Kur’an Medeniyeti’nin gölgesinde 'İslam Medeniyeti' kavramı üzerine bir tenkit -2-

Biliyoruz ki “İslam medeniyeti” içeriği anlatılırken gerçekte İslam değil, müslüman işlenmektedir. Dolayısıyla İslam değil “Müslüman” kelimesi daha uygundur. “Müslüman Medeniyeti” yada “Müslüman halklar medeniyeti” olsa daha yeridir.

Kur’an Medeniyeti’nin gölgesinde 'İslam Medeniyeti' kavramı üzerine bir tenkit -2-

Bu ümmette ya ısrarla “övünme” yada ısrarla “eleştirme” haricinde “pozitif bir tenkit kültürü” hep eksik kalmış dersek abartıda bulunmuş olmayız. Halbuki bu ümmeti güçlü kılacak olan “yapıcı tenkit”tir. Derlerki yapıcı ve yerinde bir “tenkit; akıllı insanları güçlendirir, ...” Ancak fanatikler özeleştriden korkarlar. Ve ancak yobazlar doğru eleştiriyi recm etmeye çalışırlar.

Önceki yazımızda demiştikki Müslümanların zihninde “Tarih yıkıldığında din binasının da yıkılacağı” gibi anlaşılır -ama abartılı- bir kaygı var. Herhalde sahip oldukları dini tam tanımama ve ona gereğince güvenememe olsa gerek, alimler dahi hemen savunmacı tarzda “Müslümanların tarihi”ni hatta kültürünü, “İslam tarihi” olarak görmekte devam etmektedirler. Tarih, bir ölçüde akide olmuştur.

Bu terkib, idealleştirilen tarihsel mirastır. Haliyle bu popülist terkip, bize zihinsel bir konfor bahş ediyor.

Biliyoruz ki “İslam medeniyeti” içeriği anlatılırken gerçekte İslam değil, müslüman işlenmektedir. Dolayısıyla İslam değil “Müslüman” kelimesi daha uygundur. “Müslüman Medeniyeti” yada “Müslüman halklar medeniyeti” olsa daha yeridir. Bu daha doğru, daha insani ve tarihe de daha uygundur.  Aynı şekilde; “İslam tarihi” terkibinin, “Müslüman Tarihi” diye değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz (Allah’u a’lem).

Bu noktada şu soru mühim olmalıdır: İnsanlar neden tarihi idealize ederler?

İlki psikolojik sebeptir. Geçmişin iyi olması temelinde bir teselli, rahatlama, övünmedir. Kötünün müşterisi de yoktur.

Hem tahrifi olan bu şişirme tarih, daha albenilidir. Çocuk halklar için iyidir de! Belki bir miktar şuur da verebilir bu tarih. Ama hiçbir zaman gerçek uyanış olmayacaktır.

Başka bir açıdan bakarsak sözkonusu halklar, bir İslam inşa etmiş değillerdir. İslam’ın inşası olmuş ve bitmiştir. İnşa edilen Müslüman halkların maddi ve manevi algıları ve halleridir. Şu halde onların yapıp ettikleri İslam değil, kendi kültür aşureleridir.

Önceki yazımızda ikinci kısım yani “İslam medeniyeti’nin özellikleri” kısmına bakarsak şunları da eklemeliyiz:

Yaşanılan Müslüman medeniyetinde pozitif katkıların (vahiy, akıl, sünnet,...) yanında başka etmenler sıralanmamış. Mesela tarihteki yaşanılanın içinde başta; nefsi emmare de var, binlerce fazla yıl yaşanılan, saltanat sistemlerinin açık rolü de var, halkların kendi cahiliyeleri de var, ilim varsa yobazlık da var, sevgi varsa nefret de var. Denge varsa zıddı da var, sünnet varsa bidat da var, ilerleme varsa gerileme de var.

Doğaldır ki hayat ve tarih zıdlarından da müteşekkil. Müteşekkil ki müslüman haklar düştüler, parçalanıp esir edildiler. Bunlar da –inkarı imkansız- birer realite.

Yine medeniyet maddiyat ile ölçülüyorsa biz biliyoruz ki (neredeyse) tüm muhteşem yapılar (Taç Mahal, Dolmabahçe...), ancak fuzuliyât denilen cinsten arzuların, zevklerin ve keyiflerin eserleri oldukları da görülür.

“Entellektüel felsefi anlamda İslam Medeniyeti yoktur” der, Teoman Duralı Hoca. Çünkü birlik içinde ve heryere şamil güçte de değildir. Halkların el birliği şeklindeki İMC usulu de tam söz konusu edilemez. Hatta bir yerde parçalı bir iç kültür de vardır.

Dolayısıyla popülüst anlamda, vaazvarî hep olumlu bir mirastan bahs etmek güzel ve müşterisi bolsa da hakikatte ve reel anlamda pek makul değildir. Mirasın bir kısmı gayri ahlaki ve gayri medenidir. Steril bir alan değildir.

Tarihte yaşanılan ve aktarılanlar için çok ama çok fazla olumsuzluklar da vardır. Tarihin kara delikleri ve pek karanlık, kasvetli, nemli ve rutubetli alanları yâda konuları vardır. (Özellikle de ilk ihtilaflar, İnkılâp Tarihi...) Tarihin kara delikleri olduğu gibi De facto’lu durum yani yasal olmadığı halde herkes tarafından kabul gören yönleri ve bilgileridir. Bunları es geçmek ilmi olmaz. Mesela olumsuzlar arasına şunlar da eklenmeli:

-Saltanatın galiben hüküm sürdüğü hayatla kumar oynayan sultanlar ve sözde modern rejimlerin de etkisiyle “İslam medeniyeti” diye sunlan tarihte hiçbir zaman tam yada galip tarzda fikir özgürlüğü olmamıştır. Muhalife söz hakkı yoka yakındır. Egemenler de dini halkı denetlemek ve uyuşturmak için kullandılar. Bu bir yönde İslami Fatalizm; yani insanın aşağılık ve şahsiyetsiz oluşudur. Bu anlayışta kader ve kaza itikadı ile insan şahsiyetini güçsüz ve iradesiz bir mahluk yapmışlardır. (1)

-Yaşanılan bu tarihte normal insan, kadın, ezilenler hak ettiği değeri ancak eksik olarak bulmuştur. Hatta negatif anlamda saltanatların kulları reayalardır. Burada “istihmar” da vardır. Yani: eşekleştirme (himar: eşek) bazen dinle insanlar eşşekleştirilir. Ali Şeriati’ye göre eski çağlarda en büyük eşşekleştirme aracı dindir. Ek olarak sosyal hakları görmezlikten gelen züht de bir tür istihmardır. Milliyetçilik de modern istihmarın en alasını yapmaktadır. Tarihteki Emevi ve Abbasi sistemleri de bunu en iyi yapan devletlerdir. (2)

-İslam medeniyeti gerçek evrenselliğini doyurucu tarzda tarihte yansıtamamıştır. Halbuki “İslam sadece Müslümanların malı değildir. Tüm evrensel bir kurtarıcılığı vardır.” (3)

-Halkların özgürlüğü, saltanatların tahakkümü altında sürmüştür. Nitekim “Önceleri dünyâda hükümferma olan cebir, saltanat ve vahşilik iken, medeniyetin tasallutu zamanında bu hâkim güç; ilim ve fen olmuştur.” (4)

-Bu tarihte mezhebi olumsuzluklar da bir hayli olmuştur. Hala da ürünleri biçilmektedir.

-Malik Nabi’nin belirttiği gibi müslümanlar arasında “sömürülmeye olan müsaitlik” hala da bitmiş değildir.

-Genel olarak sistemli olması gereken Emr-i Bi’l Maruf ve Ani’l Münker farizası bu kutsal tarihte(!) galiben terk edildi.

-Felsefe gibi beşeri en büyük fikri etkinlik genel olarak bu medeniyette hor görülmüştür. Tersine bu silah, düşman ellerinde din yıkıcı en etkili unsura dönüşmüştür. Fikri komamızın bir cephesinde de felsefe ve hikmetteki eksiklik yer alır.

-Yine Müslümanların medeniyetinde İslam ve Kur’an, ideal anlamda tarihte hakkı ödenecek tarzda –özellikle de siyasette- uygulanmamıştır. Halbuki hikmetli ve cumhurcu bir adil otorite, İslam’ın genlerinde var idi. Tüm yeryüzüne demokrasiden daha üstün bir sistem verebilirdik. Ama malesef olmadı.

-Ayrıca İslâm tarihi, bize yeterince arınmamış insanların verdiği zararlarla doludur. İslâm tarihçiliği İslâm Dini’nin zıddına, insan hakları, eşitlik ve adalet kavramlarından çok daha uzak olarak işlenmektedir. Sultanlık, maddi futuhatçılık ve kaderci temayül vardır.

1-Bknz. Ali Şeriati, Kavramlar Sözlüğü,

2-Bknz. Ali Şeriati, Kavramlar Sözlüğü,

3-Teoman Duralı

4-Bedüzzaman’dan

Selahaddin Nasranlı / Habernas