Siyer ilminde yolunda gitmeyen birşeyler var! / Selahaddin Nasranlı

Siyer; “üsvetun hasanetun” ilahi buyruğu gereği, Rabbimizin emri, ideal mümin nesil için bir hayat ilmi, Kuran’ı anlamada zorunlu mücbir durak, Rabbanî yol ve metod, ila nihaye geleceğin inşası için büyük bir zemin.

Siyer ilminde yolunda gitmeyen birşeyler var! / Selahaddin Nasranlı

Siyer; “üsvetun hasanetun” ilahi buyruğu gereği, Rabbimizin emri, ideal mümin nesil için bir hayat ilmi, Kur'an’ı anlamada zorunlu mücbir durak, Rabbanî yol ve metod, ila nihaye geleceğin inşası için büyük bir zemin.

Peygamberi tanımak ise güneşin aydınlığında yol almak gibi.

Hal böyleyken bu ilim de, ona el atan da, onun ağırlığını bilmek zorunda.

Meşhur Nietzsche tarihçileri “geriye bakanlar” olarak niteler. (1) Geriye bakanların ilmi olan tarih, bu anlamda tuhaf bir meslek olmalıdır. Hep geriye bakmanın avantaj ve dezavantajları vardır. Tarihsel olmayan (özellikle güncel) düşünme, insan zihnini zorla kaçınılmaz olarak hatalara ve haksızlıklara sürükleyebilir. (2)

Siyeri yazanlar da tarih ilminin yada başka etmenlerin, kaçınılmaz bazı hatalarından azade değillerdir. Modern Siyer çalışmalarının takdir edilecek çok yönü olduğu muhakkak. Mesela; eser sayısındaki patlama, Siyer’in okullara kadar uzanmış olması, ilmi makale ve tenkit faaliyetleri, yoğun görsel ve işitsel yayın...

Buna karşın, siyer’e dair yayın patlamasının olduğu bu son 30-40 yıla dair yapılacak bazı tenkitler, belki sürecin daha sağlıklı yürümesine yardım edecektir, Allah’u a’lem.

Bir bilenin ifadesiyle “Klasık siyer yazıcılığında yüzde 80-90 itibariyle her şeyin yazıldığı, Peygamber Efendimiz’in hayatına dair neredeyse söylenmemiş hiçbir şeyin kalmadığı konuşuluyor. Fakat bu çalışmalar hâlâ yoğun bir şekilde devam ediyor. Her yayınevinin “başkasından almana gerek yok, bizim de bir siyerimiz var” (cemaat ve zümre siyerciliği) dediği bir ortam doğuyor.” (3)

Şu halde yolunda olmayan birşeyler de var değil mi!

Mesela şunlar:

-Siyer Peygamberdir bu doğru. Ama siyeri “büyük adamlar biyografisi”nden biraz uzaklaştıracak tarzda; halk, birey, köle, kadın ve alalede günlük hayata da yoğun temaslar olmalı. Yazarlarımız, normal insandan Peygamberi ve ashabını –sevdirmekle beraber- kopardıklarını da bilmelidirler. Büyük adamlar biyografilerinin sakıncaları vardır. Normale ve insaniyete dönüş daha başarılı bir yoldur. Peygamberimizin yeni yavrulamış bir köpek görünce bir sahabiyi başına nöbetçi olarak bırakıp ordunun yönünü değiştirmesi... gibi vakalar, çok daha büyük bir ahlaki ve duygusal alan açacaktır.

-Her yer ve mekanda hatta kitapta; “Peygamber böyleydi, sahabe şöyleydi... Biz ise şu olmuşuz...” şeklindeki halka yapılan nasihat formları (iğneleme, çuvaldız batırma, kınama, şamar atma...) empatik kuram ilkelerine göre yarardan çok zarar getirmektedir. “Evvela didaktikliğin öldürücü etkisinden kaçınmalıyız.” Aşırı nasihatçi yaklaşım bezdirmekte ve mesafeler açmaktadır. Bıktırmakta, usandırmaktadır.

-Her cemaat yapısı, tasavvufi akım ve resmi tarih çalışması, siyer kitaplarında kendilerine göre bir Peygamber portresi çizmektedir. (4) Sufi cemaat olsa bunların siyeri farklı, siyasi cemaatte de olsa farklı farklıdır. Bu durum bir yönde doğal görünmekle beraber, aslında Peygamber üzerinden, din ve hayat bütünlüğü parçalanmaktadır. Okuyucunun penceresinde o asıl olan Peygamberden uzaklaşıldığı da müşahede edilir. Dini ve resmi oluşumlar, Siyer gibi bir okyanusa,  kendi boyalarının rengini atmaktadırlar. Bu okyanus bu rengi tutmaz.

-Siyer çalışmalarının kainatta carî olan iç içe geçmiş İlahi Sünnetullahtan ve tarihsel yasalardan bi haber yazılması bir büyük eksiklik olmalıdır. Belki tarih, Kur’ân’ın en değerli sosyal ilmidir. Ali Şeraiti’nin deyimiyle; “Kur’ân'ın yüzde ellisinden fazlasının tarihle irtibatı vardır.” Yine tarihin yasaları (Sünnetüllah) olduğunu bildiren ilk kitap Kur’ân olsa gerektir. Kur’ân, tarihi olayları sadece Allah ile değil, insan, zaman, çevre, halk ve evrensel kanunlarla da açıklamaktadır. Doğrusu bu olabilecek en mükemmel tahlil tarzıdır. Siyeri yazanlar buna hassaten uymalıdır.

-Siyer ile “Müslümanların tarihi” ayırımı da yapılmalıdır. Siyer kesinlikle “İslam tarihi”dir, “Müslümanların Tarihi”dir. Fakat öteki zamanlar “Müslümanların tarihi”dir, şeklindeki ayırım doğru olmalıdır. “Müslümanların tarihi” ise olumlu/olumsuz tüm hadiseler toplamıdır.  Bir yönüyle vukuatlar tarihidir. Olması gereken değil olandır, vacip değil sanki müntahaptır. Her yönü güzel değildir ve örnek de alınamaz.

-Siyeri, o zamanı yaşamışlardan daha fazla bilmiş gibi ahkamvarî bir uslupla yazmak, doğru olamaz. Bazen bir boşluk, bir soru işareti koymak ve “en doğrusunu Allah bilir” deyip kapamak gerekir. Bazı akademisyenlerin delil olmayan yerde “böyle olmalıdır, bu kabul edilemez” şeklindeki ifadeler nefsi/zannidir. Unutmayalım ki Kur'ân'a göre tarih ilmi; mutlak olmasa da bir "gayb" ilmidir ve "zanni"dir. (5) Yani, "Tanrının tashihi"ni hak eden bir bilgi sistemidir. Haliyle, “Tarihi malumat daima eksik kalmak zorundadır.” Hatırlayalım, Siyer (Kur’an gibi değil) sözlü tarihçilikle başladı. Bunun da bazı sakıncaları var, bilelim...

-Belirtildiği üzere siyerde sistematik olsun yada olmasın perdelenmiş, flu hale getirilmiş kesimleri ve konuları bulmak gerekir. Hadis kitaplarında olduğu halde, “Ashab-ı Suffa” anlatılırken Suffeti’n-Nisa’dan bahsedilmiyor. Hâlbuki hadiste bunun net bir bilgisi var. Mescidin temizliği ile ilgilenen siyahi bir kadından bahsediliyor. Demek ki var olan ve var olduğu halde keşfedilmeyi bekleyen daha çok şey var.

Siyer ilminde yolunda gitmeyen birşeyler var! Veselam

1-https://www.sosyalbilimler.org/nietzsche-tarih-felsefesi-uzerine/
2-Nietzsche,Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı Üzerine, çev. N.Bozkurt,Say, İst.,2003,s:36
3-Metin Karabaşoğlu:"Yeni Bir Siyer Üslûbuna İhtiyacımız Var" http://www.karakalem.net/
4-Çingil, Reşat, Ezeli Bozgun İslam Tarih Felsefesi 1, S.215
5- "Bu, sana ey Muhammed vah yettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, Yusuf'un kardeşleri o hileli düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin." Yûsuf 102

Selahaddin Nasranlı / Habernas