Siyah halkın kara bahtı / Selahaddin Nasranlı

Her olaydan sonra başa dönüp filmi tekrar sarmak bir fıtri zorunluluk. Hikayemiz 'Kara Kıta' ifadesi ile başlar. Bu korlaşmış acılar son yıllarda yeniden nüks etti. Hem de İngiliz-Yahudi Medeniyeti’nin ortak veledi olan ABD’de...

Siyah halkın kara bahtı / Selahaddin Nasranlı

Shakespeare bir oyununda; “Cehennem boş; tüm şeytanlar burada.” der. George Floyd olayı, insanlık acılarının zaman zaman nüks etmesinin ve hatırlanan acıların bir yansıması.

Bu durum sadece siyahlar için değil. Eğer üst üste Hint asıllı insanlara karşı da infazlar yapılmış olsaydı biz de İngilizlerin 40 bin Hintli ustanın parmaklarını kesip “iyi kumaş yapmasınlar, bizim işlerimizi düşürmesinler” kavli sufliyesini hatırlatmaya çalışacaktık.

Şu halde konu, Batılı efendilerin “gücetaparlık çağları”ndan kalma nice acıların yeniden nüks etmesi olmalı.

Olaylar Batılı beyaz torunların unuttuğu ve diğer insanların da zayıflayan kor hafızlarına bir yelleme.

Her olaydan sonra başa dönüp filmi tekrar sarmak bir fıtri zorunluluk. Hikayemiz “Kara Kıta” ifadesi ile başlar.

“Kara Kıta” insanlığın belki ilk çıktığı yer. Babamız Adem ve annemiz Havva  da belki zenci, kimbilir! “Adem” ismi dahi “esmer tenli” demek sözlükte.

Asıl konumuz bağlamında bakarsak, Afrika Kıtası, 1870’li yıllara kadar henüz üçte birinden fazlası keşfedilmemişti. Ama 25 yıl içinde 7 tane Avrupa devleti arasında tümü –babalarının malı gibi- paylaşıldı. En önemlisi de 1869 yılında Süveyş Kanalı hizmete girmiş ve İngiltere Kanal hisselerini alıp Mısır’a hâkim olmuştur. Burada İngilizlerden sonra ikinci emperyal güç; Fransızlardı. Ama onlar bir adım daha öteye geçip sömürgelerini Fransız gibi yaşamaya ve Fransızca konuşmaya zorladılar. Yani tam bir “kültürel asimilasyon” politikası güdüldü. Onun içindir ki “İngiliz Asimilasyonu” ile “Fransız Asimilasyonu” aynı değildir. Biri başa, diğeri tüm topluma ve kültürüne oynar (kültür zinası).

Haliyle Avrupa emperyalizminin doruğa çıktığı son aşamasında kıyasıya rekabetin eğemen olduğu, kendi kendini besleyen karmaşık yapının en çarpıcı örneği Afrika'da görülüyordu. 19. yüzyıl başlarında kaşifler, misyonerler ve köleliğe karşı kampanya yürütenler, Avrupa'nın "Kara Kıta'ya hâkim olmasını, -nice yalanlarla- uygarlığın nimetlerini buraya getirme iddiasıyla mazur gösteriyordu.(1)

Avrupalı güçlerin bu devasa istilası en çok 188l'den sonra gerçekleşmiş olup emperyalistlerin bunu kendi aralarında savaşmadan sürdürmesi önemli bir başarıydı. Bu istilalar Afrika'nın tarihini dönüştürdü. İmparatorluklar sonunda gittikleri zaman geriye bıraktıkları kargaşa da bu öykünün bir parçasıydı.(2)

Öykünün bir tarafında Leopold diye bir canavar vardır. Belçika Kralı Leopold’un eliyle Kongo'da yapılan gaddarlıklar ve Portekiz sömürgelerinde uygulanan angarya bu zülmün en çarpıcı örnekleriydi. Emperyalist ülkelerin otoritelerinin göz yumması sonucu, Afrika'nın insan ve doğa kaynaklarının insafsızca sömürüldüğü veya kar uğruna tahrip edildiği başka yerler de vardı.

Bunlara karşın “Kara Kıta” savaşçı ve onurludur da. Bunlardan Angola'nın Kraliçe Nzinga, Portekiz köleciliğine karşı destansı bir mücadele vermiştir. Onlarla 30 yıldır savaşan babasına katılır bu kahraman kadın. Bir ara ağabeyi kral olunca kovuldu. Ama kardeşi, “Onları topraklarımızı terk etmeye ikna edersen, ben de memleketine dönmene izin veririm” der. Öte yandan eğer Hıristiyan olursa Portekizlilerin ona daha saygılı davranacaklarını anladığında, kendisini vaftiz etmelerine ve bir Hıristiyan ismi olan Anna de Sousa adını vermelerine izin verir. Denilirki sonra anlaşma şartlarını belirleyecekleri gün geldi. Nzinga Portekizli liderle görüşeceği salona girdiğinde etrafına bakındı ve tek bir sandalye olduğunu gördü. Portekizli lider değerli taşlarla süslü bir tören sandalyesinde oturuyordu. Fakat Nzinga için yere bir döşek atılmıştı. Koruması olan insan tahtının üstüne asilce oturdu. Ndomba'nın bağımsız bir krallık olduğunu kabul etmeye razı oldular. Nzinga ayağa kalkıp çıkışa yöneldi. Hizmetkarı el ve dizleri üstünde öylece duruyordu. Vali de ayakta duruyordu. "Tahtınız!" diye işaret etti. Nzinga ona bir kraliçe edasıyla şöyle bir baktı. "Büyük kraliçeler, aynı tahtı iki kez kullanmaz" dedi. Azametle yürüyüp Ndomba'da ki evine döndü. Kardeşi ölünce karliçe oldu. 80 yaşında elinde ok ve yay olduğu halde mücadele etti işgalcilere karşı.

Ondan sonra büyük ve birmez-tükenmez işgal çağları başladı.

Bu korlaşmış acılar son yıllarda yeniden nüks etti. Hem de İngiliz-Yahudi Medeniyeti’nin ortak veledi olan ABD’de...

Selam ve Dua ile

1-Roberts, J.M., Avrupa Tarihi, S.523
2-Roberts, J.M., a.g.e., S.525

Selahaddin Nasranlı / Habernas