Zine Wertê Olayı; PKK Bildiğiniz Gibi / Nurullah Yılmaz

PKK zihniyeti için hakikatin hiçbir önemi yok. Sadece kendi çıkarları var. Ve bunu elde etmek için her şey mubah ve meşru.Cinayet işlerken bile onlar mazlum ve masum oluyor, katlettikleri suçlu oluyor.

Zine Wertê Olayı; PKK Bildiğiniz Gibi / Nurullah Yılmaz

Erbil’in 140 km doğusunda bulunan Zine Wertê’de yaklaşık iki haftadır baş gösteren gerginlik devam ediyor. Zine Wertê köyü Kandil ile Karox’u birbirine bağlayan bir geçiş noktası konumunda ve burası aynı zamanda YNK bölgesi olarak biliniyor. Ancak yıllardan beridir PKK kontrolünde.

PKK yöneticileri tarafından yapılan son açıklamalar ve bu açıklamalara verilen cevaplar gerginliği daha bir üst noktaya taşıdı. Ancak en son gelişmelere bakınca konuşlanan Peşmerge güçlerinin, KDP’nin “Kürtler arası bir çatışmadan kaçınma hassasiyetinden dolayı” bölgeden çekileceğini şimdiden öngörebiliriz.

Kürdistan Federal Bölgesi hükümeti ve yöneticileri yapılan girişimin koronavirüs önlemleri çerçevesinde alınan sıradan bir uygulama olduğunu söylüyor. PKK ise, yaşanan gelişmeleri kendi varlığına bir saldırı olarak yorumluyor. Hakikatte ise ABD ve İran çekişmesinin sahadaki yansıması olarak okumak ta mümkün. Tabii alttan alta yaşanan KDP ve YNK çekişmesini de göz ardı etmemek lazım. Zira PKK’li yöneticilerin yaptığı açıklamaların satır aralarında sürekli YNK’ye vurgu yapması bu çekişmeden de istifade etmek istediğini gösteriyor.

Bu yorumların izahından ziyade, sorun patlak verince, PKK cenahının kullandığı üslup ve takındığı tavır üzerinden hadiseyi yorumlamak, kim haklı kim haksız meselesini daha da belirgin hale getirecektir.

*

Yavuz hırsız misali, o topraklara yıllardır çöreklenmiş olan PKK, resmen işgalci konumundadır. Kürt olmaları da bu gerçeği değiştirmez. Zira o topraklar kendilerine ait değil. En iyimser ihtimalle misafir konumunda olabilirler. Misafirlik hukuku da bellidir, zaten.

PKK’nin varlığından ve yaptıklarından dolayı, on yıllardır, köylüler ve federal hükümet maddi ve manevi sürekli sıkıntı yaşıyor ve halen de yaşamakta. Federal Kürdistan Bölgesi yetkilileri de bu hakikati sürekli dile getiriyor.

PKK’nin bütün yanlış uygulamalarına ve haddi aşan açıklamalarına rağmen sadece Kürt oldukları için kendilerine müsamaha gösteriliyor. Ya da müsamahadan ziyade Kürdistan Hükümeti’nin imkanları da yeterli gelmiyor diye de yorumlanabilir.

Gerekçe ne olursa olsun, -velev ki basit bir gerekçe olsun- kendi topraklarına bir birlik gönderen Kürdistan hükümetinin bu girişimini “savaş çıkar”,"savaş olursa suç ben de değil.” şeklinde yorumlayarak bunu bir savaş sebebi olarak lanse etmek, tipik PKK zihniyetinin tezahürüdür.

Yahu, zaten savaş veya çatışma çıkmıyorsa, on yıllardır sen oraya silah zoruyla konduğun halde seslerini çıkarmadıklarındandır ya da çıkaramadıklarındandır. Marifet sen de değil ki!

*

İşin en acı ve garip yönü ise, açıklamayı, o kadar Kürt yöneticileri olmasına rağmen, bir Türk olan Duran Kalkan yapıyor.

(Güya “Kürd u Kürdistan” davası güdüyorlar; savaş kararlarını Türk yöneticiler alıyor, barış kararlarını Türk yöneticiler veriyor, fikir ve ideolojiyi Türk yöneticiler belirliyor, Parti başkanları Türk -o da Barzani'ye hakaret ediyordu- akıl verenler (Perinçek ve Küçük) Türk, dayıları Türk... En son Parti başkanları Türk olmasa da Kürt olmadığı da muhakkak.)

Hem de tehditkar bir üslupla; “ABD ve TC istiyor, KDP uyguluyor” diyor.

Oysa, Suriye’de kendilerini koruyan, kollayan ve kurtaran ABD. Daha düne kadar “Biji serok Obama” tezahüratları yapan kendileri. Şu anda bile ABD sayesinde orada tutunabiliyorlar, petrol hatırına tabii. Hakeza Kürt bölgesi olmadığı halde ABD’nin mayın eşekliğine soyunarak Rakka’da, Deyrezor’da onbinlerce Kürt gencini toprağa gömen yine kendileri...

Kalkan’ın; “Kaldı ki KDP’nin bu alan için hiçbir şeyi yok. O alan 20 yıl önce 2000 savaşında gerillanın elinde kaldı. KDP'nin elinde bir alan değildi, YNK'nindi daha öncesinde.” sözü ise tarihi bir vesika olarak saklanacak türden.

Bu sözler şu anlama geliyor; “20 yıl önce senin olmasına rağmen güçlüydüm, savaştım ve o dönem senden silah zoruyla aldım. Dolayısıyla, artık oralar benim ve sen buna karışamazsın.

Bu mantıktan yola çıkarsak, bu durumda başka devletlere ve güçlere işgalci demelerinin de bir anlamı kalmıyor. Onlarda yüzyıl önce bir şekilde almışlar veya güçler eliyle sınırlar öyle çizilmiş. Dahası, Afrin ve Rojava için de habire çağrı yapmalarının da bir anlamı kalmıyor. Zira, Afrin’i de öyle veya böyle onlardan daha güçlü birileri aldı...

Hukuk anlayışları ve meseleleri yorumlama kapasiteleri bu; zorbalık üzerine kurulu... Başka bir dil bilmedikleri için tespitler de haliyle böyle çarpık oluyor.

Kaldı ki, kuzeyde barınamıyorlar ve kaybettiler. Şehirlerde nefes dahi alamıyorlar. Kırsalda başlarını çıkaramıyorlar... Rojava’da, “Efrin’e saldırırsanız Şemdinli hatta İstanbul düşer”, diyerek gereksiz yere kahramanlık nutukları attılar, kaybettiler... Kobani’yi de, küçümsedikleri Barzani’nin çabaları ve Türkiye’nin yardımları sayesinde zor elde tuttular....Bir Kandil kalmış elde, ki geçen yaz onun da civarında birçok yeri kaybettiler...

Buna rağmen, Kürtler adına son birkaç yüzyıldır, elde edilmiş tek kazanç olan ve yarım yamalak ta olsa ayakta durmaya çalışan bir yapıya, Kandil’e yapılan saldırılara karşı “beni niye korumuyorsun” diyorlar. Gücü sana yetmiyor, sen onları sürekli tehdit ediyorsun, benim Kandil’deki varlığım olmazsa iki gün ayakta duramazsın diyorsun, hal böyleyken iki güçlü devlete karşı nasıl dirensin.  Bu nasıl bir  çelişki ve akıl tutulmasıdır.

Ardından, bilindik PKK üslubuyla tehditler savuruyor; “Bu bir savaş gerekçesidir, kesinlikle kabul edilemez...Dolayısıyla da yani bir savaş durumu ortaya çıkıyor, sorumlusu biz değiliz. Umuyoruz, bundan vazgeçilir...Bunu PKK kabul etmez, buna karşı savaşır, her şeyi de göze alır, herkes bilsin. “

*

Bunların genelde tarzı böyledir.

Şimdi dört bir koldan yalan, iftira ve çarpıtma beyanlarla Barzani ve KDP’ye saldırıya geçecekler, -ki geçtiler bile-. Sözde aydın, sanatçı, Parti ve STK denilen ama özde kendilerinin kontrolünde olanlar eliyle ortalığı velveleye verecekler. Öyle bir gürültü çıkaracaklar ki, kimse konuşamaz, savunamaz, hakikati dile getiremez hale gelecek ve istediklerini elde edecekler. Göreceksiniz...

Ancak, hiç kimse bu gürültü ve hengamede hakikatle yüzleşmeyecek. Çünkü PKK zihniyeti için hakikatin hiçbir önemi yok. Sadece kendi çıkarları var. Ve bunu elde etmek için her şey mubah ve meşru.

Her zaman böyleler. Bugün KDP, yarın Hizbullah, öbür gün Hüda-Par  bir başka gün de başka bir yapı veya teşkilat... Onların kontrolünde olmayan bir yapı veya şahıs olması yeterli.

Cinayet işlerken bile onlar mazlum ve masum oluyor, katlettikleri suçlu oluyor. Ancak asıl suç PKK’den ziyade, tüm bu çarpık zihniyet ve pratiğine rağmen yaptıklarına bir gerekçe bulmaya çalışanlardır. Zira onlar böyle davranmasa PKK bu cesareti bulamaz.

Daha bir hafta önce, Kulp’ta, sırf çocuklarına bu zor günlerde iki lokma ekmek götürmek için didinen 5 gariban köylüyü bombayla katlettiler. Parçaları 100-150 metre mesafeden toplandı.  Geçen yılda benzer bir saldırı oldu, ondan önce de...

Kim itiraz etti? Hiç kimse...

*

Tüm eksiklik ve noksanlıklarına rağmen ortada tüm dünyada kabul edilmiş, bir meclisi, hükümeti, başkanı, başbakanı, ordusu, bayrağı ve marşı olan meşru federal bir bölge -hatta ismi konulmasa da bir devlet- var. Uluslararası arena da Kürdistan diye tanınmakta. Bu kazanımı, koruyup kollayacaklarına, destek vereceklerine sürekli aşağılıyorlar, saldırıyorlar, küçümsüyorlar, tehdit ediyorlar.

Oysa dudak büktükleri Kürdistan bölgesinde en azından çocukların hepsi Kürtçe eğitim alıyor. Kürtçe konuşuyor, Kürtçe düşünüyor ve en önemlisi de Kürtler kendi kendini yönetiyor. Ancak kendileri Kürtçe dahi bilmiyor. Tehditlerini dahi Türklere yaptırıyorlar!

Kürdistan Bölgesi yönetimi ve KDP bugüne kadar PKK’nin tüm olumsuz davranışlarına karşı müsamaha gösterdi, göstermekte.  Buna rağmen, yine de yaranamıyor. Yaranamaz da. Çünkü PKK’li olmadığın sürece ne yapsan da boş.

Ya hainsin, ya işbirlikçi-ajan, ya da en iyimser ihtimalle subjektif ajan...

*

KCK ve yine bir Türk olan -özel mi seçiyorlar ne- Mustafa Karasu’nun benzer tarz açıklamalarına yönelik, KDP ve KDP Politbüro Üyesi Cafer Eminki cevap verdiler.

PKK’nin şimdi ve geçmişte de Kürdistan Bölgesine yönelik davranışlarının sataşıcı ve haylazca olarak niteleyen KDP açıklamanın devamında şu hakikati dile getiriyordu; “PKK, Kürdistan Bölgesinde istediği gibi hareket ediyor, istediği yere güç gönderiyor, istediği yerde eylem yapıyor, içişlerine karışıyor ve bunu çok doğal bir durum olarak görüyor ancak Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin kendi toprakları üstünde kendi yetkilerini kullanmasını anormalmiş bir durum gibi gösteriyor.”

“PKK, Türkiye ile çatışma ve savaş içerisinde, bu nedenle bize sataşıp Kürdistan topraklarında problem yaratmaktansa gidip Türkiye ile sorunlarını hal etsin.”

PKK’nin sadece Kürdistan Bölgesi için değil, bütün parçalar için sorun teşkil ettiğini dile getiren KDP Politbüro Üyesi Cafer Eminki ise devamında “Sadece bölgeye gönderilen güç değil esasen PKK Kürdistan Bölgesi’ni tanımıyor.” diyerek aslında PKK’nin tutumunu ortaya seriyordu.

En son Neçirvan Barzani de PKK’nin sert ve tehditkar açıklamalarının ardından gazetecilerin sorduğu bir soruya yönelik şu açıklamayı yaptı.

“PKK Kürdistan Bölgesi’nde meşruiyet sahibi değil ki hangi gücün kalıp kalmayacağına karar versin. Ne meşruiyeti vardır ne de Kürdistan’da (Irak Kürdistan’ında) kendilerine bu meşruiyet verilecek bir zemin vardır. PKK'nin, bize yardım etmek istiyorsa, yapacağı en büyük iyilik Kürdistan Bölgesi topraklarını terk etmek olacaktır. Kürdistan Bölgesi PKK’nin faaliyet alanı değildir. PKK’nin şu anda yaptığı asla Kürdistan Bölgesi’ne destek değildir, aksine sorun çıkarmaktır.”

Barzani, “Türkiye’nin teknolojik imkanları PKK’nin bulunduğu bölgeleri ve hedefleri kolayca tespit edebilecek kapasitededir. Bunun için ne KDP, ne KYB ne de başka bir yerden bilgi almalarına gerek yok. Hangi egemenlikten bahsediyorlar. PKK, Kürdistan Bölgesi ve Irak’ın egemenliğine saygı duyuyor mu ki? Gelip konumlandığı yerlere meşru bir temelde mi yerleşiyor. Kesinlikle hayır, bunu yapmasının hiçbir meşru yanı yok. Bunu yaparlarsa sanırım Türkiye’nin de tepki göstermesini beklemek durumda kalacağız” diyerek duruma izahat getirdi.

Neçirvan Barzani’nin bu açıklaması, Kürdistan Bölgesi ile PKK arasındaki durumun güzel bir özeti niteliğinde.

Son olarak, PKK kontrolündeki basın organlarında “Bölge halkı KDP’yi istemiyor” adıyla servis ettiği haberler ise PKK’nin mazisini bilenler için çok dikkate alınacak haberler olarak görülmemeli. Zira PKK geçmişten beri silahlı gücünü kullanarak zaten kontrolünde olan yerlerde zorla da olsa halkı harekete geçiriyor. Kaldı ki orada yaşayanların PKK ile uyumla hareket etmekten başka seçenekleri de yok. Üstelik heyet diye sunulan kişilerin hem konuşmaları hem de basına yansıyan görüntüleri hiç te anlatılanlar gibi değildi. Zaten, bu paylaşımlar üzerinden saatler geçmeden Wertê Nahiye Müdürü “Bu yürüyüşü yapanların veya gönderilen heyettekilerin hiçbiri Wertêli değil” açıklaması yaptı. Velev ki orada yüz kişi böyle bir şey istemiş olsa, KDP on bin kişilik veya yüzbin kişilik halkı toplayıp PKK’nin tümüyle Kandil’den çıkmasını talep edecek gücü de potansiyeli de var.

Nihayetinde bugün için PKK yine istediğini elde edecek görünüyor. Kürdistan yönetimi, gerilimin düşmesi adına muhtemelen oradan Peşmergeyi çekecektir veya bölgeyi sadece YNK güçlerine bırakacaktır. Ancak böyle bir durumda dahi sorunun sadece bugün için çözülmüş olacağını göz ardı etmemek gerek. Bir ihtimal, peşmerge güçlerinin geri çekilmemesi halinde ise PKK’nin elinde çok fazla seçenek ve imkanın olmadığı da bir hesaba katılmalıdır.

Nurullah Yılmaz/Habernas