Dava adamlığında bir Said iki Selahaddin örneği-2 / Mücahid Haksever

Dava adamının derdi davasıdır. O’nun basit dünyevi işlere ve kişilere ayıracak vakti yoktur. O, Peygamberimizin, “Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir.” hadisi gereği, İslam’ın ve Müslümanların derdiyle dertlenmiştir.

Dava adamlığında bir Said iki Selahaddin örneği-2 / Mücahid Haksever

Dava adamının en büyük özelliği kendi arzu ve heveslerinin zincirlerinden sıyrılıp, ruhen ve bedenen davasını düşünmesidir. Kalbinin davası için çarpmasıdır. Dava adamını tek gayesi vardır. Manevi yangınlar içiresindeki insanlığı kurtarmak. Üstad Bediüzzaman bir sözünde dava adamının bu yönünü şu şekilde açıklıyor: “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.” (1)

Dava adamı bütün güç ve kuvvetiyle hedefe yürüyen adamdır. Sakin, kararlı, ciddiyetli, cesaretli, bazen yavaş, bazen süratli, ama asla duraksamadan hedefine adım adım yürüyen adamdır.  Onun sevinmesi ve üzülmesi, dünyevi bir gaye ve amaca münhasır değildir. Sevinmesi davasındaki başarı ve muzafferiyetindendir. Üzülmesi görevini hakkıyla yapamamasındandır. Nitekim Kudüs Fatihi Selahaddin’in, Kudüs fethedilinceye kadar gülmediği rivayet edilmiştir. Bahaüddin b. Seddad, Selâhaddin’in o halini şu sözlerle anlatmıştır: "O, Kudüs hakkında o kadar gamlı idi ki onun bu gam ve kederini dağlar kaldıramazdı. O çocuğunu kaybetmiş bir ana gibi şaşırmış kalmıştı. Atını bir yerden bir yere koşturup Müslümanları Kudüs'ü kurtarmak için cihada davet ediyordu. Daima hüzünle gözyaşı döküyor, göz pınarları hiç kurumuyordu. Hele Akka'ya baktığı zaman kendine bir türlü hâkim olamıyor, halkına yapılan zulüm ve işkenceleri hatırlamak istemiyordu. Boğazına bir türlü yemek girmiyordu. O şöyle diyordu: "Kudüs ve Mescid-i Aksa Haçlıların işgalinde olduğu müddetçe ben nasıl olur da gülebilirim, sevinebilirim, istediğim gibi rahat yemek yiyebilirim ve hele gözüme uyku girebilir?!"

Dava adamının derdi davasıdır. O’nun basit dünyevi işlere ve kişilere ayıracak vakti yoktur. O, Peygamberimizin, “Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir.” hadisi gereği, İslam’ın ve Müslümanların derdiyle dertlenmiştir. Dava adamını değerli kılan da budur. Kişinin kıymeti himmeti nispetindedir kaidesince dava adamının kıymeti kişilerle ve kendisiyle ölçülemez. Matematikteki sayılar ve işlemler yetmez onun kıymetini ölçmeye. Kelimeler yetmez onun değerini anlatmaya… Davası o, o da davasıdır hadd- i zatında. Abdülkadir Geylanî: “Himmet, nefis itibariyle dünya sevdasından; ruh açısından, ukbâ mülâhazalarından; kalp cihetiyle de bütün mâsivâdan kat-ı alâkanın ünvanıdır.” der.

Bu satırları okuyan birçok insan bu vasıflara sahip insanlara ancak kitaplarda rastlamak mümkündür diyebilir. Son kırk yıla ülkemize damgasını vurmuş İslami camianın içerisinden nice bahadırların, destan yazan kahramanların çıkmasına vesile olan, bu davanın mimarlarından olan Şehid Selahaddin ağabeyin yaşantısı, bu dava adamlığının bir zaman ve mekanla sınırlı olmadığına verilebilecek en güzel misallerden bir tanesidir. Eşinin O’nun hakkında söylediği şu sözler, dava adamlarının, gaye adamlarından farkını ortaya koyan turnusol kâğıdı hükmündedir: “Yıllarca hicret hayatı yaşadı. Onu az görürdüm. Çocuklarını, evini, yurdunu, anne, babasını, makam ve mevkiini, maaşını kısacası her şeyini feda etti. Yıllarca anne, baba, evlat hasreti çekti. Hicret yıllarında büyük çocuklarımızı kayınvalidemizde bırakırdık. Onların yüzünü görmeye hasret kalırdı. Kelimelerin anlatmaya yetmeyeceği acılar ve hasretler yaşadı. Sürekli şöyle derdi: “Allah’ın davası için olmasaydı her şey bir yana asla çocuklarımı geride bırakmaz, onlardan ayrılmazdım. Bazen yoğun çalışmalarından sonra eve geldiğinde o kadar yorgun olurdu ki kendisine yemek getirilinceye kadar oturduğu yerde uyuya kalırdı. Bu esnada: “Bu gençlerin eğitime ihtiyacı var” şeklinde sayıklamasına defalarca şahit oldum. Bazen gece yarısına kadar çalışırdı. Bize Arapça dersi verirdi. Sabah namazından sonra Arapça Kur’an tefsirini Türkçeye çevirerek bize öğretirdi. “Şimdi yatma zamanı değil çok az zamanımız var, bu imkânlar yarın elimize geçmeyebilir” diyerek tembelliğe asla razı olmazdı.”

Rabbim bu davanın rehberi başta olmak üzere, Şehid Selahaddin Ağabey’e ve bu uğurda şehid olmuş tüm dava adamlarına rahmet etsin. Bizleri onların hayrından mahrum etmesin. Onların yolunu sürdürmeyi bize de nasip etsin. Sözlerime şairin şu şiiriyle son verirken, dualarınızda bizleri de unutmamanızı istirham ediyorum.

Ah..!Davam..!

Sen benim biricik sevdam,Ah..! Davam..!
Sırtıma hırkam, suyum, ekmeğim, havam.
Tatlı tatlı kanasın durmasın yaram,
Akıncaya kadar kanımdan son damlam...

Sensiz nefes almak, farksız boğulmaktan,
Ayrı düşmekten beter, yârinden, arkadaştan.
Bir lokma da olsan zehirle pişmiş aştan
Sen tatlısın, sütten, baldan, şaraptan...

Ah..!Davam..!

Mecnunun Leylada nedir bulduğu?
Bilir mi ki kutuplarda soğuğu!?
Ferhat’ın kazması kırar mı buzu?
Şirinim, leylam, yurdum, yuvam...

Senin sinende saklı hepsi....ucunda Rıdvan,

Ah..!Davam..!

1-Tarihçei Hayat

Mücahid Haksever / Habernas