'Sosyal Medya Müslümanı' / Selahaddin Nasranlı

Bir de yeni bir müslüman tipilojisi çıkmış durumda. Sabahlara kadar yazı yazan, etrafla tartışan, odasından çıkmayan, hanımıyla konuşmayan, bekarsa sabah namazı kılmayan, ana-babaya hürmetsiz, yemek yerken dahi kimseyi görmeyen ve elinde telefonu ile etrafa söz yetiştiren biri; “sosyal medya müslümanı”.

'Sosyal Medya Müslümanı' / Selahaddin Nasranlı

Sosyal medyada herşey var; arsızı, hırsızı, şanssızı, dinsizi ve dindarı.

Bir de yeni bir müslüman tipilojisi çıkmış durumda. Sabahlara kadar yazı yazan, etrafla tartışan, odasından çıkmayan, hanımıyla konuşmayan, bekarsa sabah namazı kılmayan, ana-babaya hürmetsiz, yemek yerken dahi kimseyi görmeyen ve elinde telefonu ile etrafa söz yetiştiren biri; “sosyal medya müslümanı”.

“Sosyal medya müslümanı”, -galiben- biraz garip biridir..

Sosyal medyada yazı yazan kardeşlerimizin bazı hatalarını beyan etmemiz gerekir. “Bizi özgür kılan hakikat, genellikle, duymak istemediğimiz hakikattir.” (1) der bir yazar.

Hatırlayalım eski dusturumuz şu idi: “Def’i mefâsid, celbi menâfiden evladır” (asıl olan kötülüğü def etmektir. İyiliği getirmekten önce kötülüğü def vardır).

Evet “Bârikâ-i hakikât, musâdeme-i efkârdan çıkar” demişler eskilerimiz. Yani hakikatın aydınlığı, fikirlerin çarpışmasından çıkar. Ama bu sosyal medya yazar kardeşlerimizin yazdıkları ile çoktan “bârikâ-i hakikât” çıkmış olmalı değil miydi?

Ne oluyor da bunca yazılar ve bunca söz duellosundan sonra hakikat çıkmıyor?

Şahsen gördüğüm ilk şey bizim ilmi çapımızın çok düşük olduğu. Bilmediğimizi dahi bilmeyeceke kadar düşük. İhtisas değil, kitap değil, kitapsız ve tedrisatsız yazıyoruz. Düşünmeden bilmek faydasız, bilmeden düşünmek ise tehlikeli. (2)

Derinliksiz, kısır, popülist gösterişli ve bilgiç bir tavır.

Tek yönlü, tek ekollü ve tek cenahlı okumuşuz. Yada diğer ilmi ekolleri bildiğimizi sanıyoruz. Önce şu bilgiçliğimizin burnunu yere sürtmeliyiz.

Asıl sorun şu; biz kendimizi, ekolümüzü, yolumuzu ve mezhebimizi dahi bilmiyoruz. En basitinden bu ümmetin çoğunluğu olan hakim mezhep; ne zaman, kimler ve niçin kuruldu deseniz, abartısız % 90 bilmez yada son derece eksik bilir. Bu konuda okuyan ben, ilahiyatçı profların dahi cahilliğini görünce şaşırıp kalıyorum.

Kenidini dahi tanımayan, başkalarını nasıl bilebilir!

Dolayısıyla kendini tanımayanların başkalarını anlattığı ve tartıştığı bir dünyadır sosyal medya.

Sosyal medya yazarları olarak bizler, ilmi kökler ve ana kaynakçalara vakıf değiliz. Misal tarih hakkında bol bol yazan ve konuşan biz, ne İbni Sa’d ne Belâzurî, Taberi, İbni Esir, Mesud’i.. okumuşuz. Bu açığımızı ordan burda aşırdığımız (hatta çaldığımız; ki bu hırsızlığın adına “kes yapıştır” diyoruz) kopyaladığımız bilgilerle, daha doğrusu yamalarla konu kapatmaya çalışıyoruz.

Sosyal medya müçtehidlerimiz (yani öyle davrananlar) cahil, kara cahil.

Cahil olmadığını sanan cahil; kara cahildir. Kapkara!

Kur’an hakkında yorum yaparken, Allah’ın muradını değil, kendi istek ve arzularımızı etrafa yansıtıyoruz. Konuda isabet etsek dahi bu halimizle, hayır alamayız. Yaptığımız şey önce Allah’ın kelamına hakaret.

Öte yandan bize ait olmayan sözlerin kaynağını vermek zorundayız. Yapmazsak hırsızlık yapmış oluruz. “Fikir ve emek hırsızı”.

Uslubumuz, edebimizi ele veriyor. Yani, çok zaman edepsizliğimizi...

İlmi uslup yok. Sosyal medya yazarımıza sorsanız; ne yazıyorsun? Makale mi, deneme mi? Tez mi? Bunu dahi bilmez.

Yazarken bir fecaat.

İlmi makale yazarken, bir bakarsınız deneme, bir bakarsınız, edebiyat ve cedel yapmaktadır.

Tartışma uslubumuz; kalemimizden dökülen sert, insafsız ve hakaretamiz ifadeler; İslam dinine yapılacak en büyük algı ve itibar operasyonu.

Dini, ahlakı ve hakkı anlatırken; araya kendi endamımızı, egomuzu, kibrimizi ve bilgiçliğimizi de yansıtıyoruz. Bu kadar kirlenmiş bir hayrın, hayır olmadığını, bu yemeğin yenilemeyeceğini anlamak durumundayız.

Hatta nefsimizin ve şehvetimizin dahil olduğu anlar pek yaygın. Güzele göz kırpıyor, sahte iyilik ve takva servis ediyoruz.

Bunları yaparken, o kadar dalmışız ki farkına dahi varmıyoruz. Bazen siyasetçiler gibi, kendi yalanlarımıza –tekrar ede ede- kendimiz de inanmışız.

En faydalı cahil; susan, yazmayan ve cahil olduğunun farkına varan cahildir.

Cahil olduğunu bilen cahil ise gerçekte bir bakıma alim.

Etrafı işgal eden bizler değil, alimlerimiz ve nefsine hakim olanlarımız yazsın. Sosyal medyaya bir şeref ve onur kazandırsınlar. Ay gibi parlasınlar. Cahil ise yazacaksa, edepli yazmalı ve sadece iyi insanlara yönlendiren pozisyonunda kalmalıdır.

Taşlar yerli yerine oturmalı. Bu inanca da ancak bu yaraşır. Selametle.

1-Herbert Sebastian Agar
2-Konfiçyüs

Selahaddin Nasranlı /Habernas