Tuğyanlaşmak üzerine / Çetin Tufan

Ferdin eline bir mevki, makam geçti mi, artık o makam ve mevkiyi adına tapulamakta, kendisinin gayret ve çabasının mutlak olarak en üstün olduğunu, hatasının sorgulanmaması gerektiğini hatta bu kurum ve kuruluşların kendisi olmasa yaşayamayacağını iddia ederek, ya benimle ya da kıyamet demektedir. Böylece diliyle demese de tuğyanlığını ilan etmektedir.

Tuğyanlaşmak üzerine / Çetin Tufan

Kudret ve azameti elinde bulunduran Rabbime hamd ile...

Her toplumun kendine has değer yargıları ve mizaçları bulunmaktadır. Bu özellikler o toplumda yüzyıllarca süregelen eğitim ve yaşanmışlıkların birikimi durumundadır. İbn-i Haldun'un da tahlilleri cihetinde toplumların bu mizaçları onların devamı ve kemale ermesinde veya zevale ermesinde belirleyici bir faktördür.

Bizim toplumun ana mihengini oluşturan İslam’ın, ana kaynaklarına baktığımızda, ahlaki değerlerin en yücesi ortaya konulmakta, insanın kemalatının bu değerlere sarılması ve bunda ilerlemesi nispetinde olduğu görülmektedir. Kur'an-ı Kerim, insanın daima kendisini sorgulayıp, kınamasını, Rabbine karşı kul olarak sevgi beslemesini, haddini bilip azgınlaşmamasını emretmektedir.

Bu insanlık ailesinde, Müslüman toplumlar, bu değerlerin en ulvi örnekliklerini göstermişlerdir.

Fakat ne yazıktır ki son yüzyıllarda bu erdemden bir sapma oluşmuş. Allah (cc)'nın mutlak ve tek hakimiyetini kıskanır şekilde, bu toplumda ve fertlerinde bir otoriterleşme sevdası almış başını gitmektedir. Buna tuğyanlaşmak en hafifiyle egoistleşmek diyebiliriz.

Öyle ki, ferdin eline bir mevki, makam geçti mi, artık o makam ve mevkiyi adına tapulamakta, kendisinin gayret ve çabasının mutlak olarak en üstün olduğunu, hatasının sorgulanmaması gerektiğini hatta bu kurum ve kuruluşların kendisi olmasa yaşayamayacağını iddia ederek, ya benimle ya da kıyamet demektedir. Böylece diliyle demese de tuğyanlığını ilan etmektedir.

Bu yöneticiler kendilerinin dışında, kendilerinden sonraki akraba ve iyallerine dahi, veraset ile yer ve konum hazırlayıp, bunu ilahi bir emir ve hakmış gibi algılayan inanç sistemleri ikame etmekteler.

Daha vahimi, bu şahsiyetler hata etiklerinde, bunu zelle veya bin bir takla atarak tevil etmekte. Bin bir dereden ve kaynaktan, ki bunu sahte kaynaklar oluşturarak da, sağlamakta. Aynayı karşısına koyup, ben de bir beşerim ve neticede şaşarım diyememektedir.

Rabbinin nimeti olan hayır kapısı, bu hizmetlerinin hesabını, Rabbine ve kullarına verememektedir. Bir vesile, ondan bu hesap sorulduğunda, kalbi sıkışmakta, yüzü kızarmakta, halden hale girmektedir. Siz misiniz benden bunu soran, dercesine türlü desise ve oyuna tevessül etmektedir.

Halbuki, her kurum ve kuruluşun belli bir usul ve kuralları, zamanla oluşmuş kaideleri vardır. Hepsinin temelini istişare ve şura oluşturmaktadır. Bunlara riayet edilse, her zaman hesap vererek, kendini arındırsa, Dünya’nın mevki ve makamının geçiciliğini bilip, her an bırakacakmış gibi, ardından Salihler yetiştirse ve en büyük makamın, Allah(cc)'nın rızası olduğunu unutmasa olmaz mı? Kırıp, dökmeden, haddini bilerek yol almak bu kadar mı zor?

Geçip kardeşlerine emri altındakilere bir özür beyanı bu kadar mı zor?

Ne yazıktır ki, bizim bu kötü hastalığımızı bilen namert düşmanlarımız, bizim bu açığımızdan fazlasıyla istifade etmekte. Zaten mazlum ve mahrum olan halkımızın, yetiştirdiği bir avuç değerli insan kaynağını da, kendi sulta ve idarelerine, sadık köleler edinmek adına kullanmaktadırlar.

Yetişen bu halkın elmaslarını, alıp kendi asalarının süsü olarak kullanıp, onunla bu halkı tımar etmektedirler. Onlar neyi vaat ederlerse etsinler, sonuçta halkından milletinden kopuşun sonu, zillet ve esarettir. Daha da ilerisi ihanettir. Her Peygamber, önce kendi milleti için çalışıp çabalamış, toplumunun ıslahına çaba göstermiştir.

Toplumundan kopanlar, ördeğin yürüyüşünü taklit eden karganın halinden, başka bir hale düşeceklerini, değer ve iltifata mazhar olacaklarını sanıyorlarsa, aldanıyorlar. Tarihin tozlu sayfaları buna şahittir.

İlahi bizi haddi aşanlardan, kendini beğenenlerden, taşıyamayacağı yükün altına girenlerden, özür dilemeyi beceremeyenlerden, kırıp, dökenlerden, halkını bırakıp başkalarına hizmet edenlerden eyleme.
Selam ve dua ile...

Çetin Tufan / Habernas