana ağır darbeler indiren direniş hareketlerine “ellerinizdeki silahı bırakın” demektedirler. Kendilerinin zillet içinde bocalamaları yetmiyormuş gibi, izzet ve şeref abidelerini de kendi bocaladıkları zillet çukuruna çekmeye çalışmaktadırlar.

Elbet ve elbet dar günler geçecek ve hiçbir ahlaki değer taşımayan düşmanlar karşısında şerefle silah tutanlar üstün gelecektir. En doğru tavır, silah bırakarak düşmana boyun uzatmak değil, Allahu Teâlâ’nın buyurduğu gibi:

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz…”

Hazırlık, hazırlık, gücümüzün yettiği kadar savaşa hazırlık… “Silah bırakın” diyenler ya ahmak, ya hain, ya da münafıktırlar. Çünkü silahı bırakması gerekenler, kudurmuş it gibi her tarafa saldıranlardır.

Hiç şüphe yok ki “hazırlık yapın” diyen Allah doğru söylemiştir; “silah bırakın” diyenler ise yalancı ve sahtekârdır.

Ahlaki hiçbir değer taşımayan düşmanı yenilgiye uğratmanın, durdurmanın, savaşa engel olmanın tek şerefli ve izzetli yolu budur.

Şeref ve izzet ile kalın.