Anglo-Sakson Amerikan İmparatorluğu’nun Doğuşu-1 / Selahaddin Nasranlı

Tramp’ın gidişi ve gündemle beraber ABD’yi yeniden okumak ve unutmamak üzerine bir tarihi soruşturma gerekiyor.

Anglo-Sakson Amerikan İmparatorluğu’nun Doğuşu-1 / Selahaddin Nasranlı

Tramp’ın gidişi ve gündemle beraber ABD’yi yeniden okumak ve unutmamak üzerine bir tarihi soruşturma gerekiyor: Hafızamızın musibetidir, unutmak.  

İmparatorluk mefhumu; (1) devlet organizmasının zirvesini temsil, eder. Kozmopolit, çok uluslu, hatta çok devletli, bazen evrensel dinli, büyük metropollü dev evrensel yapıdır imparatorluk: Osmanlı, Roma, Babil İmparatolukları gibi.

İmparator da tek hükümdarlı dünya idealinin bir yansımasıdır. Dante Aristoteles’i zikreder: “hükümdarlığın çokluğu kötüdür; o yüzden bir hükümdar olsun.” (2)

Arnold Toybee’nin dediği gibi, “coğrafi olarak değil, psikolojik olarak evrenseldirler. Part Kralı hiç şüphesiz ki vardı, ama hiçbir önemi yoktu.” Dolayısıyla Fatih Mehmed de İstanbul’u fethettikten sonra “Kayser-i İklim-i Rum”, yani “Roma İmparatoru” ünvanını kullanmaya iten bu psikolojiydi.

Eğer imparatorluk dindar bir  Hristiyan algısı taşıyorsa. Saint Augustinus “Tanrı Devleti” gibi tanınır. Gerçekte ise bu dünyevi kirli yapılar, Tanrı devleti değildir. Voltaire’in daha sonraları söylediği gibi, Kutsal Roma İmparatorluğu; “ne kutsaldı, ne Roma’ydı, ne de imparatorluktu.” Bunlar daha çok alguda kalan “nostalji imparatorlukları”.

Onlardan kimi denziaşırı (İspanyol yada Biritanya İmp.), kimi de karacıdır (Moğol İmp.). İşgal edilen yer sömürge. Osmanlıda ise “müstemleke” diyorduk; yani, “istimlak edilmiş” bir yer; yani “kendi emlakine geçirdiğin” bir yer.(3) Haliyle imparatorluk, emlak ve tekâsur hırsının bir yansıması. Bu durum bizde Türk imparatorluk ideali yani, “Turan-kızıl elma ideali” olarak sembolleşir. Gözünün gördüğü her yer onundur. Türk’e bu hakkı kim verdi?: Türk Tanrısı; Göktengri (öbür yanda Hint Tanrıları ise daha barışçıl).

İmparatorluklar, gurur ve fetih iştahları ile tanınırlar. Ama aynı iştah, obezlik ve gurur, onların hastalanmaları ve ölmelerinin de temel nedenidir. Nitekim ünlü tarihçi Edward Gibbon’un Roma’ya ve onun temsil ettiği evrensel monarşi fikrine yaklaşımı olumsuzdur: “İmparatorluklar tarihi, insanların sefilliğinin tarihidir.”

Aslında devlet büyük ve ağır oldukça, diğerlerine uygulayacağı tazyik ve basınç da büyük olur. Hatta kıyımı da.(4) Nitekim; ilk çağların süper denizci devleti Kartaca, 1 milyonluk şehir nufusu ile berebar yok edilir, Amerika’nın atası Roma tarafından.

Ama her imparatorluk temelde kötü olmak zorunda da değildir. Süleyman Paygamberin İsrail İmparatoluğu, Hz Ömer’in Kureyş-İslam-Hilafet İmparatorluğu gibi.

Günümüzde Amerikan İmparatorluğu ve Rus İmparatorlukları adında iki devlet bu imparatorluk tanımına uyar. Öte yanda Britanya/İngiliz İmparatorluğu 2. Dünya savaşından sonra çökmüş, bir alt lige yani devlet’e gerilemiştir. Günümüz bir Çin ise; “Çin komünizmi” ve 21. yüzyıl “Çin kapitalizmi” şeklinde tam gaz imparatorluk olmaktadır. (5)

Roma İmparatorluğuna en fazla benzeyen devlet hangisidir, denilse bu ABD olacaktır. Roma gibi toprak ve egemenlik obezidir o da. Roma gibi yerleşmiş bir vatandaşlık, militer güç ve demokratik veya imparator tipi yaklaşımı, diğer benzerlikler.

Bir cins boğanın doğması için cılız bir inek rahmi yetmez. Hatta öldürür o hayvanı, onun için geniş bir rahim yani uçsuz bucaksız Kuzey Amerika vahaları gerekir. Biz de bunu anlatmaya çalışacağız.

***

Öncelikle işgaller, toprak ve mekan bilinci ile alakalıdır. Amerikan yerlileri için hava ve toprak, sahip olunamaz değerlerdi. Sadece yaşanılırdı. Tabiyat anaya sahip olunamazdı. Ağaçlar onun saçlarıydı, ovalar da onun sırtı. Yerliler kavgayı toprakla ve tabiatla değil, -Beyaz adamın hoşuna gider tarzda- kendi aralarında yaparlardı. İşgalci beyazlar için ise toprak; sadece işlenilen, faydalanılan ve kullanılan bir aletti. (6)  Kıyıma ve mantığına bakılıra, Beyaz adamın Kızılderililere’e karşı yaptığı ise tam anlamıyla şerefsiz zaferlerden ibaret.

1492 Yılında bayaz adam tarafından tekraren keşfedilen (çünkü daha önce Vikingler ve Müslümanlar da gitmişlerdi. Ama torpilci tarih bu pek işlemez.) kıta, dünyada nevi şahsına münhasır bir tarihi süreç yaşamış ve neticede ABD adı altında son 70 yıldır en süper dünya emperyal gücü olarak varlığını sürdürmektedir. Bu devletin kuruluşu ve gelişimi çeşitli aşamalarla ortaya konulmuştur. Bu aşamalar kısaca şunlardır:

Kolonileşme dönemi (1493-1775): 1492 yılında Kristof Colomb ile kıtaya ilk adımı atan sömürgeci devletler, ancak Amerigo Vespucci ile birlikte yeni bir kıta bulunduğunun farkına varmışlardı. İngiltere başta olmak üzere çeşitli ülkelerden göçmenler alıp buralara yerleştirerek koloniler kurdular. Her şeyden önce bu kolonileşme, "yukarıdan aşağıya" değil, "aşağıdan yukarıya" oluşmuştur. Kuzey Amerika'da kolonileşme, Avrupa'da süregelmekte olan yoksulluk, işsizlik gibi sorunlardan kurtulmak, kendi yaşam düzenini kurmak isteyen toprağa aç, insanlar tarafından oluşturulmuştur. Gemileri yakan, temelli kalıcı ve aileci topluluklardı. Onların ihdas ettiği, 18. yüzyıl ortalarında, bu kolonilerin sayısı 13'e yükseldi ve bu Onüç Koloni, Amerika Birleşik Devletleri'nin temelini oluşturdu.

Amerika’daki İngiliz hakimiyeti yüzeyseldi, asıl olan Avrupa kaçağı Prütenlerin kurduğu “koloni hükümeti” denilen halk seçilmişleri idi. Bunun kaynağı da dediğimiz gibi Pürütenler denilen resmi kiliseden ayrı olan İngiliz göçmenlerdi. Bunlar daha Avrupa’dan Amerika’ya giderken, sayıları 43 erkek iken “My Flawer Anlaşması” adıyla gemide bir ortak yaşam ve kanun anlaşması ve kendi kendini yönetme vesikası almışlardı. Ve geldikleri gibi de öyle yaptılar. Belirtildiği üzere bu Anglo-Saksonlar da daha sonra 13 koloni olarak örgütlendiler. Böylece ilk ikiyüzyıl “kendi kendine yönetme geleneği” oluştu. Britanya’nın ise ilgisi daha çok vergi idi. Ona göre kamu hakkında fikir anlaşılır ve doğal idi.(7) Yeterki para gelsindi. Ama kökleşmiş siyasi gelenekler, orjinal rejimlere de dönüşürler. Nitekim Avrupa’dan önce Amerika kıtasında “halk egemenliği” yani “demokrasi” olgusu doğacaktır.

Kolonilerde oluşan ekonomik ve politik yapılar da Avrupa'dakinden farklı olmuştur. Orada Avrupa'daki gibi bir monarşi, bir aristokrasi yoktur. Aristokrasinin ve monarşinin sınırlama ve engellerden baştan itibaren bağımsız olan koloni ekonomileri, geniş bir serbestlik içinde işleyebilmiştir. Hem diğer yandan, tarımsal arazilerin kuşaklar boyunca miras yoluyla bölünmüş olmaması da kolonilerin tarımsal üretiminde daha yüksek bir verimliliği sağlanmasına yol açmıştır.

İşte bu koloniler, zaman içinde İngiliz devletinden farklı bir kimlik geliştirmeye başladı. Nüfus hızla büyüyor, tarıma dayalı ekonomi gelişiyor, iş adamları ticari ataklarda bulunuyordu. Dinsel yapıda da farklılık vardı. Avrupa'dan gelenler tutucu bir protestanlık geliştirmişlerdi.(8) İçte tutucu, ama kendi kendini yönetmede hiçte tutucu değillerdi. Öte yandan Kızılderili katliamları yapacak kadar da dünya perest dindarlardı. Haşa ki İsa’nın Tanrısı dahi bu katliamlara girdi. En fazla sevgiden bahs eden bir inanç, cömertçe kan döküyordu. Onlar da “Tanrının militanı”. Esasen bir kelimeyi fazlasıyla “ucuz” kullananlar en fazla ondan bi haber olanlardır.

Öte yandan İngilizlerle giriştikleri ve yenildikleri iki deniz savaşından sonra Hollanda, 1667de Kuzey Amerika’dan çekilmek zorunda kalmıştır. Fransa ise Kuzey Amerika’daki tüm kolonilerini 1763 tarihinde, Yedi Yıl Savaşları sonunda imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere’ye kaptırmıştır. Böylece Kuzey Amerika’daki kolonilerin tümü İngiltere’nin kontrolüne geçmiştir.(9) İşte bağımsızlık da ancak bu tek devlete yani İngiltere’ye karşı yapıldı.

Bağımsızlık Savaşı (1775–1783): ABD için tam anlamıyla “palemos pater punton” (mücadele her şeyin babasıdır.) söylenebilir. Tüm tarihi, kurt tarihi gibidir.

İşin başında yani kıtanın güneyi Portekiz ve İspanyollar Kuzeyi de İngiliz ve Fransızlarca sömürülmüştü. İngiliz-Fransız 7 Yıl Savaşları’nda İngiltere kazandı ve bozulan ekonomiyi düzeltmek için Kolonilere ağır vergiler koydu. Çaya yüklenen vergileri protesto etmek amacıyla Boston kentinin halkı 1773 yılında Boston Çay Partisi adı verilen olayda İngiliz gemilerine yüklü çay balyalarını denize attılar. Önceleri dar amaçlı olan bu eylemler kısa zamanda bağımsızlık -ve savaş- taleplerine dönüştü. Devletlerin anası mülkiyet, babası ise harp.

Britanyalı liderler Amerikalıların da savaşa hazırlandıklarının silah talimlerini, farkındalardı ve en büyük silah birikiminin Concord'da olduğunu biliyorlardı. Planları, gece yürüyerek aniden Concord'a varmak ve Amerikalıları şaşırtarak silahlarını ellerinden almaktı. Ama 200 ölü verdiler ve devrim başlamış oldu.(10) George Waşington’a sunulan kral teklifi hakkında “bu güne kadar bana sunulan en saçma teklif” diye karşılık verir.

Avrupalı Batılılar, onların da kendileri gibi devletçiklerle ve ulus topraklı yaşayacaklarını sanıyorlardı. Ama yanıldılar. Bunlar öyle değildi.

1- İmparatorluk sözcüğü, Latince imperare (buyurmak, komuta etmek) -in+parare (tedarik etmek, donatmak)- kökünden gelir. https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0mparatorluk

2- R. Barış Ünlüz, “İmparatorluk Fikrinin Gelişimi,” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, S. 253

3- Murat Belge. https://birikimdergisi.com/haftalik/9392/imparatorluk

4- Murat Belge’ye göre; Osmanlı İmparatorluğu da bu genellemenin dışında kalmaz. Ermeni Kıyımı yirminci yüzyılın olayı ama “Çele Çule” (bir Sırp isyanını bastırmak üzere kesilmiş insan başlarından yapılan kule, “Kelle Kulesi”) bundan birkaç yüzyıl öncesinin “tedbir”i.

5- R. Barış Ünlüz, “İmparatorluk Fikrinin Gelişimi,” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, S.262

6- Crise Brazier, Dünya Tarihi, S.96

7- Tarihte Büyük Güçlerin Yükselişi; ABD https://www.youtube.com/

8- https://tr.wikipedia.org/wiki/Amerika_Birle%C5%9Fik_Devletleri

9- https://tr.wikipedia.org/wiki/Amerika_Birle%C5%9Fik_Devletleri%27nin_kolonile%C5%9Fme_d%C3%B6nemi

10- Bauer, Susan Wise, Dünya Tarihi C.3, S.204

Selahaddin Nasranlı / Habernas