Ramazan ve Nefis Sofrası -3 / Çetin Tufan

Nefsin bir şubesi olan cesedin, açlık ile tımar olduğu bu günlerde, asıl savaşın, son on gündeki nefsin asıl şubesini oluşturan ruhun terbiyesi olduğunu ne yazık ki unutmuş bulunmaktayız.

Ramazan ve Nefis Sofrası -3 / Çetin Tufan

Allah'ın ayı olan bu Ramazan ayının son günlerini yaşarken, bir ehli iman için en önemli meseleye değinmeden geçemeyiz. Bu mesele, belki de Ramazan boyunca yaptığımız ibadetlerin, temel amacını oluşturmaktadır. Eğer bunu başarıyla ıslah edebilirsek, asıl beraatı o zaman almışız demektir.

Kendini çokça kınayan, nefse de yemin ederim. (Kıyamet 2)

Evet, Alemlerin Rabbi'nin, bizden önceki ümmetleri de ağırladığı bu oruç sofrasında, en ehemmiyetli olan, sofra sahibinin mekanına giderken O(cc) sofra sahibinin karşısında edep ve erkana uygun hareket etmektir. Bunun en açık ifadesi, nefsini, kendini ve ruhunu tımar edip, o şekilde davranmaktır. Yoksa o mekana, halete girip, edepsiz, hoyrat ve doymaz bir eda takınıp, hadsiz söz ve ahlaksız davranışlarda bulunduktan sonra sofra sahibinden takdir ve ihtiram beklemek beyhudedir.

Nefsin bir şubesi olan cesedin, açlık ile tımar olduğu bu günlerde, asıl savaşın, son on gündeki nefsin asıl şubesini oluşturan ruhun terbiyesi olduğunu ne yazık ki unutmuş bulunmaktayız. Halbuki, bu ibadette, asıl olanı ihmal ettiğimizden, ramazan sonrasında susuzluk ve açlık geçtiğinde ağzımızın bağı çözülmekte, hal ve hareketlerimizdeki çirkefliklere geri dönmekteyiz. Bazen de sahte beraat telallarının gazına gelip, “zaten bu ramazan ibadetleriyle başım göğe erdi, kitabı sağlayıp, günahları sıfırladım, şimdi eski hale ve işe devam”, diyecek kadar hadsizleşmekteyiz.

Bizler alemlerin serveri Muhammed Mustafa (sav)'nın ‘ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’ ve ‘nefsini temizleyip, ıslah eden kurtuluşa ermiştir’ hitaplarını duymuşuzdur. Aslında bütün ibadet ve kulluğun tanımı Allah'ı tanımak, O’na hamd etmek ile yukarıdaki özellikleri taşımaktır.

Şimdi, gelin şu rahmet ve bereket sofrasından kalkmaya az bir zaman kalmışken ve bir daha bu sofraya ulaşacağımız meçhul iken, zahiri ve batıni olarak kendimizi ve nefsimizi bir hesaptan geçirelim. Aynayı karşımıza alıp, kendimizi, hal ve hareketlerimizi, kınayan bir eda ile eleştirelim. Nasıl dışımızdaki, kişi, kurum ve şahsiyetleri pervasızca, bilmişlik edasıyla, var olan kapasite ve şartları gözetmeden, hayali kuramlarla, ‘bekara karı boşamak’ rahatlığıyla, yıkıcı bir şekilde eleştiriyorsak, hadi bu sofrada şimdi kendimizi topa tutalım.

Hayır; bilakis insan, kendi nefsi üzerine basiret sahibidir. (Kendini en iyi tanıyandır.) (kıyamet 14)

Doğrusu kıvırmaya gerek yok. Rabbi'min de beyanınca, herkes küfretmediği sürece, nefsini ve halini bilir. Eğer, didinir ve çabalarsa, onu ıslah edebilir. Bazen bu zor olduğunda ve nefsimiz ağır tahribata uğradığında, hiç şüphesiz bir doktora, edip bir muallime ihtiyaç duyulabilinir. Bu konuda istek ve cehd içinde olmak, kurtuluşun ve selametin olmazsa olmaz şartıdır.

İlahi; bizlere, ruhumuzu, nefsimizi ıslah edecek, şuur, idrak ve cesaret bağış eyle. Ramazan’ın sonunu itikaf ile geçirmeyi, bu şekilde yalnız sana yönelip, yalnız sana ibadet etmenin lezzetini bizlere tattır. Bizler acizlik ve eksikliğimizi itiraf ederek dergahına geldik. Bizleri müflis olarak kapından çevirme. Nefsini ıslah edenlerden veya en azından bu uğurda çaba sarf edenlerden eyle.

İslam aleminin, emperyalist ve müstekbirlerin elinde oyuncak olduğu, ümmetin arasına kin, haset ve cahiliye asabiyetinin ekildiği, bu günlerde, yaptığımız salih ameller hatırına, sonumuzu Hayr eyle.

Ramazan bayramınız mübarek olsun.

Selam ve dua ile....... Çetin Tufan / Habernas