İçimizdeki Şeytan / Mücahid Haksever

İçimizdeki nefis yılanı, damarlarımızda dolaşmaktadır. Nitekim Peygamber efendimiz (sav) de; “Şeytan, her birinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, dolaşır." buyurarak nefis ve şeytanın bu yönüne vurgu yapmaktadır.

İçimizdeki Şeytan / Mücahid Haksever

Mevlana mesnevisinde şöyle bir hikâye anlatır. Atıyla seyahat eden bir atlı, bir ağacın altında uyuyan bir adamın ağzından içeri siyah bir yılanın girdiğini görür. Yetişip müdahale etmek istediyse de yılanın adamın ağzına girmesine engel olamaz. Atlı elindeki kırbacıyla uyuyan adama var gücüyle vurur. Uykudan uyanan adam ne olduğunu anlamadan korku ve endişe içerisinde kaçmaya başlar. Adam hem kaçıyor hem de söyleniyormuş: “Sana ne yaptım? Bana neden vuruyorsun? Seninle karşılaştığım bugün ne kötü bir gündür.” Atlı adamı hala kamçılamaya devam ediyormuş. Adam kan ter içinde kalmış. Yorgunluktan koşacak takati kalmamış. Bir elma ağacının altında yığılmış. Atlı atından inmiş, elmanın altındaki çürük elmaları adamın ağzına tıkmaya başlamış. Adamın ağzından kanlar akıyormuş. Adam hala atlının onu neden vurduğunu anlamaya çalışıyormuş. Atlı adamın ne dediğine aldırış etmeden, adamın ağzına çürük elmaları doldurmaya devam ediyormuş. Adam da atlıya: “Niçin hiç sebep yok iken bana çürük elmaları yedirerek zulmediyorsun? Dini olmayan insanlar dahi, bir suç ve günah işlemeyen birine bu eziyeti reva görmezler. Canıma kastın varsa, vur öldür, ama işkence yapma'” diyerek çürük elmaları yemeye devam ediyormuş. En sonunda adam, yuttuğu çürük elmalardan dolayı safra kesesi kabarmış ve kusmuş. Kustuğunda bütün yediklerini çıkarmış. Çıkardıkları arasında kocaman siyah yılan da varmış. Yılanı görünce, atlının kendisine niçin böyle vurduğunu anlamış.

Adam atlıya yaptığı beddualardan pişman olmuş. Ondan özür dilemiş. Atlıya : “Meğer sen, melek gibi bir insanmışsın. Sen Allah’ın bana gönderdiği rahmetisin. Seninle karşılaştığım bu ne mübarek bir saattir. Ölecekken benim hayatımı kurtardın. Sen, beni bir anne gibi arar dururken, ben de senden merkep gibi kaçıyordum. Senin için bu kıymetli canım feda olsun” demiş. Cahilliğini bağışlamasını istemiş. “Beni niçin vurduğunuzu söyleseydiniz size bu şekilde davranıp hakaret etmezdim'' demiş. Atlı da: “Sana yılanın karnına girdiğini bildirseydim, zehirden önce seni korku öldürürdü. Kurt gören kuzu gibi şaşırırdın. İçindeki düşmanı bilseydin, ne elmayı yiyebilir, ne de kusmak için mecalin kalırdı.” demiş.

Mevlananın bu hikâyesinde anlattığı, içimizde taşıdığımız kara yılan nefsimizdir. Uyuyan adam ise gafil insandır. Çünkü gafil insan da uyuyan insan gibidir. Peygamber Efendimiz (sav) de: “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar” buyururak, gafil insanların uyuyan insanlar gibi olduğunu beyan etmiştir.

Gaflet uykusundaki insan, nefis yılanının tehlikesinden habersizdir. Nefis içimizdeki yılan gibi her an bize zarar verip durmaktadır. Nitekim bazı sufi tefsirlerde, Musa (as) kıssasındaki, Musa (as)’ın asasının nefsi temsil ettiği söylenmiştir. Kuranı kerimde geçtiği üzere Cenabı Allah, Musa (as)’ın elindeki asa için, elinde olan nedir? Diye sorunca Musa (as) cevaben dedi ki:

قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى ﴿١٨﴾ قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى ﴿١٩﴾  

“O benim âsâmdır. Ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim. Benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır." şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Allah (c.c.):"Yere at onu, ey Mûsa!" buyurdu.” (1) Bu müfessirlere göre ayette asanın yılanla temsil edilmesi, nefsin ürkütücü, korkutucu ve kaçınılması gerektiğinin açıklanması içindir.  Hz. Peygamber (s.a.) de buyurmuştur ki: "İçinizdeki düşmanı açıklayacak olsam, cesurların ödü patlar; ne bir yolda gidebilir, ne de bir iş becerebilirdi; çaresizlik içinde kıvranırdı. Ne vücutta ibadete kuvvet, ne kalpte takat, ne de seyr-i süluka mecal kalırdı. O halde ben sizi, sükûtla, içinizdekini dışınıza vurmadan terbiye ederim."

İçimizdeki nefis yılanı, damarlarımızda dolaşmaktadır. Nitekim Peygamber efendimiz (sav) de; “Şeytan, her birinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, dolaşır." buyurarak nefis ve şeytanın bu yönüne vurgu yapmaktadır. İçimizdeki bu yılanın dışarı çıkması için bizimde bir atlının kamçı darbelerine ihtiyacı vardır. Bu atlılar, başta Peygamber efendimiz (sav) olmak üzere, O’nun yolunu takip eden ulema ve salih insanlardır. Onların ağızlarından çıkan ve Kuran’dan feyiz alan hikmetli sözler, hikâyede geçen çürük elma gibi nefsimizin hoşuna gitmese de, içimizdeki yılanın dışarı çıkması için tek yoldur. Nefis, duyduğu Kuran ayetleri ve kalbe nüfüz eden hikmetli sözlerden hoşnut olmaz. Ayeti kerimede kuran ayetlerine karşı duyulan bu hoşnutsuzluk şu şekilde tasvir edilmiştir:

كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ ﴿٥٠﴾ كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ ﴿٥٠﴾ فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ ﴿٥١﴾

“ Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler. Hâlbuki bu Kur'an onların dünya ve ahiret saadetlerini sağlayan yegane kitaptır.” (2)

Nefisle olan bu savaşımızda başta Allah’ın yardımına, sonrasında da Peygamberler ve onların davalarının takipçilerinin yol gösterimine muhtacız. Çünkü bu azgın nefis peygamberlerden dahi ümitvar olacak kadar alçalabilmiştir. Kuranda geçen Yusuf (as) kıssası nefsin sinsiliğine en güzel misallerden biridir.

وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ كَذٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٢٤﴾

“Andolsun kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı Yusuf da ona istek duyacaktı. Biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.”(3) Bu ayeti kerimenin tefsirinde müfessirler şöyle demektedirler: “Kadın Hz. Yusuf'la birleşmeye kesin olarak ve azimle karar verdi.  Öyle ki bu çirkin fiili yapmaktan kimse kendisini alıkoyamayacaktı. Hz. Yusuf’u kendi isteğine zorla boyun eğdirmeye girişti. Kapıları iyice kilitleyip ona "çabucak gel" teklifinde bulundu da Hz.Yusuf süratle kapıya koştu. İnsanın yaratılış, gereği, Hz. Yusuf’un nefsi ona meyletti.  Kadın ona teklif edince, azim ve kasıt olmaksızın ona yaklaşmayı aklından geçirdi. Bu iki niyet arasında büyük bir fark vardır. Fahreddin Râzi der ki: Hem, bir şeyin akla gelmesidir veya insan fıtratının ona meyletmesidir. Bu, yazın oruç tutan kimseye benzer ki, o kimse soğuk suyu görür. Nefsi onu suya meyletmeye ve içmeye zorlar. Fakat dini onu bundan korur. Bu şartın cevabı mahzuftur. Yani Allah Yusuf’u gözetip korumasaydı, elbette Yusuf onunla cinsî münasebette bulunacak ve içinden geçenleri yapacaktı. Fakat Allah, yardımı ve desteği ile onun iffetini korudu. Dolayısıyla Yusuf (as) asla herhangi bir şey yapmadı.” (4)

Bu azgın nefse karşı, Rabbimize karşı acz ve fakrimizi itiraf ederek ondan yardım dilemeliyiz. Ağaca giden su mesabesinde olan kitap okuma ve zikir yapmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Kalbimiz ve dilimiz Allah’ı zikirden bir an gafil olmamalıdır. Peygamber efendimiz (sav) buyurdular ki:

سبق المفردون قالوا : وما المفردون يا رسول الله؟ قال: الذاكرين الله كثيرا والذاكرات

“Müferridler yarışı kazandı” buyurmuştur. “Kimdir bu tefrîd ehli?” sorusuna ise Allah Rasûlü: “Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlar” cevâbını vermiştir. Içine yılanın girmesinden gafilolan adam gibi, Allah’tan ve O’nun zikrinden gafil olan insandan da hayâsızlık, fuhuş ve münker ve diğer kötülükler sâdır olur. Gaflet hastalığına müptela olan bu hastalıkların ilâcı zikirdir.

Zikrin dil, kalb ve organlarla olmak üzere  üç kısmı vardır. Dil ile zikir Hakk’ı hamd ve tesbih ile yüceltmek ve kitabını okumaktır. Kalp ile zikir ise,  imam Gazzâlîye göre üç şekilde olmaktadır:

1- Allah’ın zât ve sıfatlarına işâret eden delîlleri tefekkür sûretiyle O’nun mülkü hakkında kalbde oluşan şüphelere cevâb aramakla,

2- Allah’ın emirlerini yerine getirenlere vaad buyurduğu, yasakları çiğneyenleri tehdid için ortaya koyduğu tehdidleri anlatan delîlleri düşünmekle,

3- Allah’ın yaratıklarının sırlarını tefekkür ederek bu varlıkların her zerresini âlem-i kudsü yansıtan ayna hâline getirmekle.

Organlarla zikir ise, Allah’ın yasaklarından sakınmak için sürekli hareket halinde olmak; emirlerini yerine getirmek için de, namaz gibi ibadetleri yapmaktır. Çünkü Kuran’ı kerimde namaz zikir olarak anılmıştır. Cuma süresinde namaz için “Allah’ın zikrine koşun” buyrulmuştur.

Cenabı Allah cümlemizi şeytanın ve nefsin şerrinden muhafaza etsin inşallah. Bizleri de zikreden kullarından eylesin. Sözlerime şeyh Attar Tefridi’nin    bir dörtlüğüyle son veriyorum. Dularınızda bizleri de unutmamanız dileğiyle Allah’a emanet olun.

“Tecrîdin esâsı etmendir şehvete vedâ
Bütünüyle eylemendir zevkleri fedâ
Kestiğinde sen büsbütün mevcûdattan ümid
Ortaya çıkar istifâde edilecek tefrîd.”

1-Taha suresi 18-19
2-Müddessir Suresi 50-51
3-Yusuf Suresi 24
4-Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/154.

Mücahid Haksever / Habernas