Şehid Rehber Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-16

Bu bölümde de Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu’nun bir hareket adamı olarak taşıdığı vasıflar anlatılmaktadır.

Şehid Rehber Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-16

DAVASINDA CİDDİ, KARARLI VE AZİMLİYDİ

Şehid Rehber, İslam davasını hiçbir şeye değişmezdi. Davayı ilgilendiren her meseleyi önemserdi. Dava konusunda ihmalkarlık, duyarsızlık, tembellik, gevşeklik, korkaklık, çekingenlik gibi zafiyetleri kabul etmezdi. Davaya halel gelmesin, dava zarar görmesin diye her türlü fedakarlıkta bulunurdu.

İnsanları davaya bağlılıkları, İslam’a, Kur’an ve Sünnete bağlılıkları, ihlas, takva, fedakarlık ve samimiyetlerine göre değerlendirirdi. Bunun dışındaki meziyetler onun için belirleyici etkenler değildi. Akrabalık veya diğer sosyal bağlar, görev vermede veya görevden uzaklaştırmada belirleyici değildi. Bu onun en yakın akrabası ve en yakın arkadaşı dahi olsa fark etmezdi.

H. H. adlı Cemaat mensubu, konu ile ilgili şöyle bir anı aktarmaktadır: “Akrabalarımızdan biri bir ara Cemaate yanaşır gibi oldu ama sonradan düşmanlık yapmaya başladı. Bunun bazı yakınları da Cemaat ile birlikteydi. Bir gün Şehid Rehber; “Bunlar çok ileri gitmiyorlar mı, bu kadar yetmedi mi? Bunun bir önlemini almamız lazım” dedi. H. İ. adlı arkadaş da, yarı şaka yarı ciddi bir tavır ile; “Ağabey, bu adam H. A. ‘nın akrabasıdır, bunu da dikkate almamız gerekir” deyince Şehid Rehber ciddi ve kararlı bir ses tonuyla; “Her kim olursa olsun, Allah için, dava için, İslami mücadele için vallahi aha bu gözüm bile engel olsa, çıkarıp çöpe atacağım. Bu, filandır, falanın damadır, Hüseyin Velioğlu’nun oğludur demem. Vallahi benim öz oğlum olsa, oğluma gerekeni yaparım. Dava bizim için her şeydir. Biz her şeyimizi bırakıp bu yola koyulmuşuz, kimsenin hatırına bu davadan ve icaplarından vazgeçmem” dedi.

Şehid Rehber, İslam davasına çok büyük önem verdiği için, onu halisane sahiplenip dert edinerek katkı sunanlara da muhabbet besliyor ve bunları eleştiren, hakaret edenlere karşı da gerektiği gibi cevap veriyordu.

N. İ. adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber ile ilgili bir anıyı şu şekilde anlatmaktadır: “1983 yılının sonbaharında çalıştığım kuruma Şehid Rehber ve birkaç arkadaşı beni sormak için işyerime gelmişlerdi. Kurumun müdür ve yetkilileri Rehber’in eskiden tanıdığı kişilerdi. Bu münasebetle onları da ziyaret etti. Sohbet esnasında müdür ona imalı bir şekilde; “Geldiğin yerlerde ne var?” diye sordu. Şehid Rehber ve arkadaşları o zaman İran’dan yeni dönmüşlerdi. Gördüklerini kendine göre izah etti. Müdür yine imalı konuşmaya devam etti. Artık bu tavrı rahatsızlık uyandıracak kadar ileri gitti. Bunun üzerine Şehid Rehber kızdı ve müdüre; “Biz senin misafirleriniz, sana değer verip makamına geldik. Fakat sen bizimle ve ümmetin yüzünü ak çıkaranlarla dalga geçiyorsun. Bunları senden kabul etmiyorum” dedi. Bu konuşmadan sonra müdür de: “Gel öyleyse beni makamımda döv” dedi. Şehid Rehber de: “Ben seni eski bir arkadaşım olarak kabul ettim ve arkadaşlarımla önce senin makamına geldik. Şahsımızda Müslümanlara hakaret etmen için gelmedik. Eğer bu hakaretlerine devam edersen, makamında olsa bile hak ettiğin cevabı alırsın!” diyerek sert karşılık verdi. Müdürden hiç ses çıkmadı. Sonra birlikte çıktık. “

Ş. K. adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber ile ilgili bir anısını şöyle anlatır: “H……köyünde birisi Müslümanları rahatsız ediyordu ve köy karakoluyla beraber çalışıyordu. Köy imamı, Cemaat mensubu ve aynı zamanda kardeşimdi. Onu köyden çıkartmak istiyorlardı. Babam da onun yüzünden bir sorun çıkmasın diye kardeşimin çıkmasını istiyordu. Ben kendim meseleyi Şehid Rehber’e götürdüm. Şehid Rehber şöyle dedi: “Senin baban bilsin ki molla kardeşin benim için değerlidir. Fakat Cemaat ne yaparsa İslami prensiplerine ve maslahatına uygun yapar. Bir şeye çözüm ve karar verdiyse ondan geri adım atmaz. Cemaate yakışan istikrar ve kararlılıktır. Kardeşin köyden çıkmayacak. Karakol istiyorsa gelsin onun evini arabaya zorla yükleyip götürsün. “ Neticede bu kararlılık karakol ile beraber çalışan işbirlikçilerine de geri adım attırdı ve kardeşim köyden çıkarılamadı. “

STRATEJİ VE TAKTİK GELİŞTİRME UZMANIYDI

Şehid Rehber, karşılaşılan hadiselere, gelişen olaylara ve baş gösteren sorunlara karşı normal bir insandan beklenenin çok ötesinde isabetli çözümler verir ve taktikler geliştirirdi. Bu durumu, yakınındaki sorumlu arkadaşlar üzerinde büyük tesir bırakıyordu. Hem ufukları açılıyor ve hem de güven duyguları artıyordu. Vakıf oldukları ve daha önce benzerleriyle karşılaştıkları için tecrübelerinin olduğu pek çok sorun karşısında zorda kalan ve hatta tıkanıklık yaşayan sorumlu arkadaşlar, sorunlarla ilgili onunla müzakerede bulunduklarında verilen çözüm ve ortaya konan taktikler karşısında hayranlıklarını gizleyemiyorlardı.

S. V. Bu konuda şunları aktarmaktadır: “Şehid Rehber, meseleleri çok iyi tahlil eder ve buna göre taktikler geliştirirdi. Bazen yaşanan kimi problemlere karşı tıkanıyor, çaresiz kalıyor ve sorunu çözümsüz gibi görüyorduk. Onunla görüşüp müzakere ettikten sonra, büyük ve çözümsüz gibi gördüğümüz problemler gözümüzde o kadar basit ve küçük bir hale geliyordu ki; “Bu muydu bizi bu kadar sarsan problem” deyip verilen çözüme hayran kalıyorduk. Belki de bu vasıflarındandır ki, yanına gidip döndüğümüzde çok büyük bir güven kazanıyor ve rahatlayıp manevi güç alıyorduk. “

PKK Cemaate karşı saldırılarda bulununca, Şehid Rehber onların sorumlularına farklı kanallardan mesajlar gönderip çatışma çıkmaması için ikazlarda bulundu. Bunların fayda vermediğini ve PKK’nin saldırılarda kararlı olduğunu görünce, saldırılara karşılık verme konusunda sorumlulardan gelen önerilere karşılık: “Biz tetik çekenlerle uğraşamayız, etkili bir çözüm de olmaz, tetikçiler bitmez, biri gider bir başkası gelir, bizim için önemli olan tetiği çekenden ziyade çektirenleri tespit edip onları etkisiz hale getirmektir. Aynı zamanda, bizim çatışma istemediğimizi bilsinler diye; onların bize saldırmadığı yerlerde biz asla kimseye saldırmaz ve çatışmayı oralara sürüklemeyiz. Saldırıyı kestikleri yerde biz de keseriz. PKK’li olduğu halde Cemaate karşı suç işlemeyenlere de silah doğrultmayız” dedi.

Geniş ve yoğun bir istihbarat ağı oluşturarak Cemaate karşı suç işleyenlerden konumlarını gizli tutup halk tarafından tanınmayanları tespit ettirdi. Çöpçü olarak Belediye kadrosunda çalışan birinin, aslında o yerin sorumlularından biri olduğu ve hatta belediye başkanına örgütsel talimatlar verdiği düşünüldüğünde, bu gibilere yönelik eylemlerin halk tarafından anlaşılabilmesi beklenemez. Hatta ‘zavallı bir çöpçü vuruldu’ denilebilir. Ancak karşı taraf açısından durum hiç de böyle değildi, nasıl bir darbe yediklerini çok iyi biliyorlardı.

BASİRET VE FERASETLİYDİ

Şehid Rehber, üstün bir basiret ve feraset sahibiydi. Dolayısıyla meseleleri iyi teşhis eder ve çözüm vermede isabet ederdi. Bir şahıs veya bir olay hakkında yaptığı değerlendirmede yanıldığı pek görülmezdi.

Cemaat mensubu olan Molla Ğiyaseddin, Bitlis’in Tatvan ilçesinde imamlık yapıyordu. PKK ile Hizbullah Cemaati arasında silahlı çatışmalar başlamış ve birkaç yerde yoğunluk kazanmıştı. Ancak Tatvan’da çatışma yoktu. 1994’ün Ramazan ayında, gece teravih çıkışında silahla vurulup şehid edildiği haberi aynı gün geldi. Durumu hemen Şehid Rehber’e ilettim. Birkaç yerde benzer olaylar olmuş ve çatışmalar oralara kaydırılmıştı.

Hadiseyi kendi aramızda değerlendiriyor ve bunun kimler tarafından yapılabileceğini konuşuyorduk. Bizler, bunun PKK tarafından yapıldığını düşünüyorduk. Bundan dolayı, olayın karşılıksız kalmaması gerektiğini söyledik. Ancak Şehid Rehber rahat değildi, olaydan tam emin olmamıştı ve acele etmememizi istedi. “Bu olayın PKK tarafından yapıldığına pek ihtimal vermiyorum. Daha detaylı bilgilere ulaşmamız gerekir, kokusu değişik geliyor” dedi ve olayı teferruatlıca araştırmamızı istedi. Bundan kısa bir süre sonra, PKK elemanı olduğu söylenen iki kişi Tatvan’da yakalandı ve bunların, Molla Gıyasettin’in katili olduklarını itiraf ettikleri söylendi. Mahkemeden de bu yönde karar çıktı ve tutuklandılar. Bunu Şehid Rehber’e ulaştırdığımızda, Şehid Rehber daha çok şüphelendi ve toplanan bilgileri değerlendirdikten sonra; “Bu olayı kesinlikle PKK yapmamış, devletin derin güçleri tarafından yapılmış ve Tatvan’da da çatışmaların olmasını istiyorlar. Bizim sessiz kaldığımızı görünce, iki kişiyi yakalayıp, büyük ihtimalle zorla onlara ifade imzalatıp Şehidimizin katili olduklarını lanse ettiler ki, sessizliğimizi bozalım ve orada PKK’ye yönelik eylemler yapalım. O zaman da, fırsat kollayıp bir bizden, bir onlardan vuracaklar. Kesinlikle bu oyuna gelmemeli ve buna karşı tedbirlerimizi almalıyız” dedi.

Birkaç yıl sonra; kısa bir süre Cemaat ile birlikte olup yakalandığında muhbirleştirilen ve Bitlis’te tutuklu olduğu cezaevinden bu eylem için çıkarılan Murat Kurtboğan ve iki PKK itirafçısının devlet güçlerinin tezgâhladığı bir eylem ile Molla Gıyasettin’in Şehid edildiği Cemaat tarafından ortaya çıkarıldı.

ÇÖZÜM VERME YÖNTEMİ

Şehid Rehber’in kendine has bir çözüm verme yöntemi vardı. Konuyu arkadaşlarla istişare edip görüşlerini alır, çok yönlü tahlil eder, bir müddet dinlendirir, farklı alternatifler ortaya koyarak bunların muhtemel yansımalarını hesap eder ve mutmain olduktan sonra karar verirdi.

Vereceği çözümlerde çok hassas davranır ve en ince ayrıntılarına kadar hesaplardı. Vereceği çözümü itina ile takip eder, tam olarak uygulanmasını isterdi. İşlerin hesabını işe girişmeden yapar, giriştikten sonra geri adım atmaz ve kararlılıkla devam ederdi. Sonunu getiremeyeceği işe girişmezdi. Bu konuda arkadaşlara: “Kapatamayacağınız kapıyı açmayın” derdi. Bu söz, çözümlerde usul olması gereken bir kaidedir.

Konuyla ilgili olarak muhterem İ. Bagasi şu aktarımda bulunmaktadır: “Bir konu Cemaate gelip de müzakere edildiği zaman müzakere edenler çözüm üretiyor, projeler geliştiriyor, kendilerince hiçbir eksik bırakmadan sonuca ulaştıklarını zannediyorlardı. Şehid Rehber’e yapacakları önerinin bu kez hiç itirazsız kabul edileceğini ve bu kez hiç itiraz görmeden uygulamaya gireceğini hesap ediyorlardı. Ancak Rehbere üretilen bu çözümler arz edildiğinde; Rehber iyice dinledikten sonra, ortaya konulan çözümler ile ilgili hiç hesap edilmeyen bir noktaya değinir ve bunun etrafında soru sorardı. Bu sorular üzerine verilecek cevaplar düşünülürken aslında konunun eksik bırakıldığını, yani açıkların olduğu fark ediliyordu.

Bununla birlikte, sunulan öneri çerçevesinde bir takım alternatifler ortaya koyuyordu ki bunların hiç düşünülmediği, hesap edilmediği ortaya çıkıyordu. Sonra eğitici ve yol gösterici bir üslup ile izahatta bulunur şöyle derdi: “Verilen çözümler, ortaya konan plan, proje ve kararlar kesinlikle geniş bir tahkikata ve kesin bilgilere dayalı olmalıdır. Acele edilmemeli ve ayaküstü çözümler verilmemelidir. Meseleyle üzerinde kafa yormalı, muhtemel yansımaları çok yönlü hesap edilmelidir. Bunun yansıması ne olabilir, getirisi, götürüsü ne olur, bunlar hesaplanmadan çözüm verilmemelidir. Konu kimleri ilgilendiriyor, verilen çözümler taraflar üzerinde nasıl bir etki yapacak, Cemaat tabanını nasıl etkileyecek, devlet tarafından nasıl algılanacak ve bunun üzerine bize yönelik nasıl bir tavır ve reaksiyon içine girecek? İşte bütün bunları hesap edip çözüm verilmeli ki muhtemel gelişmelere de hazırlıklı olunabilsin. “

S. V. adlı Cemaat mensubu şunları ifade ediyor: “Gidiş gelişlerimizin nasıl olduğunu, nasıl olması gerektiğini, dokümanlarımızı nasıl saklayacağımızı, evde nasıl muhafaza edeceğimizi vs. bizimle detaylı bir şekilde konuşurdu. Monotonluktan hiç hoşlanmazdı, yeni ve isabetli bir fikir ortaya konduğunda yüzü parlardı. Yapmamız gereken işler üzerine müzakerede bulunur, en ince detayına kadar hesaplardı. En basit bir işi bile gidin, yapın deyip geçmezdi, nasıl yapılacağını müzakere eder, ortaya çıkan çözümü bize güzel ve detaylı bir şekilde izah ederdi. “