Özür dilemek-2 / Çetin Tufan

Şu düstur çocuklarımızla ilişkimizin anahtarı olmalıdır. Öncelikle onlara İslam’ın ahlaki özeliklerini, toplumlarının örf ve adetlerini bizatihi tatbik ederek öğretmeliyiz. Bunu bütün dünyalık amaçların üstünde tutmalıyız.

Özür dilemek-2 / Çetin Tufan

İnsanı dünya sıkıntı ve eleminden kurtaran Rabbim'e hamd ederim.
Değerli kardeşlerim özür dilemek konusundaki içten dışa doğru olan bu yazı dizimizin gecen bölümünde eşimizle aramızdaki muhabbetsizlik, birbirini anlayamama durumuna değinmiştik. Karşılıklı anlayış ve özür beyanından yoksun olmamızın bunun büyük sebeplerinden biri olduğunu vurgulamıştık.

Ailede bir diğer problem ise çocuklarımızla olan ilişkilerimizdir. Hele de maddi âlemin baş döndürücü teknik değişimi ebeveyn ve çocuklar arasında dehşet bir uçurum oluşturmaktadır. 

Bu uçurumu bizlerin kapatması, çocukların teknik ve teknolojik aletlerle olan muhabbet ve ilişki seviyesine ulaşmamız imkânsız gibi bir şeydir. 

Günümüzde çocukların kendi sanal dünyaları, bu dünyalarda krallıkları ve istedikleri rolleri verebildikleri karakterleri var.  Kendi aralarında oluşturdukları bir dil ve kültür var. Bizler buna ne kadar karşı olsak ta neticede, ''Sele karşı kürek çekmek'' gibi, sonuçta yenilmekten, ailede huzursuzluk çıkarmaktan başka bir işe yaramamaktadır. 

Öyleyse buna başka bir çare bulmalıyız. Çocuklarımızın eşyayla olan ilişkisini sorgulayacağımıza, yapay engeller ve kısıtlamalar getireceğimize, onlara manevi ve ahlaki erdemleri göstermeliyiz. Bu erdemler çerçevesinde, bu eşyaları kullanma kabiliyetini onlara kazandırmalıyız. Örneğin evde çocuklarımızı anlama adına bazen toplantılar yapabiliriz. Kendimizi bir öğrenci, onları da bir öğretmen gibi, telakki edip, dünyalarını ve gelişmeleri onlardan dinlemek faydalı olabilir. Ya da bazen kendimizi onlara yorumlatıp, hatalarımızı onların gözünden, aynalarından görmek fevkalade yararlı olacaktır. Hele bu hataları kabullenip özür dileyebilme erdemini gösterebilirsek, bu durum aradaki bütün buzları ve engelleri ortadan kaldıracaktır. 

Neden mi? Çünkü çocuklarımızın, eşyayla olan ilişkisi ve bu ilişkinin bilgisayar gibi bir beyin üzerinde çalışması sonucunda, kavrama ve değerlendirme seviyeleri geçmiş insanların ki ile kıyaslanmayacak kadar gelişkindir. 

Doğrusu Avrupa'daki muhacir çocuklarının çoğu ailede ikilemler yaşamaktadır. Aileler İslami bir idealle büyütmek istedikleri çocuklarını basit bir inat, makam ve mevkiye olan özlem ya da çağının insanı olamamaktan kaynaklı sebeplerden dolayı kaybetmekteler. Çocuklar evden ayrılma peşinde ebeveynler ise çocukları kınama ve sağa sola şikâyet etme peşindeler. Hatta bazı veliler işi daha bir ileri götürüp kör topal İslami ve insani hizmetler veren kurum ve kuruluşları çocuklarıyla yaşadıkları problemleri çözmedikleri için kınamaktadırlar. 

Bense el insaf diyorum. Önce biz ebeveynler iğneyi kendimize batırıp, nerede hata yaptığımızı, masaya yatırmalıyız. Sonra da bu kurumlara, ne kadar katkı sağlayıp onları bu konularda ne kadar yönlendirdiğimizi sorgulamalıyız. Bizden oluşan kurumlar, tabidir ki bizim kalitemiz ve seviyemizde olacaktır. 

Neticede şu düstur çocuklarımızla ilişkimizin anahtarı olmalıdır. Öncelikle onlara İslam’ın ahlaki özeliklerini, toplumlarının örf ve adetlerini bizatihi tatbik ederek öğretmeliyiz. Bunu bütün dünyalık amaçların üstünde tutmalıyız.

Çocuk, 9 yaşına kadar çocuktur. Onunla oyun oynamak, eşyayla beraber iletişime geçmek gerekir. Çocuk 10-15 yaşında artık delikanlıdır ve kendini kanıtlamak ister. Ona hata yapma şansı tanınmalı, ne hep sıkıp, ne de hep gevşetmeden onunla arkadaş olunmalıdır. Çocuk 16- 21 yaşına ulaştığında artık bir sırdaş ve ortak gibi onunla dertleşilmeli ve meselelerde reyi sorulup o reye değer verilmelidir. 21 yaş üstündeki çocuklara ise, artık dua edilip ilişkilerin kesilmemesi temennisin de bulunulmalıdır.

Selam ve dua ile…

Çetin Tufan / Habernas