15 Temmuz ve Ayasofya / Çetin Tufan

Bu darbenin hain emeline ulaşamamasında, halkın bütün mazlum katmanlarının, iktidarın Hakka ve Halka yönelmesini, büyük bir şevk ve heyecanla karşılayarak, makus kadere bir dur demesinde aramak lazımdır. Bu gidişatın her ne kadar istediğimiz gibi adilane ve hakkaniyet çerçevesinde olmasa da devam etmesi, muktediriyet yolunda, Ayasofya gibi bir mabedin özüne döndürülmesi bizleri sevindirmektedir.

15 Temmuz ve Ayasofya / Çetin Tufan

Kalpleri elinde bulunduran Alemlerin Rabbi olan Allah (cc)'ye hamd, Resulu Muhammed Mustafa (sav)'e salat ve selam ile....

Kur’an'dan hali bir kuvvetin, zulüm ve zorbalıktan halis olma şansı yoktur. Cihan imparatoru olan Osmanlı Devleti’nin bel kemiği olan askeriye, aynı zamanda imparatorluğun zayıflama sürecinde başının belası, bütün padişahların korkulu rüyası haline gelmişti. Çünkü orduya hakim olan paşa ve vezirler, müttefik oldukları devletlerin isteği ve kendi menfaatlerince padişahlara haraç kesmekte, işlere diretmekte ve hatta onları değiştirebilmekte idiler. Osmanlı Devleti’nin son kudretli padişahı olan Sultan Abdülhamid, böyle bir pazarlık neticesinde tahta oturtuldu. Gerçi bu padişah, kendisini tahta oturtanları hayal kırıklığına uğratarak, devletinin ömrüne ömür katıysa da, ne yazık ki içten kurtlanmış O koca ağacı kurtarmaya muvaffak olamadı.

Osmanlı mirasını bütün yönleriyle reddeden Kemalist rejim, kuruluşundan itibaren aynı hastalığı, daha bir feci şekilde, hem de mutasyona uğratarak devraldı. Payitahtı istila edip Yurdun dört tarafını çevirenler, Birinci Cihan Harbi’nden bitkin ve bitap çıkmamıza rağmen, sizce hiçbir menfaat ve vaat almadan, bizi sevdiklerinden ya da acıdıklarından dolayı mı çekildiler sanıyorsunuz?

Ya da, yalan söyleyen tarihte iddia edildiği gibi, İttihat ve Terakki Jönlerinin, inanılmaz zeka ve manevraları neticesinde, halkın ittifakı ile düşmanı (Osmanlı bakiyesi açısından, bir avuç mesabesindeki Yunanlıları) denize döküp, yeni ve çağdaş bir devlet kurdukları masalına mı inanıyorsunuz.

Keşke böyle olsaydı. Ama yalan söyleyen tarih utansın ki, Müstekbirler Anadolu'dan, Osmanlı ordu kurumuna yerleştirdikleri, kendi tedrisatlarında şekil verdikleri, halklarını parçalamayı bir özgürlük vazifesi olarak ad eden, İslam'a ve bütün kültürel dahi olsa, mukaddesatlarına savaş açan, isminden başka halkı ve diniyle hiçbir bağlantısı kalmayan Kemal, İsmet veya Abdullah vs. gibi kendilerince sadık, şahıslara teslim ederek askeri açıdan ayrıldılar.

O Müstekbirler bu sadık Jönlerine; İslamsız, Ezansız bir devlet kurmak,  nifak adına ürettikleri, adına Türk dedikleri, gerçek Türk halkıyla uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan, ütopik Ari bir millet oluşturmak, bunun için ne gerekiyorsa yapmak. Halkı ıslah adına, inkılap yasaları, istiklal mahkemeleri kurmak. Savaşta çocuklarını, babalarını, dedelerini birçok yakınını veren bir milletin, evladını meclis önünde darağacında sallandıracak kadar gaddarlaşmak, Osmanlı'nın ve İslam'ın varlığını, Mabetlerde dahi tahammül edemeyerek, onları at besleme yerine çevirmek adına bu topraklardan sadakat yemini alarak ayrıldılar.

Onlar ayrılırken İslam çocuklarını birleştiren, Hilafeti yanlarında götürüp, Jönlerine ilga ettirerek, sembolik dahi olsa İttihattı İslam'ı bir daha ayağa kalkmamak üzere öldürterek gittiler.

Onlar İslam'ın çocukları arasında bitmez tükenmez bir veraset davasını, zalimane bir paylaşım yaparak bırakıp gittiler.

Onlar kurulan devletin asıl sahibinin, Hakkın kulları olan halk değilde, Jönlerini temsil eden postalar olduğunu bırakarak gittiler.

Bundan dolayıdır ki her on yılda bir, raydan çıktığı var sayılan, devlete ve halkına nizam vermek adına, postallarıyla, paletleriyle meydanlara çıkıp, sıkı yönetim ilan edip, başbakanlar indirip, kaldırmakta, hatta iplerde pervasızca sallandırmakta idiler.

Bu gidişatın tek istisnası hiç şüphesiz 15 Temmuz darbesidir. Bu darbenin sebebi, iktidarın muktedir olma yoluna girdiği, Hakkın kulları olan halkıyla aynı istikamete doğru yöneldiği, artık Jönlerinin yolundan, onların verdiği sadakat ahdinden ayrıldığı için yapıldı.

Bu darbenin hain emeline ulaşamamasında, halkın bütün mazlum ve mahrum katmanlarının, iktidarın Hakka ve Halka yönelmesini, büyük bir şevk ve heyecanla karşılayarak, makus kadere bir dur demesinde aramak lazımdır.

Bu gidişatın her ne kadar istediğimiz gibi adilane ve hakkaniyet çerçevesinde olmasa da devam etmesi, muktediriyet yolunda, Ayasofya gibi bir mabedin özüne döndürülmesi bizleri sevindirmektedir.

Bu gidişatın yukarıda ki Osmanlı örneğinde veridiğim gibi, özünden koparılıp tedbir ve maslahat namına, halkını küstürecek duruma düşürmeden devam ettirilmesi gerekmektedir. Halkın maslahatı için, üç günlük dünya hayatını huzur ve saadet içinde geçirmesi için gayret gösterilmesini temenni etmekteyim.

Rabbim; Bir daha 15 Temmuzlar gibi darbeleri, Ayasofya gibi zilletleri, İslamın çocukları arasında savaş ve husumetleri göstermesin.

Selam ve dua ile....

Çetin Tufan / Habernas