Dinlerini parça parça edenler / Selahaddin Nasranlı

İslam’ı; dar kafalarımızın, parça akıllarımızın, ırklarımızın hizmetinde olan bir yapıştırıcı, malzeme ve propaganda silahı kılmayalım. Hakikat; bizden ve bizim fikir kelepçelerimizden çok daha büyük. Kurtuluş bütünde ve dengededir. Parçacıların ve parçalayanların kulakları çınlasın.

Dinlerini parça parça edenler / Selahaddin Nasranlı

Kurtulmak gerekir, “Zihnin tavında dövülmüş kelepçeler”den. (1) Hele hele küçük atomist, fikri kelepçelerden.

Eskiden Yunan’da “atomizim” yani “zerrecilik” adında bir parçacı akım vardı. Maddeci filozoflar özellikle de Demokritos onu savunurdu. Demokritos, yalnızca varolanları değil ruhu da atomlardan oluşan latif bir şey diye düşünerek materyalizmi en ileri noktalara taşımıştı. Bu atomcu okula göre evren bileşik cisimlerden oluşur, bunlarsa maddenin en küçük ve bölünemez parçası olarak kabul edilen atomlardan meydana gelirdi. “Atom” sözcüğü dahi; “ufalanamayan” anlamına gelen Yunanca bir kelimeden türemişti. Bu yok edilemezlikleri nedeniyle atomlar ilksiz-sonsuzdurlar.

Bu fikri ve zihni kelepçeye göre; bütün denen şey atomdur, atom da bütün.Öte taraftan maddeyi baki ve ebedi yapanlar, hayatı Komünizmde ve Sosyalizm gibi maddi çaba ve üretim ilişkileri ile açıklayanlar,, hümanistler gibi cüz’e yani insana tanrısal kutsallık atfedenler, ruhçular ve daha başka akımlar... Hepsi parçalı ve paraçalayan akımlar olarak görülmelidirler. Çünkü ne olursa olsun gerçekler ve varlık –bunlara inat- hep bunların üzerinde bir büyüklük ve bütünlük içindedir.

Parçalı fikir kırıntıları Ehli Kitap için de geçerlidir. Yahudi zihni de parçalayıcıdır. Kainat bir ırkın kaprislerine kurban olmuştur. Hakikat de o ırkın elinde oyuncak ve hizmetçi.

Hristiyan zihni ise bir tek kişiyi/beşeri, hakikatin merkezine, tam göbeğine koyar. Müslümanlar için kullandıkları “Muhammedicilik” söylemi dahi bu tutumlarının bir yansımasıdır. Kendileri “İsevici” olunca, karşıyı da öyle göstermek isterler.

Oysa varlık, Tanrıya has bir bütün, varlığa yaslanan hakikat de ancak bütün olmalıdır. Parçalayan değil, bütünleştiren...

Şu noktaya gelmek mümkün: Parçacılık en kadim fikri bir akımdır. Her parçacı yaklaşım, kolay açıklama çabasının bir ürünüdür. Ama bu defa da parçaya bütün muamelesi yani parçalanamama ilk ve sonsuz olma muamelesi yapılarak, ona hak etmediği bir makam bahşedilir.

Mesela; pastayı düşünelim. un-şeker-yumurta-meyve vs. den müteşekkil. Şu malzemeler yanyana konduğunda pasta olmuyor, pasta tek başına ne yumurta, ne de sadece un ya da birkaç meyve değil. Pasta, parçaların oranlı, ölçülü ve katışık halidir.

Şu halde küfr dahi bir tür parçacı ve parçalayıcı zihniyet ürünü. Kafir de örterek hakikati sabote eden, tefrik eden.

Asıl değinmek istediğimiz konu şu ki; hakikat cenahı içinde Müslümanlar da bu hastalıktan nasibini almışlardır. Çünkü parçacılık aynı zamanda bir zihni evrensel hastalık. “Atomist müslümanlar”: Mealcilik, tarihselcilik, kadercilik, mezhepçilik, dar hadisçilik...

“Onlar, dinlerini ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır… Ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır.” (Rum: 32)

Tüm parçacılar, hep bütünün kendilerinden oluştuğunu idia ederler. Parçalamaya önce din algısından başlarlar. Dini parçalamadan, İslam ümmetini de parçalamış değillerdir. Önce parçalanmış bir din algısı, diğer renklere ve yönlere kör.

Ellerindeki fikriyatın güzelliğine hayran olanlarla beraber, her parçanın ayrı bir taraftar kitlesi, sempatizanı ve maşukları türemiş olur. Ellerindeki parça ile sevinç ve endam peşinde koşarlar.

Oysa sadece bir tarafı görmek, öbür tarafı görmemek değildir. Hem öbür tarafı, hem bütünü, hem de bütünün parçası olan kendi tarafını da gereğince görmemektir.

"Nur das Ganze spricht" (Sadece bütünün anlamı vardır) der İsviçreli tarihçi Jakob Burckhardt (1818-97). (2)

Fikir kırıntıları peşinde koşanlar, küçük sularda boğulanlar, bir yazarımızın ifadesiyle; “kendi tezlerini ispatlamak için ayetleri tarayanlar, görüşlerini delillendirmek için kaynaklara yoğunlaşanlar”dır.

İslam da tüm parçaların –namaz, oruç, tevhid, akıl, nakil, zahir ile batın, ahiret, kitap, hadis- oranlı, ölçülü ve katışık halidir.

“Hakikati parça olarak tasavvur edenler aynı zamanda onu parçalayanlardır. Anlamı bütünde aramak esastır. Cüzlere takılı kalarak bütünlüğü yakalamak zordur…”

Peygamberimiz, sahabeleri içinde hakikatin bir parçasını alıp da onu yaşamak isteyenlerin önünü “Ben size en iyi örnek değil miyim? Hem ibadet ediyorum, hem evleniyorum, hem de bazen oruç tutuyor, bazen de açıyorum” mealinde tıkamıştır.

Hülasa Malik b. Nebi’nin ifadesiyle; “İslam dünyasında “atomizim” yani ayrıntıda ve kendi cephesinde düşünüp orda boğulma anlayışı”, (3) bizi geri bırakmış ve bırakmaktadır.

İslam’ı; dar kafalarımızın, parça akıllarımızın, ırklarımızın hizmetinde olan bir yapıştırıcı, yobaz zihnimiz için bir malzeme ve propaganda silahı kılmayalım.

Hakikat; bizden ve bizim fikir kelepçelerimizden çok daha büyük.

Kurtuluş bütünde ve dengededir.

“Parçalı kulluk… Yamalı İslam… Yaralı bilinç… Yamuk idrak…” (4)

Parçacıların ve parçalayanların kulakları çınlasın.

1- Blake
2-Woodruff, William., Modern Dünya Tarihi, S.15
3- Malik b. Nebi, İslam Davası, S.9
4-Ramazan Kayan, Parçacı ya da parçalayıcı yaklaşımlar. http://www.sebilay.org.tr/parcaci-ya-da-parcalayici-yaklasimlar.html

Selahaddin Nasranlı / Habernas