Zoraki de olsa güzel şeyler de oluyor / İbrahim Kızar

İslam coğrafyasına yönelen açık tehditlere karşı hâlâ suskun kalanlar, düşmana zaman kazandırıyor, dostu ise uyutuyor. Herkes tehlikeyi görüyor ama hâlâ yılanı beslemekten geri durmuyor. Tarih ve Siyer defalarca gösterdi: Hainle müzakere değil, mücadele edilir.

Zoraki de olsa güzel şeyler de oluyor / İbrahim Kızar

Benim bilip gördüklerimi, koca koca adamların; isimlerinin önünde bilmem kaç rütbe ve sıfat olan kişilerin bilip görmemesi, akıl kârı değil diye düşünüyorum.

“Geliyorum” diye bağıran ve İslam coğrafyasında, yaşadığımız topraklara zararı açık ve net olan tehlikelerin, daha fazla büyümeden bertaraf edilmesi konusunda bu kadar hareketsiz kalınması, caydırıcı bir tepki verilmemesi, beni hem sinirlendirmekte hem de hayretler içinde bırakmaktadır.

Herkes tehlikeyi biliyor, görüyor. Er ya da geç sıranın kendine geleceğini biliyor ama buna rağmen tehlikeyi, yılanı beslemekten, kendini yakacak ateşi harlamaktan geri durmuyor.

Topun ağzında olanlarsa işi ağırdan alıyor. "Böyle devam etsin, zamana yayalım" rahatlığı ile düşmana zaman kazandıran ve dostları uyutan müzakerelere güvenerek gözlerini yumuyorlar. Tehlikenin ya paralelinde ya da gerisinde yürüyerek oyalanmaya çalışıyorlar.

Hepimiz yaşayarak gördük: İşlediği suçlar karşısında yeterli cezayı almayan düşmanların nasıl azdığını biliyoruz.

Halbuki Hendek Harbi’nde zırhını çıkarıp silahlarını bırakan Hz. Peygamber'e, Cibril-i Emin şöyle demişti: "Ben ve benimle beraber olan melekler silahlarımızı bırakmadık. Hedef, antlaşmayı bozan hainlerin yurdudur."

Bu, ilahi bir yönlendirme ve tavırdı. Biz bu dersi yüzlerce kez okuyarak zevk almış, hainlerin nasıl cezalandırıldığını Siyer'den görerek öğrenmişizdir.

Aynı tavırdan ilham alan bir şair, "Bizden şehit edilen her ferdin yerine, haddi aşanlardan ondan yüze kadar cehenneme yolcu edilecektir" diye yazmıştır. Bu tavrın pratiğe döküldüğü zamanlarda, haddi aşanların nasıl süt dökmüş kediye döndüğünü gözlerimizle defalarca gördük.

Belki rahat bir yerden yazıp konuşuyorum ama yüreğimiz yanıyor. Yapılması gerekenin zamanında yapılmadığında zararın çok daha büyük olduğunu görüyoruz.

Eğer İsmail Heniyye ve Hasan Nasrallah vurulduğunda gerekli tepki verilmiş olsaydı, belki bugün verdiğimiz kayıplar yaşanmazdı.

En masum tabirle, "orantılı tepki"nin hiçbir işe yaramadığını, düşmanı daha da azdırdığını görmeye devam ediyoruz.

Yine de geçmişe takılıp kalmanın bir anlamı yok. Bugüne ve yarına bakmak zorundayız. Mülhidleri, azgınları ve onların arkasındakileri durdurmanın yegâne yolu, onlara verdikleri zararın en az on katını geri vermek; bir tercih değil, bir zorunluluktur.

Bunun için daima tetikte olmak ve iş birlikleri kurmak da şarttır.

Elhamdülillah, İran’ın şu anki tavrı gurur vericidir. İran’ın bu şerefli tutumunun Gazze'deki yansımalarını siz de görüyor musunuz? Direnişin son günlerde nasıl coştuğunu fark ediyor musunuz?

Bir diğer güzel haber ise Pakistan’ın onurlu tavrıdır. Hem Siyonistler kadar aşağılık olan Hindistan hükümeti karşısında elde ettiği askerî başarı hem de İran’a verdiği destek beni daha da umutlandırdı.

Yemen ise en başından beri “Yeryüzünde mazlumun yanında kimse yoktur demeyin, ben varım. Yemen var!” dedi. Kıt imkânlarına rağmen elinden geleni yaptı, yapmaya devam ediyor.

Gönül isterdi ki Irak hükümeti de onurlu bir tavır alıp kendi hava sahasında azgın Siyonistlere gereken dersi verseydi. Umarız o günleri de çok yakında görürüz.

İlahi kelamda bildirildiği üzere; hoşumuza gitmese de savaş bize yazılmış. Ne kadar kaçınsak da düşmanlar bizi savaşa çekiyor, savaşa zorluyor.

Birleşik düşmanlar karşısında birleşmekten ve güç birliği yapmaktan başka çaremiz yok. Pakistan bugün bunu açıkça ilan ediyor.

Evet, zoraki de olsa güzel gelişmeler yaşanıyor. Yıkımın ve ölümün acısını bugün azgın Siyonistler de tadıyor.

Tüm acılara rağmen, mazlumlar sevinç çığlıkları atıyor. Siyonizmin bağrına saplanan her füze, mazlumlar için sevinç ve moral kaynağı oluyor.

Allah'ım, mazlumları sevindirenleri Sen de sevindir. Onlara güç ve kuvvet ver.