Bir virüs karşısında hiçlik duygusu / Selahaddin Nasranlı

Bu hastalık bize bizi öğretti, bize hiçliğimizi hatırlattı. En önemlisi de bize en erdemli şeyi yani en erdemli belayı; bilinç ve şuuru aşılamaya başladı. İnşallah aşı tutar ve biz de rezilliklerimizden bir ders çıkarırız.

Bir virüs karşısında hiçlik duygusu / Selahaddin Nasranlı

Eğer “kıyamet provası tüm dünyada yapılsın” denseydi. Yapılacak en iyi prova şu zamanlarda yaşadığımız bu hal olmalıydı.

İnansın inanmasın herkes bekleyor, herkes birbirinden kaçıyor.

Silahlar, atomlar, zengin olup olmamalar bir şey ifade de etmiyor.

Öte tarafta ise dünyevi işler en asgari seviyede.

Kıyamet gibi herkes herkesten kaçmakta... ve daha nice benzer sahneler.

İnsan bir hiç olduğunu görebiliyor. Ama hiç olduğunu bilmenin yararları da var.

Mevlana, insanın kemâli için bir “hiçlik bilinci”nden bahs eder.(1) Hakikatin dolması gereken bir boşluk. Çömlekdeki boşluk misali. Dolu çömleğe su, yani hakikat girmez. Ama sonuçta bu dahi tecrübeye dayalı bir idrak, farkındalık.

Öte tarafta “hiçlik bilinci”nin karşısında “varlık bilinci”.

Hiçliğinin farkına varan da, varlığının farkına varan da, gerçekte aynı. İkisi de bilinç ve şuur. İkisi de farkındalık. Biri saatin sağından gidiyor, diğeri solundan. Yada biri dünyanın doğusundan, diğeri batısından. Ama en sonda tersten buluşan iki yolcu. Ama sonuç aynı. Buluşma noktası hakikat. Eksi de artı da sonuçta bir noktada buluşmakta.

Esasen var olmak yetmiyor. Var oluşunu hissetmek gerek. Taş, ot ve hayvan, varlar ama varlıklarının farkında değiller. Bir diğer bakışla aslında yoklar. Bizi onlardan ayıran da bu: “Bilinç, gerçekten varolduğumuzun tek gerçek kanıtı”.(2) Tüm insanlarda aynı oranda bilincin olduğunu sanmak da boş. Bilinç seviyeniz ne kadar artarsa o kadar da üstünleşiyorsunuz. “Bilinç, bir insanın başına gelebilecek en yüce, en erdemli beladır.”Tolstoy Allah gibi en yüce anlam kaynağına bağlanan bir peygamberi bilinç ile bizim gibi güneşe uzak cılız gezegenlerin bilinci aynı mı? Saf bilinç ve akıl olan meleklerle biz aynı mıyız?

Aslında şuur kelimesinin çıktığı halkın filolojik hatırasında derin ve hassas bir zemini var. Arapçada "Ş-a-r" (kıl/tüy/saç) olarak bilinmekte. “Şeâir” ise onun çoğulu: "Yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından. Kıla/saça isabet ettim" ifadesi de bu anlamdan istiâre edilmiştir. Yani, ince anlayış konusunda tıpkı kıla isabet etmek gibi olan bir bilgiyi elde ettim, demek. Anlamsal açıdan ise; bilmek, akletmek, duyularla idrak etmek, hissetmek ve anlamak manalarına gelmekte. (3) Bundan ötürüdür ki, şâir’e; ince zekâsı ve bilgisinden ötürü şâir denilmiş. "Şiir" ise şâirin diliyle terennüm edilen kıl gibi ince ve sanatlı rakik bilgi.

Gelmek istediğimiz nokta şu:

Bu hastalık bize bizi öğretti, bize hiçliğimizi hatırlattı. En önemlisi de bize en erdemli şeyi yani en erdemli belayı; bilinç ve şuuru aşılamaya başladı. İnşallah aşı tutar ve biz de rezilliklerimizden bir ders çıkarırız.

1-“Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farklı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil,içindeki boşluk ise,insanı ayakta tutan da benlik zannı değil,hiçlik bilincidir.” Mevlana

2- Rene Descartes

3- Bkz. el–Isfahanî, Râğıb. el–Müfredat fı Garibu'l–Kur'ân, İst. I986, Kahraman Yay., sh. 374–375; Soyalan, Mehmet Yaşar.Elmalılı Tefsirinde Kur’ani Terimler ve Deyimler, Ağaç Yayınları, İstanbul... s.306–308.

Selahaddin Nasranlı / Habernas