İnsanlığın kadim sorusu insan nedir?-3/ Burhan Çağlayan

Miladi 6.asrın Arap yarımadasının realitesi üzerinden bir okuma yapacak olursak bugünün dünyasının benzerliği üzerinden cahiliye hayatı ile örtüştüğü bir çağda yaşadığımızı söyleyebiliriz.

İnsanlığın kadim sorusu insan nedir?-3/ Burhan Çağlayan

İnsanın zaaflarını incelemeye devam ediyoruz.

CAHİL:  Bilgisizlik, ilm ve hilm’ karşıtlığı

İnsanın cahilliğini salt ‘’bilgisizlik’’ olarak açıklamak eksik bir tanımlama olacaktır. Kur’an’da  cehalet, kullanıldığı yere göre farklı anlamlar kazanan bir eylem ve tavır olarak anlam kazanmıştır.

İslam öncesi yaşantı olarak tanıdığımız cahiliye yaşantısı, ana hatları ile şu şekilde tarif edilebilir:  Egoizm ve neme lazımcılık, müstehcen giyiniş ve davranış, ateşli bir milliyetçilik ve gurur, keyfe göre bir yaşayış ve bunun üzerine tesis edilmiş bir hukuk sistemi olarak ele alınmıştır.

Müfessirlerimiz, günâhın irtikabını cehalet, failini de, câhil olarak nitelemektedirler. Kur’an’da yer alan ifadelerin geneli incelendiğinde cehalet kavramına en uygun düşecek anlamın hevasına göre hareket etmek olduğu sonucuna da varılabilir. Nitekim yukarda çerçevesi çizilen hayat tarzı, Arapların kolaylarına geleni tercih etmeleri, keyfe göre açılıp saçılmaları, aralarında aşiret taassubu ile hareket ederek kan dökmeleri, hep hevaya göre hareket etmenin birer neticesi olduğundan, cahiliye devri olarak anılmaktadır.

Bununla birlikte Asr-ı saadette yaşayıp Hz. Peygamber'e (s.a.v.) iman eden birisi, iman ettiği andan itibaren cahiliye yaşantısından ayrılarak, geri kalan yaşantısının bir anda cahiliye yaşantısında kalması, elbette ilim ile değil de, İslâm'a girmesiyle beraber hevasına hâkim olmakla  gerçekleşmekteydi.

Miladi 6.asrın Arap yarımadasının realitesi üzerinden bir okuma yapacak olursak bugünün dünyasının benzerliği üzerinden cahiliye hayatı ile örtüştüğü bir çağda yaşadığımızı söyleyebiliriz.

Bugünün dünyasında ana topraklarımızda egoizm ve neme lazımcılık ateşli milliyetçilikle kolkola girerek altın çağlarını yaşıyor. Ben kavramı veya benden olan kavramı o kadar güçlü bir şekilde hayata yön veriyor ki her yaptıklarına eyvallah demedikleri için cezaevlerinde müslümanlar, müslümanların elleriyle ölüme terk ediliyor. Yazık ki ne yazık!!! ‘’Ömerlere ihtiyacımız var’’ söylemi bir ara gündemi işgal  etmişti. Çok net bir şekilde ifade edebilirim ki Hz. Ömer’in adalet anlayışında suçsuz müslümanlar ölüme terk edilmez.

Ateşli milliyetçilik Türklük’te tezahür edebileceği gibi Kürtlük’tede tezahür edebilir. İslami çalışmalarda iki tehlikeli zehir olan mezhep taassubu ve ölçüsü tutturulamayan milli duygulardır. Bu iki düşünce merkezden savrulamayı beraberinde getirir. Müslümanlar ümmet kavramının içini doldurarak Kürtleri de küçük kardeş olarak görmekten vazgeçip asli unsur olarak hak ettikleri yeri vermelidir. Ulus devlette diretilecekse o zaman bir ulus olan Kürtlerinde kendilerine ait bir islami devletlerinin olması en doğal haklarıdır.

Keyfe göre yaşamakta cehaletin tezahürlerindendir. Helal dairesinin keyfe kafi olmadığını düşünen insanların sınırların ötesine geçmeye çalışmasının sonuçları olarak kendilerine yazık ettiklerine de şahit olmaktayız.

İslami çalışmalarda program, düzen ve uyum başarıya ulaşmada anahtar kavramlardır. Sistemin içinde ortaya çıkan problemlerin çeşitli sebepleri olmakla birlikte; en etkili sebep kanatimce bireysel keyfine göre hareket etmeye meyyal karakterlerdir. Bu karakterin zihin dünyasında uyum kavramı literatürlerinde yoktur. Bütünü oluşturan parça olamadıkları gibi ayrık otu gibi bahçedeki diğer çiçekleri de olumsuz etkilerler.

Başka bir açıdan düşünüldüğünde cehalet sadece okuma-yazma bilmeyen veya bilgisiz olanlara has bir sıfat değildir. Kaynaklarda cehalete ‘ilm’in ve hilm’in zıddı olmak üzere iki farklı anlam da verilmiştir.

İlm’in zıddı olarak kullanıldığında, ‘’hiç bir şey bilmemek’’ anlamında değil, bir şeyi bilinmesi gereken biçimde idrak edememek, sağlam ve güvenilir bilgiden mahrum olmak kastedilmiştir.

İsrailoğulları’nı denizden geçirdik; derken kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavimle karşılaştılar. Bunun üzerine, ‘’ Ey Musa!  Onlara ait tanrılar gibi, sen de  bizim için bir tanrı yap’’ dediler. Musa dedi ki: ‘’ Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz!’’(Araf 138)

İsrailoğularının somut olarak istedikleri tanrı, bugün dünyasında soyut kavramların üzerinden ama mahiyette farkı olmayan -izm- ler şeklinde tezahür etmektedir. En acı tarafı da kendini müslüman olarak tanımlayan kişilerin de bunu istemesidir.

Hilm’in zıddı olarak  daha çok, zihni melekeleri bürüyüp, düşünce dengesini bozan, doğruyu yanlışı ayırt edemez duruma getiren insanı şaşkına çeviren duygusallık anlaşılmıştır.

Bazen peygamberler dahi cahillerden olmama öğüdü almışlardır.
 
Allah buyurdu ki: ‘’Ey Nuh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. Sakın hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme! Ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.’’( Hud 46)

İslami çalışmalarda ferdin ailesi ve dava arkadaşlarına yönelik duruşu, ölçüsü kontrol edilemeyen bir duygusallık olmamalarıdır. Duygusallığın aşırılığı çalışmalara zarar verebilecek isteklerin oluşmasına sebebiyet vereceğinden, duygusal karakterlerin oto kontrol sistemlerini çek etmeleri (ettirilmeleri) gerekir.

قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

Musa dedi ki: Cahillereden olmaktan Allah’a sığınırım. (Bakara-67)

Burhan Çağlayan / Habernas