Siyer ilminde yolunda gitmeyen birşeyler var! -2-

Peygamberin ömrü, bizim için bir hayat pınarı, insanlık için de bir hidayet suyu. Kimi toprak o suya doymuş, kimi de Sahra Çölü gibi kumdan çorak bir okyanusa dönmüştür.

Siyer ilminde yolunda gitmeyen birşeyler var! -2-

Yüce Allah; “(Ey Peygamber) Ömrüne yemin olsun ki...” (1) diye aslında Siyer üzerine yemin ederek sözünü güçlü, Siyeri de mübarek kılmış. Haliyle Peygamberin ömrü, bizim için bir hayat pınarı, insanlık için de bir hidayet suyu.

Kimi toprak o suya doymuş, kimi de Sahra Çölü gibi kumdan çorak bir okyanusa dönmüştür.

Ama her suyun da belli ölçüde ve vakitte tüketilmesi gerekli. Bu bizim hayat suyumuz olan Peygamber siyeri için de geçerli.

Siyer kitaplarında eksik bir çehre var. Bu çehre düzeltilmeli demiştik.

Öncelikle bir hatırlatmada bulunulmalı: Tüm batılı tarihçiler, İslam tarihçiliğinin dünyanın en büyük tarihçilik faaliyetlerinden biri olduğunu tasdik ederler. Dolayısıyla bu büyük ilmi faaliyeti takdir etmekle başlamak ve bilmek gerekir. Yoksa –bilgisizce- sadece yazılan eleştirileri görüp ölçüsüz saldırganlık gösterecek okuyucu davranışları oluşacaktır. Yani tenkidi yazıları okuyan kişi, tenkitler üzerinden toptancı tavırla mahkumiyet kararı veya infaza yönelmemeli.

Şimdi eleştirilere devam edebiliriz:

İlk eleştirimiz şu ki; eskilerin kullandıkları dil de zaman üstü değil, kendi zamanlarının dilidir: Rivayetçi, anlam yönü eksik, şiirsel ve kadim... Mevcut siyer çalışmalarını okuduğunuzda ise rahatlıkla usluba çalışılmadığını görüyorsunuz. Usluplar kuru, rivayetçi, bazen sloganik. Olması gereken derinlikte, hikmetli, felsefi ve edibi tarzda değil.

Eğer mesele sadece mesaj olmuş olsaydı, başta Allah, bu icaz harikası kitabı göndermezdi. Mesaj ve onun içine konulduğu kalıp, güzel ve icazlı olmalı. Öyleyse şu an kitap çalışmalarında belki “en büyük sıkıntı, üslup meselesini dert etmeyen yazarlar... Üslup çalışmalıyız!” (2)

Mevcut siyer kitaplarının büyük kısmının merkez ekseninde savaş var. Oysaki hiçbir toplumda zamanın çoğu savaşla geçmiş değildir. Hatta yarısı da değildir. Bu da, meselenin mesaj boyutunu gölgede bırakıyor. (3) Aşırı ağır, heybetli ve savaşlarla donanmış bir siyer sakıncalı bir bakıştır. Oysaki olması gereken insaniyet, gündelik sosyal hayat, yerine göre neşe ve doğallıktır. Siyer bunlarla beraber; samimi, sıcak, üstelik aidiyet hissi yüksek işlenmeli.

Kimi Siyer yazarları eskilerin bazı hatalarını yada zamanlarının dilini ve zihniyetini bilmeden eser yazmaktadırlar: Eski müelliflerin yada yaşadıkları çağların hataları kısaca şunlardır (Allah’u a’lem):

-Şemsettin Günaltay’ın ifadesiyle Batılı tarihçilerin Müslüman tarihçilere eleştirileri bir hayli sert ve esaslıdır. Onlar Müslüman tarihçilerde kuru bir üslup ve eleştirisiz bir metot yeğlediklerini ifade ederler. Gerçi bu kusurların bazı yararları da yok değildir. Doğuluların dili duygusaldır ve aşırı bir önyargı ve sert eleştiri içermez. Bu anlamda eserlerini aşırı süslemez ve yapmacıklığa girmezler. Arapça yapısı gereği, kısa, etkili, sert ve canlıdır. Bu kitaplara da yansır Farsça ve Türkçe eserler ise böyle değildir. Buradaki dolaylı fayda ise rivayetleri sıralayıp (kişisel yargılarını da belli oranda katmadan) hükmü tarihçiye değil de okura bırakmak ve okuyucuyu hakem kılmaktır. Bu da sonrakiler için daha zengin ve daha az önyargılı rivayetler dünyası sunar geleceğin araştırmacılarına.(4)

Bu durum batılı tarihçide yoktur. Yorumu ile önünüzü kapatır. Ama sonuçta İslam tarihçiliğinde rivayet ve bilgi kutsanmış, anlam ve tenkit azaltılmıştır.

-Bilmek gerekir ki eski tarihçilerimizin eserleri modern tarihçilikten öte vakanüvistirler (resmi olay tarihçileridir). Kitapları da birer vesika hazinesidirler. Nitekim bunlardan biri de meşhur Taberi'dir " ...bunları çirkin sayanlar bulunursa, onlar bilsinler bu haberler tarafımızdan uydurulmamış, raviler tarafından bize aktarılmıştır. O haberler bize nasıl aktarılmışsa, biz de o şekilde akarıyoruz" der. (5) Ama tarihçilik vaka yazıcılığından çok daha üstündür. Ve devletlere sunulmaktan daha değerlidir.

-Oryantalistler “Bahira ve Granik” olayları gibi açık bulmaya dönük yönlere odaklanmışlardır. Malesef yukarıda belirtilen rivayetçi anlayış buna kapı aralamıştır. Ki ilk kaynaklar arasında sayılan tarihçi Taberi ve İbn Sa'd'ın eserleri içinde görülen "Garanik" yalanı gibi kimi yanlışlıklar vardır. (6)

-Müverrihler ekseriyetle tarihi saray merkezli okumaları (İbni İshak, Enes b. Malik, Mukatil siparişle yazdılar. Vakidi de saray tarihçisidir), nispeten taraflı oluşları, eleştirellikten uzak rivayetleri, lafız, mana ve maksat üçlüsünden özellikle manaya olan ihmalkarlıkları ile de tanınırlar…

Tarihi bilgilere “yapıcı bir şüphecilikle” yaklaşmalıyız.

Son makalemiz de gelecek haftaya Vesselam.

1-Hicr:72
2-Özkan Öze, http://www.sonpeygamber.info/ozkan-oze-siyer-kitaplarinda-nese-eksik
3-Muhammed Emin Yıldırım, https://www.star.com.tr/pazar/siyer-bir-toplum-insa-ediyor-haber-1397862/
4-Bkz. M. Şemsettin Günaltay, İslâm Tarihinin Kaynakları, Endülüs Yay., İstanbul 1991, S.12-14
5-Bkz. Mehmet Mahfuz Söylemez, a.g.m., İslâmi İlimler Dergisi. Yıl 3. Sayı 2. Güz 2008 (7-32)
6-Kur'an Dışındaki Siyer Kaynaklarının Zaafları Kaynak: Siyer Bilgisinin Değeri ve Önemi - Yılmaz Çakır

Selahaddin Nasranlı / Habernas