Gençlerin din psikolojisi -1 / Selahaddin Nasranlı

Ben Nesli, hep daha fazlasını istiyor. Eğer acil tedbirler almazsak gittikçe yalnızlaşan, aşırı bencil/narsist, zevkperest/hedonist, kaygılı, öfke ve nefret dolu bir insanlığa doğru doludizgin gidiyoruz.

Gençlerin din psikolojisi -1 / Selahaddin Nasranlı

Gençlerin din psikolojisi -1 (1)

"Ben/Ego Nesli"

“Çuvaldızı önce kendine batır” derler. Öncelikli bir eleştiri biz eğitimcilere. İslâmi eğitimle iştigal eden bizlerin, “Din Psikolojisi” hakkında yani kendilerine en lazım bilgi hakkında, seviyeleri ve buna dair okumaları ne kadardır, diye sorsanız elinize geçecek olan büyük bir nedamet.

Evvela inandığımız din yani İslâm, bir gençlik hareketi olarak başlamış. Dine girenlerin, işkencede can verenlerin, hicrete gidenlerin neredeyse tümü genç. Genç olmayanlar da orta yaş. Haliyle İslâm dini dahi bir gençlik hareketi.

İkincisi de İslâm; bir fakirler ve ezilenler hareketi olmaktan ziyade, büyük oranda “ortasınıf hareketi”dir. İnanılanın aksine fakir ve ezilen sınıflar, büyük çoğunluğu teşkil etmez. Zengin sınıftan ise sadece gençler müslüman olmuşlardır.

Bu gerçekleri bildikten sonra özellikle günümüz nesline dair bir alıntı başlayalım.

“Psikolog ve toplum yorumcu Dr. Jean M. Twenge, 60 yıllık bir süreç içinde yaşamış 1.3 milyon kişiyi mercek altına yatırarak bugünün gençlerinin ayırıcı özelliklerini tespit etmiş. 1970, 1980 ve 1990'larda doğan "Ben/Ego Nesli" mensubu gençlerin özelliklerini sıralar:

-hoşgörülü,

-özgüvenli, (ama bulaşıcı hastalık derecesinde yaygın bir narsisizm/enaniyet, hayali bir iyimserlikle beraber)

-açık fikirli ve

-hırslı, istekli

Fakat bir o kadar da; sinik, depresif, yalnız ve kaygılı.” Malum tabloda günümüzde çok az insan "mükemmel hayat" amacına ulaşabiliyor.

Alıntıyla devam edelim: “Ben Nesli'nin yükselen beklentilerinin kökeni; kendine odaklanmaya dayanıyor. Yaşamımız boyunca kulağımıza çok özel olduğumuz fısıldandı, zengin ve ünlü olmayı hak ediyoruz. Ayrıca iş ve aşk gibi hayatın her alanında tatmin olmayı bekliyoruz. Oysa herkes görkemli evlerde yaşamıyor, çoğu kişinin işi, ekonomik zorluklar yüzünden heyecan verici değil. Mükemmel bir adamla evlenebilirsiniz ama o, her zaman sizin ruh ikiziniz olmayacaktır. Bireysel arzularımıza fazlasıyla odaklanıyor fakat içimizde büyük bir boşluk hissediyoruz ve bu durum genelde depresyonla sonuçlanıyor.”

“Ben Nesli”, hep daha fazlasını istiyor. Dr. N. Mustafa Merter de ekliyor: “1950’lerde 14-16 yaşları arasındaki ergenlerin %12'si, "Ben önemli bir kişiyim" derken, 1980'lerde bu oran %80'e çıkıyor. 1968 ile 1990 arasında "Ben değerliyim" duygusundaki artış oranı ise %86! Bu nasıl bir çelişki? O kadar övündüğümüz psikolojimiz, psikiyatrimiz, pediatrimiz, sosyolojimiz, modern eğitim sistemimiz ile biz, nasıl bir hata yaptık da bu kadar kısa bir zaman içerisinde insanlığı bu hale getirdik? Anlaşılan şu ki, eğer acil tedbirler almazsak gittikçe yalnızlaşan, aşırı bencil/narsist, zevkperest/hedonist, kaygılı, öfke ve nefret dolu bir insanlığa doğru doludizgin gidiyoruz. Bu çocuklar evlenmeyecek, aile kurmayacak, istikrarlı bir şekilde çalışmayacak ve medyanın kendilerine sunduğu hayali değerlerle yetinecekler. Tüm dünya sessizce ama kesin bir şekilde, bir "açık hava tımarhanesine" dönüşüyor. Bugünkü dünya manzarası, ekolojik ve insani felaketiyle, aklına tapan "aydınlanma hareketi"nin eseridir. Pozitivizmi, indirgemeciliği, yatay nedenselliği, "bilimsel" materyalizmi anlamadan bu gidişatı, yani küresel intiharı anlayamayız.”” (2)

Halimizin tasviri bu! Diğer bir yazımızı da gençlik ve din ilişkisine geçelim ve sonra da yükselen din ile bağlantı kuralım. Selamatle.

1-Bknz. Hayati Hökelikli, Din Psikolojisi, TDV Yay. Ankara 2017, Turgay Gündüz Ergenlik Dönemi Din Eğitim, Kula, Naci, Kimlik ve Din: Ergenler Üzerine Bir Araştırma, s.160. Bünyamin Solmaz, Adem Şahin, Ergenlerde Dindarlık ve Sosyal Benlik, Marife, Yaz 2012, 145-158.

2-Bknz. Twenge, M. Jean., Ben Nesli, Çeviren: Esra Öztürk, Kaknüs Yay. İst. 2013, S.8-9

Selahaddin Nasranlı / Habernas