Deistlik Üzerine Değerlendirmeler-2 / Muhammed Hadi

Geçen haftaki yazımı; “Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığına şahitlik eden bizler; Hz. Muhammed’in, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna nasıl şahitlik edebiliriz?” sorusu ile bitirmiştim

Deistlik Üzerine Değerlendirmeler-2 / Muhammed Hadi

Geçen haftaki yazımı;  “Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığına şahitlik eden bizler; Hz. Muhammed’in, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna nasıl şahitlik edebiliriz?” sorusu ile bitirmiştim. 

Peygamber'in (as) hayatını anlatan siyer kitaplarına göre; Hz. Muhammed’in (as) ashabı (yani arkadaşları), kendisini tanıyor ve biliyorlardı. Ona iman etmeyen Yahudi, Hristiyan ve müşrikler dahi Hz. Peygamber’in güvenilir olduğuna şahitlik ediyor ve kendisini Muhammed'ül-Emin lakabıyla tanıyorlardı. Tabi ki Hz. Muhammed’in kendi toplumunda tanınıyor olup, peygamberliğine imanın veya inkarın, bizler açısından kesin delil olarak kabul edilemeyeceği ortadadır. Aksi halde kelime-i şehadet, Hz. Peygamber’in peygamberliğine şahitlik değil, ona iman eden ashabın şahitliğine şahitlik anlamına gelirdi. Bin dört yüz yıl önce gelişen bu olaylara, tarihi şahitliklerimiz mümkün olmadığından, bu tarihi kaynakların, iman etmemiz için kesin delil olarak görülmesi de mümkün değildir.

Şahitlik; “bir kimsenin hazır bulunup, görmek veya duymak suretiyle, bildiği bir şeyi haber vermesidir” şeklinde tanımlanır.

Buna göre biz neye ve nasıl şahitlik ediyoruz?

Hz. Muhammed’in (as) peygamberliğinin şahidi bizzat Kuran’dır. Ama kahir ekseriyetimiz, “Mushaf”ı şahit tutuyor ve şahitlik ediyoruz. Mushaf’ın içindeki mesajları anlayıp inandığımız zaman; Kur’an-ı Kerim'e ve mesajlarına iman etmiş ve şahitlik etmiş oluruz. Bu anlamda; Mushaf ve Kur’an arasında da fark olduğu açıktır. Şu bir gerçektir ki, Kur’an’a iman ettiğini düşünen birçok “Müslüman”, aslında Kur’an değil, anlamını bilmediği “Mushaf”a iman etmekte ve “Mushaf” üzerinden şahitlik etmektedir.

“Kur’an”, arştan inen ilahi mesajlara denir. Bu mesajların kağıtlara yazılıp iki kapak arasında toplanmasına “Mushaf” denir. Mushafın mesajlarını okuyup, anladığımızda, Kur’an’a muhatap oluruz. Mushafın anlaşılmadan okunması, sadece Mushaf’a muhatap olmaktır, Kur’an’a değil. 

Yine asıl konumuza dönecek olursak; Mushaf’ın, Kuran olduğuna, yani ilahi bir mesaj olduğuna nasıl iman edebiliriz? Bu konular bir yönüyle, deistlerden daha çok, Müslüman olduğunu düşünen bizler için çok daha önem taşımaktadır.

Birazdan konu akışı içerisinde, ayetleri referans olarak almam; bugünün inkar edenleri ile o günün inkar edenleri arasında pek bir farklılığın olmamasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla bizatihi Kur’an’ın verdiği cevaplar; o günün müşriklerini muhatap aldığı gibi, bugünün deistlerine de cevap niteliğindedir. 

Hz. Muhammed (as), kendisinin Allah ile konuştuğunu ve Allah’ın kendisine vahyettiğini söylediğinde, müşrikler tereddütler yaşamış ve birçoğu inkar etmişlerdi. 

“Ona Rabbinden (başka) ayetler (mucizeler) indirilmeli değil miydi?” demişlerdi. De ki: “Ayetler (mucizeler) ancak Allah katında(n)dır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”

Kendilerine [tilavet] edilmekte (okunup aktarılmakta) olan Kitabı (Kur’an’ı) sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Elbette iman eden bir toplum için, onda rahmet ve (gerçeğin) hatırla(t)ması vardır. (Ankebut: 50-51)

Ankebut suresinin bu ayetleri, önemli bir metodoloji belirliyor. Allah’a imandan sonra, imanın diğer şartlarının delillerinin, Kur’an'ın kendisi olduğunu söylüyor. Kur’an’ın da bir “mucize” olduğunu belirtiyor.

Kur’an mucize midir?

Yoksa “onu, (Muhammed) uydurdu!” mu diyorlar? De ki: “Doğruysanız Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da onun benzeri bir sure getirin!” (Yunus: 38)

Kur’an hakkındaki iddialardan bir tanesi de; onun, Muhammed’in (as) tarafından yazıldığıdır. Bu iddia üzerinde uzun uzadıya durmadan önce, Kur’an’a benzer bir üslubun, Peygamber döneminde, Ümeyye Bin Ebi's-Salt tarafından yazıldığı iddiasıdır. Bu şiirlerden bazılarıyla bu haftaki yazımı sonlandırmak istiyorum.

Gözlerimi yumdum ama boşaldı yaşlar.

Sahib olduğum yakinî bilgi gibi,

Konuşkan bir okuyucusu olan beratım yok.

Çepeçevre kor ateşle sarılıp yanan biri miyim?

Yoksa kadife koltuklu ve iyi kimselere,

Vaad edilen Cennet'e mi gireceğim ben?

Cennetle Cehennem, iyi ve kötü amel bir olmaz.

Bunlara giden yollar da aynı değildir.

Bunlar iki gruptur, bir grup Cennete gider.

Oradaki yeşillik ve bahçelerle sarmaş dolaş olur.

Diğer grup, Cehenneme gider, orası ne kötü yerdir!

Bu kalpler sözleşti, bir hayra yönelince,

Engeller çıktı karşısına, dünya onları,

Cennet istemekten menedip bahtsız kıldı.

Allah kahretsin, o dünya hırsım,

Kul, nefsini çağırıp kınadı, zira o,

Allah tarafından gözetlendiğini biliyordu.

Nefs, ne diye bu hayata rağbet ediyor?

Ne kadar yaşasa da ölüm, onu yakalayacaktır.

Genç yaşta ölmese bile, ihtiyarlıkta mutlaka Ölecektir.

Ecel şarabının kasesini insan, elbet yudumlayacaktır!" 

Allah'ı yüceltip tazim edin, O, tazime layıktır. Semadadır Rabbimiz, yüce Arş üzerindedir. İnsanlar alttadır, gökte taht kurmuştur. Arş'ımın boyu uzundur, gözlerin açısı dışındadır. Onun altında melekleri uzun boylu görülür."

"Tanrı'dır O. Varlıkların yaratıcısıdır. Tüm yaratıklar, birer cariye ve köle niteliğinde O'nun buyruğuna, isteyerek boyun eğmede."

"Bütün insanlar, Tanrı'nın halkıdır. Yeryüzünde (evrende) tek hükümran O'dur."

"Ve O Tanrı ki, yaratıklardan hiç kimse, mülkünde O'nunla çekişemez, bir hak ileri süremez. Yaratıklar O'nu birlemese de O birdir."

Muhammed Hadi / Habernas