Küresel İfsat Projesi: lgbti-4 / Muhammed Hadi

Her cinsiyetin kendine has bir kişiliği ve kimliği vardır. Cinsiyetsizlik ise, kimliksizleştirme ve kişiliksizleştirmektir. İnsanlar, fiziksel ve ruhsal yaradılışlıları doğrultusunda sorumluluklara sahiptirler. Bu doğuştan gelen sorumluluklar, insanlara kişilik ve şahsiyet kazandırır. Cinsiyetin getirdiği sorumlulukları almayan varlık, bedenen hayvanlaşmaya, ruhen robotlaşmaya başlar.

Küresel İfsat Projesi: lgbti-4 / Muhammed Hadi

“O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez”. (Bakara 205)

Ayetin bağlamında ifade edildiği üzere münafık karakterli tipler, gücü ele geçirdiklerinde ya da işbaşına geçtiklerinde yeryüzünü bozarlar. Bunu, ekinleri ve nesilleri fıtri yaratılışlarından uzaklaştırma yoluyla yaparlar. Buradaki münafıklıktan kastım, dar anlamıyla sadece dilende İslam olup, gönlünde İslam olmayan kişiler değil; söylemlerinde  insanlık, eşitlik, adalet ... olan, hakikatte ise kendi güç ve menfaatlerinden başka hiç bir şeyi düşünmeyen ve önemsemeyen tiplerdir.

Yeryüzünün ifsat edilmesi, yani bozulması, bir kaç şekilde olmuştur ve hala olmaktadır. Örneğin, deli dana hastalığının dünya ekonomisi ve canlılığı üzerinde nasıl sarsıcı bir etkiye olduğunu hatırlayalım. Ekinin ve neslin bozulması öyle bir şeydir ki, etkisi yüzyıllarca hatta kıyamete kadar dahi sürebiliyor. İngiltere’de veterinerler ineklerden et ve süt verimliliğini arttırmak için, ot obur olan ineği, et obur yapmaya çalıştılar. Bunun için de hayvan yemlerinin içine sakatat katmışlardı. Bu ifsadın neticesi olarak o yıllarda İngiltere’de 9 milyon hayvan telef oldu.

İnsanlığın başına açılmış diğer bir bela da “GDO” (genetiği değiştirilmiş organizma) hususudur. Hayvan ve bitkilerde verimlilik veya kalıtsal hastalıkları tedavi etme gerekçesiyle bir takım genetik aşılamalar yapılmaktadır. Genetiğin üzerinde yapılan bu çalışmanın oluşturduğu tahribatın etkisi, tam olarak hesaplanamayacak kadar büyük olduğu düşünülüyor. Çekirdekli meyveleri çekirdeksiz hale getirme, çekirdeği kısırlaştırma, mahsulün rengi ve cinsini değiştirme gibi bir çok ifsat, “GDO” çalışmaları kapsamında yapılmaya devam ediliyor.

Diğer bir ifsat çalışması ise; klonlama (kopyalama) yönteminin hayvan ve insanlar üzerinde kullanılması. Resmi olarak bu çalışmalar her ne kadar sınırlandırılsa da gayri resmi olarak bu çalışmaların geliştirilmeye devam edildiği bilinmektedir. Bu ve bunun gibi örnekleri çoğaltmamız mümkündür ancak konumuzla ilgili olan asıl hususa geçelim.

Her cinsiyetin kendine has bir kişiliği ve kimliği vardır. Cinsiyetsizlik ise, kimliksizleştirme ve kişiliksizleştirmektir. İnsanlar, fiziksel ve ruhsal yaradılışlıları doğrultusunda sorumluluklara sahiptirler. Bu doğuştan gelen sorumluluklar, insanlara kişilik ve şahsiyet kazandırır. Cinsiyetin getirdiği sorumlulukları almayan varlık, bedenen hayvanlaşmaya, ruhen robotlaşmaya başlar. Cinsiyet bir anlamda da hareket ve canlılıktır.  Örneğin: Bilgisayarlarınızın, arabalarınızın veya herhangi bir elektronik  cihazınızın cinsiyeti var mıdır! Bu araçların cinsiyeti olmadığı gibi duyguları da yoktur.  Onlar yalnızca program odaklıdırlar.

Erkek ve kadın üreme içgüdülerine sahiptirler. Doğuştan gelen bu içgüdüler, kontrollü bir şekilde karşı cinsini bilir ve onunla kendini tamamlar. Cinsiyetlerin doğru ve sağlıklı buluşmaları, insanı, neslini ve neticesinde toplum ve sosyal hayatı oluşturur. Bu iletişim ve birleşim, rastgele ve düzensiz değildir. Bu birlikteliklerin, bedenen ve ruhen, yani fıtraten uyum içerisinde olması gerekmektedir. Bu uyumu her selim akıl bilir ve bozulmamış her fıtrat ister. Akıl her ne kadar doğruyu ve yanlışı bilse de duygusu karışmış ve ruhu bulanıklaşmış insan hayvanlaşır. Bu duruma düşmüş insan hayvanlaşamaz, bilakis hayvandan daha aşağılık bir varlık olur.

Günümüzde tespit edilen AIDS gibi bulaşıcı ve ölümcül olan hastalıkların bulaşma riski en çok düzensiz, seviyesiz ve ahlaksız birlikteliklerden meydana geldiği bilinmektedir. Bu tür ilişkilerle oluşan sağlık sorunları, sadece AIDS ile sınırlı da değildir.

Ayrıca bu tür cinsiyetsizlik ve ahlaksızlık eğilimleri, insanın ruhunda derin travmalar oluşturmaktadır. Bir erkeğin veya kadının fiziksel ve hormonal yapısı gereği, erkeklik veya kadınlık duygularını bastırması, çok yorucu ve bunaltıcı bir süreçtir. Erkek bireyin ses tonu, kendisine bas bas ben erkeğim diye bağırıp feryat ederken, kadın ise, tüm varoluşsal haliyle ben bir kadınım ve benden erkek olamaz hakikatini haykırıyor. Bastırılmaya çalışılan bu iç ses, o kadar derin ve baskın bir ses ki, bu sese kulak vermemek akıl karı değildir. Her şeye rağmen kişi, bu sapkın ve hastalıklı düşünceyi kendisine kabullendirmeye  çalışsa da, her sabah aynanın karşısına geçtiğinde boğazındaki adem elması şişkinliği, sen erkeksin diyor. Ve vücudunun birçok organı dahi ona erkek veya kadın olduğunu  hatırlatıyor. Bu fıtri durumu, bir takım ameliyatlarla  değiştirmenin yollarına gidilse de hiç bir şekilde, istenilen sonuç elde edilememekle beraber, maddi manevi sorunlar daha bir artıp, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu anlattıklarım kadın cinsi için de erkek cinsi için de geçerlidir.

Erkek ve kadın cinsiyetinin karışması, toplumsal iş gücünün ve kalitesinin de karışması ve verimsizleşmesi anlamına gelir. Fiziksel güce ihtiyaç duyulduğu sektörlerde erkeğin istihdam edilme gerekliliği, herkesin onaylayacağı bir ön kabuldür. Cinsiyetsiz bir toplumda bu tasnifin yapılması mümkün değildir. Varsayalım ki, dönüşüm geçirmiş bir kadın ağır işte çalışmaya razı geldi. İş veren de verimin düşmesine rağmen bunu kabul etti. Bu düzenlemenin, tarafları mutlu ve verimli etmeyeceği gerçeğini değiştirmeyecektir.

Bir sonraki yazımda bir kaç hususu daha dile getirip, bu tür ifsat çalışmalarına, hususen lgbti propaganda ve ifsaatlarına karşı tavrımızı ve yapmamız gereken çalışmaları yazarak son vereceğim inşallah.