Müslümanların Protestanlaşması-2 / Selahaddin Nasranlı

Yakinimiz odur ki “İstikbalde en gür sada İslam’ın sadası olacaktır.” Bunda şüphe yok. Şüphemiz kendi halimiz üzerine. Halimizin istikbaldeki hayra engel olması yada onu tehir/ertelemesi ihtimali.

Müslümanların Protestanlaşması-2 / Selahaddin Nasranlı

Yakinimiz odur ki “İstikbalde en gür sada İslam’ın sadası olacaktır.” Bunda şüphe yok.

Şüphemiz kendi halimiz üzerine. Halimizin istikbaldeki hayra engel olması yada onu tehir/ertelemesi ihtimali. Bunun için de hal’den başlayarak, geleceğe teşhis ve tedavi yoluyla ilerlemek.

Kirlerimizi ve hatalarımızı halı altına süpürmekle İslam hanesini temizlemiş olamayız.

Hıristiyanlığın en hızlı ve en ideolojik çehresi olan Protestanlaşma hastalığından ötürü İslâm’a ve insaniyete yakışmayan bu vitrinde, şu ağır hallerimizi görmek pek âlâ doğallaşmış gibi:

-Protestanlaşmış müslümanlar, Kur'an’dan literal okumayı (harfi harfine, tam ve zahiri) temel alarak vurgu yaparlar. Bunlar genelde nassı bağlamından, Peygamberden, tarihsel çerçevesinden ve dinin maslahatından koparıp çıkarırlar. Kur’an okumaları anlamadan öte yargıçlık yapma ve hüküm çıkarma şeklindedir. Yani müçtehitlik taslarlar. Kendi yorumlarını mutlak itikadileştirirler. Dine dair ve davanın dini oluşuna dair yakışan bir mütevazilik de yoktur.

-İslâm’a, olur-olmaz ameliyat yapanlar veya ameliyatlarına da “Gerçek İslâm” adını takanlardır.

-Kendi yorumları için “din böyle diyor” deyip, yorum ve anlamaktan çok ahkam sökerler. “basitleştirme” bunlarda da hâkim tavırdır. İşleri “hafif ve hızlı seyahat eden, parçaları sökülmüş bir din türü” gibi görünür.

-Zamansız, yersiz veya ölçüsüz münazaralar (İslam düşmanı kanal ve yayınlardan, İslam mahallesine ok atanlar) da cabası.

-Protestan bazı misyonerler gibi dini tartışma ve din namına dini ucuzlaştıran bir gevezelik görürsünüz. Herşeyde konuşan, herkese laf yetiştiren, her konuda ahkam kesen kişiler. Bunların bilmedikleri şey yok. “En doğrusunu Allah bilir” diyen de yok.

-Ben bilirimci tavra, tevazu ve ahlak dışılığa, nihai doğru benim anlayışına, bol bol sloganlara ve klişe ifadelere sahiptirler.

-Kendi dışlarındaki dini anlayışlara peşinci bir ret ve şüphe içindedirler. Dininin hak oluşunu, kendilerinin de hak oluşuna yorarlar.

-Çoğunluğu dine; içlerindeki boşluğu doldurmak ve gençlik arzularını doyurmak için eğilirler. Ahlaki, ilmi ve sosyal temelleri atılmadan oluşacak bir İslâm Devleti kurmakla her dünyevî işin hal edileceğini sanırlar. Cennet garantili bir iş üzerindeymiş gibi hareket ederler.

-Eskilerin yada atalarının dindarlığını her şartta aşağılamaktan çekinmezler. Bazen tersine eskilerin yanlışlarını da kutsallaştırırlar.

-Sloganist, popülist ve eşitlikçidirler.

-Kutsal kitap hıfzı, şevkli bir ibadet ve tedrisatı. Bol bol muhatapların hatalarını hıfz etme ve abartma.

-Çok zaman yobaz yetiştirirler ama yine de gerici olmaktan ziyade tepkiseldirler.

-Tekfircilik gibi kolay bir insan harcama anlayışı güderler. İnsanlara “kâfir” demeden duramazlar. İşleri güçleri, muhatapların hatalarını görmek, abartmak ve etrafa anlatmaktır. Onların iyiliklerini görmezler, görseler de küçümserler.

-“Din davası” adı altında mezhep davası yapmakta ve meşreplerini dinleştirmektedirler.

-Protestanlaşmış müslümanlar, toplumdaki çürümüşlüğün ancak eskinin maneviyat dolu "Altın Çağ"ına dönmekle giderilebileceğini düşünürler. Bunun içini nasıl dolduracakları konusunda “kervan yolda düzülür” mantığını sergilerler.

-Protestan köktendinci metot; aklı âtıl kılan, nassı kâinattan bağımsız okuyan, kendi yorumunu mutlak itikadileştiren, psikolojik sapmalara bolca yaslanan ve yeni olanı recmeden yönleriyle belirir. Bunun bir tezahürüdür ki, bol yobaz müntesip oluşturma, sloganizm bu durumun bir tezahürüdür. Din, bunların elinde bir dayatma silahıdır.

-Zaafları ise hayatın gerçekleri onları çok zaman orta yol dindarlığına yenik düşürür. Kendi küpüne (dine) zarar veren keskin sirke gibidirler.  

Günümüzde köktendincilik denince akla gelen ilk türü de maalesef İslâmî versiyonudur.(1) Şahsi kanaatim; İslâm adına da olsa bir köktendinciliğin varlığının inkâr edilemeyecek kadar açık ve aleni olduğudur. “Bu köktendincilik yaygarası, biz Müslümanlara yapılmış iftiradır. Batıcı söylemin uydurmasıdır” söylemi pek doğru olmasa gerektir.

Kendi Peygamberimizin ve kitabımızın bize sunduğu benzeme hastalığını küçümsemeyelim.

Aliya İzzed Begoviç yani Bilge Kral ne diyordu “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir”.

“(Ey Rabbimiz!) Bizi dosdoğru yola ilet. Nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların (Yahudilerin) ve doğrudan sapmışların (Hıristiyanların)  yoluna değil!” (Fatiha, 6-7) Vesselam.

1-Daha fazla bilgi için Bkz. Fuller, Graham. E., Siyasal İslâm’ın Geleceği. İstanbul 2008, Timaş Yayınevi.

Selahaddin Nasranlı / Habernas