Parmaklara değil, onun gösterdiği aya bak-2/Mücahid Haksever

Akıllarıyla düşünen, akılları gözlerinde olan insanların hayattaki tek gerçek varlığın madde olduğu ve bu maddenin de ezelden beri var olduğunu iddia etmektedirler. Böyle bir insanın düşünce tarzı, insaniyeti, olaylara bakış açısı, aklıyla değil, gördükleriyle olacaktır. Bu fikir sahiplerinin durumu, bir Tibet atasözündeki şu misal gibidir: “Parmaklarım Ay’ı gösterirken, aptallar parmaklarıma bakar.”

Parmaklara değil, onun gösterdiği aya bak-2/Mücahid Haksever

Akıllarıyla düşünen, akılları gözlerinde olan insanların hayattaki tek gerçek varlığın madde olduğu ve bu maddenin de ezelden beri var olduğunu iddia etmektedirler. Bu zihniyet sahiplerinin asıl hedefi ise ğayba imandır. Yani görünmeyen her şeyi inkârdır. Bunu inkâr ettikleri takdirde, Allah’a bir hesap vermeyecekleri, Cehenneme gitmek gibi bir dertlerinin olmayacağı zannına kapılırlar. Kafasını kuma sokan deve kuşu misali, görmedikleri avcıyı inkar yolunu tercih etmektedirler. Dolayısıyla avcıyı görmüyorsa korkmasını gerektirecek bir durumda söz konusu değildir. Onlara göre olmayan bir İlah için(haşa), namaz kılmanın, oruç tutmanın, nefsin isteklerine bir sınır getirmenin bir anlamı yoktur. Bu fikirle o kadar meşgul olurlar ki, kendilerini bu fikrin gerçekliğinden şüphe duymayacak şekilde kesin bir şekilde inandırırlar. Bediüzzaman da; “Kim bir şeyde çok tevaggul etse (uğraşsa), galiben başkasında gabileşmesine (anlayışsızlaşmasına) sebebiyet verir. Bu sırra binaendir ki: maddiyatta tevaggul eden (uğraşan) maneviyatta gabileşir (anlayışsızlaşır) ve sathi olur” (1) sözleriyle onların bu özelliğine dikkat çekmiştir. Bu sözlerinde Bediüzzaman, kendilerini bu fikre inandıran bu insanların maneviyatının köreldiğini, vicdanlarının da devre dışı kaldığını vurgulamaktadır. Böyle bir insanın düşünce tarzı, insaniyeti, olaylara bakış açısı, aklıyla değil, gördükleriyle olacaktır. Bunların bu düşünce tarzı, hayatlarının her anına yansır. Bu fikir sahiplerinin durumu, bir Tibet atasözündeki şu misal gibidir: “Parmaklarım Ay’ı gösterirken, aptallar parmaklarıma bakar.” Yani ben parmaklarımla ayı göstermeye çalışıyorken, bazıları göstermek istediğim aya değil de parmaklarıma bakıyor. Bunlar, harflerin şekillerine dalıp, yan yana dizildiklerinde ifade ettikleri anlamı okuyamayan insanlar gibidirler. Gözleri hakikatleri değil görmek istediklerini görür.

Tüm bunlar onların ahireti inkâr etmek isteme çabalarının bir sonucudur. Yapmış oldukları hata ve günahlarının hesabını verme endişeleri onları tedirgin etmektedir. Sinek ısırığını akrebin sokmasına tercih etmişlerdir. Hesap endişesinden kurtulmak için inkâr yolunu seçmişlerdir. Bununla da arzu ettikleri iki maksada ulaşmışlardır. Birincisi hesap verme kaygısından kurtulmuşlardır. İkincisi ise nefsin arzu ve emellerini yerine getirme noktasında sınırsız bir özgürlük kazanmışlardır. İpini koparan hayvan gibi istediği tarlaya girebilmekte, istediği otu yiyebilmektedirler. Boyunlarında bir iple bir yere bağlı olmak, bir kayd altında olmak, sorumluluk yüklenmek istememektedirler. Hevalarının istediği özgür bir yaşamı, haram-helâl sınırının olmadığı bir yaşamı arzulamaktadırlar. Kendi ilim ve fenlerine güvenerek Allah’a ve O’nun hayat programına karşı müstağnî ve mütekebbirdirler. Onların Allah’a ve O’nun kitabına ihtiyaçları yoktur. Çünkü onların akılları gözlerine inmiştir. Görmedikleri, laboratuvar ortamında inceleme imkânı bulamadıkları safsatalarla (haşa) geçirecek vakitleri yoktur. Onlar için hayat, bu hayattan ibarettir. “اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ ﴿٣٧﴾  "Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz." (2)

Bu güruhun başlıca düşmanları, onların gözleriyle düşünmeye çalıştıkları bu fikre inanmayan inançlı, mümin insanlardır. Çünkü onlar, bu inançsızların kafalarını kumun içinden çıkarıp, onları avlamaya gelen avcının tehlikesinin gerçekliğini onlara göstermişlerdir. Uyudukları tatlı rüyadan onları uyandırmışlardır. Sözlerime İmam Ali’nin bir sözüyle son verirken, sizleri Allah’a emanet eder dualarınızı beklerim.

Hz. Ali'ye (r.a), birisi geldi. Adam, ölümü, tekrar dirilmeyi, ahirette hesabı, cenneti ve cehennemi inkâr ediyordu. Hz. Ali'ye:

"Ya Ali, siz Müslümanlar ölüme ve ölüm ötesine inanıyorsunuz; biz ise inanmıyoruz. Siz cehennemden kurtulmak, cennete girmek için bir sürü ibadet ediyor, mal harcıyor, zahmete giriyorsunuz. Bu zahmet değer mi? Hem ölümden sonra tekrar dirilmenin olacağı ne malum?" diye sordu.

Hz. Ali (r.a) adamı sükûnetle dinledi, sonra ona şu cevabı verdi:

"Evet, ölümden sonra dirilmek, hesaba çekilmek, cennete veya cehenneme girmek, ya senin dediğin gibi yoktur; ya da bizim dediğimiz vardır. Önce senin dediğinin doğru olduğunu düşünelim. Ölümden sonra ahiret hayatı yoksa seninle biz aynı durumdayız. Sana da yok bize de yok. Bu arada bizim Yüce Allah için kıldığımız namazların, yaptığımız ibadetlerin, hayır ve iyiliklerin, güzel ahlakın, verdiğimiz zekât ve sadakaların bize bir zararı olmaz. Ama ya ahiret varsa, bizim dediğimiz doğru çıkarsa, senin hâlin nice olur?" diye sordu.

Adam, biraz durdu, düşündü ve sonra:

"Vallahi, her iki durumda da siz kârdasınız, ahiret varsa vay bizim hâlimize! Yolunu öğret, ben de Müslüman olacağım," dedi ve Müslüman oldu.

1-Muhakemat, s.15

2-Mü'minûn Sûresi (37)

Mücahid Haksever / Habernas