Bir Kabile Reisinin Avrupa Gözlemleri / Selahaddin Nasranlı

Batıyı herbir nazardan okumak, görmek gerekir. Asıl o zaman işin göründüğü gibi normal olup olmadığını ve diğer algı cephelerini anlamış oluruz.

Bir Kabile Reisinin Avrupa Gözlemleri / Selahaddin Nasranlı

İnsan toplumsal bir varlık. Toplumun yaşam modası ve algısıyla hem beslenir, hem de hayatı algılar. Tek gözlü bir dünya olsa, iki gözü olan biri çirkinlik abidesi diye şöhret bulur. Bir koyun uçuruma atlasa onu takip eden bin koyun da atlar. Yani olumlu olumsuz toplumun günah ve sevap ırmağına dalar, çoğu zaman direnmez ve ona alışır.

Alıştığımız ve normalleştirdiğimiz bu medeniyeti, farklı yaşamlardan ve zihinlerden okumak bazen bizi normale çevirecektir.

Belki normallerimizdir anormal olan, belki hayat dediğimiz şey ölümün ta kendisi.

Batıyı herbir nazardan okumak, görmek gerekir. Asıl o zaman işin göründüğü gibi normal olup olmadığını ve diğer algı cephelerini anlamış oluruz.

Bunlardan biri ile tanışalım. Kabile Reisi Tuiavii'nin “Batılı Beyaz Adam” yani yerel dilde Papalagi’ye dair tespitleri vardır:  (1)

İlk olarak “giysi” meselesini eleştirir. “Ayaklarına giydiği biri yumuşak diğeri sert iki deri (çorap ve kundura) yüzünden ayakları çürümüş gibi kokar. Kadınlar göğüslerini cendereye sokarlar (sütyen demek istiyor); bu yüzden artık bebelerine süt veremez olmuşlardır.”

Tuavii, Batı’da insanların dört bir yandan başka konutlarla sarılmışlığını “Taştan yarıklarda kalanlar” sözüyle yargılamaktadır: “Papalagi tıpkı bir midye gibi, sert bir kabuğun içinde oturur. Toprak kurdu gibi, taşların arasında lavların çatlaklarında yaşar. Sağı, solu, altı, üstü hep taşlarla örtülüdür. Barınağı dikine duran bir taş sandığı andırır, çok sayıda gözü olan delik deşik bir sandığı.”

Yine aynı eserde Tuavii, beyaz adamın gerçek tanrısının, para adını taktığı yuvarlak metal ve ağır kağıttan/Paradan başka bir şey olmadığından bahsediyor.

“Bir Avrupalıya sevginin tanrısından söz edecek olsan, yüzünü buruşturur (…) ama pırıl pırıl bir yuvarlak metal ya da koca bir ağır kağıt uzatacak olursan, o an gözleri parıldar ve dudaklarının arasından salyalar akar. Onun sevgisi paradır, tanrısı paradır. Onlar, yani beyazların tümü uykularında bile bunu düşünürler (…) Ama beyazların ülkesinde, güneşin doğuşundan batışına kadar parasız hiçbir şey yapamazsın. Paran olmadı mı ne açlığını, susuzluğunu giderebilirsin ne de yatacak döşek bir döşek bulabilirsin (…) Yani yürüdüğün yol için, kulübeni yaptığın yer için, gece yatacağın döşek için, odanı aydınlatan ışık için para vermen gerekir (…) Her şey için para ödemelisin (…) Daha doğar doğmaz para ödemeye başlarsın. Öldüğünde de, öldüğün için ailen para ödemek zorunda kalır. Ayrıca bedenin toprağa verildiği için ve mezarına senin adına dikilen taş için de para ödemek gerekir. Avrupa’da para vermeden herkesin yararlanabileceği tek bir şey buldum: Hava”.

1-Şef Tuavii’nin konuşmaları için bakınız: Erich Scheurmann, Göğü Delen Adam (Der Papalagi), Ayrıntı Yay., 1989.

Selahaddin Nasranlı / Habernas