Kürdistan'ın Alim ve Mücahidi Şeyh Said Efendi-3/Çetin Tufan

Şeyh Said Kıyamı’ndaki bacanak Kasım Binbaşı 1947 de savcı Avni Doğan'ın teklifiyle yayınladığı hatıratında, M. Kemal ile Erzurum'da görüştüğünü, Şeyh Said, Halit Bey ve diğer muhaliflerin hareketlerini düzenli olarak raporladığını, Şeyh Said hareketine sızarak hareketi sabote ettiğini, verdiği ifadelerle Şeyhin ve Halit Beyler gibi nice önderlerin idamına sebebiyet verdiğini söylemekte.

Kürdistan'ın Alim ve Mücahidi Şeyh Said Efendi-3/Çetin Tufan

Bizleri ayeti olarak, millet ve sınıflara ayırıp, ardından adaletle, kardeşçe yaşamamızı salık veren, Alemlerin Rabbine hamd ve sena ile.... iyilik ve adaletin timsali Muhammed Mustafa'ya salat ve selam ile...

Meclis hareketi olarak başlayıp, istila edilmiş Osmanlı Payitahtı’nın umut bağlayarak altın, nişan ve yetkiyle Anadolu'ya gönderdiği M. Kemal, bunun aksine İstanbul’u işgal eden kuvvetlerle, Osmanlıyı gömeceğini, İslami hilafeti kaldıracağını, bunun yerine sözüm ona modern, laik, kendi mirasını red eden, beyaz milliyetçi Türk ideolojisiyle, bir devlet kuracağına dair anlaşmış bulunmakta idi.

Bu sözleri fiiliyata geçirmek için patronlarının desteğiyle Payitahtı pay pas edip, Ankara merkezli bir hükumet kurdu. Ankara'daki hükumeti oluşturan ilk meclisin açılışı tekbir, salavatların yanında, padişahım çok yaşa nidalarıyla yapılmıştır. Sonra da adım adım Osmanlı bakiyesi olan, Teşkilatı Mahsusanın maharetiyle, devlet mekanizmasını ele geçirdiler.

Bir cemaati, teşkilatı, tarikatı kurmak çok zor ve zahmetli bir iştir. Bunun için azim, fedakârlık ve dirayetli bir çalışma gerekmektedir. Bu işte nice isimsiz kahramanın emeği ve çabası bulunmaktadır. Fakat bu yapı oluşturulduktan sonra, yapının dişlileri döndüğünde, onu sevk ve idare etmek, artık ilk günler gibi zor ve uğraştırıcı değildir. Bu mesele meyve bahçesini ekip büyüttükten sonra, verimi toplayıp satan bahçıvanın meselesi gibidir.

Ne yazıktır ki Şeyh Said Kıyamı’nın ve günümüze gelen kıyamların tahlil edilmesi gereken bir hususu,  bu kıyam kadrolarının devleti ve mekanizmalarını anlamada, onu çalıştırmada, ona yakınlık ve uzaklıkta vasat bir dengeyi tuturamamalarıdır.

Bu mekanizmalar her ne kadar ehli hak olanları dışlasa da, Rabbine Dünya hayatında bir bedel göstermek. Halkına ve insanlığa hayırlı miraslar bırakmak isteyenlerin, bu mekanizmaları bilmeleri, bunları yönetebilecek, hile ve desiseleriyle baş edebilecek, kabiliyet ve bilgilere sahip, ehil şahsiyetleri yetiştirmeleri gerekir. Bu arabayı sürmeyi bilmeyen, hatta ondan anlamayan birinin, büyük bir emekle kazandığı parasını bir hevesle lüks bir arabaya verip satın almasına benzer ki bu şahıs arabayı kullanamaz, kullansa da yolda kaza yapması muhakkak olacaktır.  Çünkü ne arabanın mekanizmasını bilmekte. Ne de sürüş için gerekli ehliyete sahiptir.

Birçok tarihi kıyamda oyunu ve karşımızdaki oyuncuyu doğru tanıyıp tahlil edemediğimizden dolayı dünyalık olarak kaybettik. Şeyh Said Kıyamı’ndaki bacanak Binbaşı Kasım'ın ( Kasım Ataç ) ihaneti, ki bu kişi Cibiranlı Halit Beyin de aynı zamanda eniştesidir. Kasım Binbaşı 1947 de savcı Avni Doğan'ın teklifiyle yayınladığı hatıratında, M. Kemal ile Erzurum'da görüştüğünü, Şeyh Said, Halit Bey ve diğer muhaliflerin hareketlerini düzenli olarak raporladığını, Şeyh Said hareketine sızarak hareketi sabote ettiğini, verdiği ifadelerle Şeyhin ve Halit Beyler gibi nice önderlerin idamına sebebiyet verdiğini söylemekte. M. Kemal ve İsmet'in bunca hizmetlerine karşılık, önüne birkaç kemik atarak,  kendisine köpek muamelesi yaptıklarını söylemektedir. Aynı zamanda Şeyh Said'i oyuna getirip, fitne çıkararak yanından Cibiran ve Alevi Mücahitlerini uzaklaştırdıktan sonra, Carbuhur da ki Abdurrahman Köprüsü’nde teslim alıp, ellerini bağlayarak M. Kemal’in iki zabitine teslim eden lanetli Yezidin arkadaşıdır.

Yine birçok ildeki sözüm ona Meşayih'in, Şeyh Said'in mektuplarını götüren Üstat Bediuzzaman'a olumsuz cevap vermeleri, hatta kıyamın meşrutiyetinin aleyhine fetvalar yayınlamaları, kıyamdaki askeri ve lojistik eksiklikler aslında bu meselede ne kadar hazırlıksız ve ehil olmadığımızı ortaya koymaktadır.

Bunun üstüne dini ve milletinin selameti için, bilinçsiz düzensiz halk yığınlarının ümit ve aşk ile her gelen haberin ardından koşmaları düşmanın saflarına sızıp fitne ateşini yakmaya sebebiyet vermiştir. Yetişmiş olan kadroların kendi ya da fırkalarının menfaatini, halkının maslahatından üstün görüp, kendi kardeşlerine sırt dönmeleri ayrı bir acıdır.

Bundan dolayıdır ki, düşmanlar adım adım Şeyh Said'i, Cibiranlı Halit Beyi ve Azadi'yi takip etmekte, aralarına ihtilaflar koymakta, burunlarının dibine, en yakınlarından ajanlar devşirmektedirler. Her zaman onlardan bir adım ilerde hareket edip, kıyamlarının safiyetini zedelemiş. Halkın umudunu on yıllarca öteleyecek şekilde zamansız ve zeminsiz doğumlarla kıyamı sekteye uğratmışlardır.

Her şeye rağmen şunu açık bir şekilde ifade edebilirim ki, Şeyh Said'in Kıyamı aslında bir gereklilik ve çaresizliğin kıyamı idi. O gerçekten de Türk ve Kürt halklarının Dini Mübin'in ilgasına karşı, zamanın yezitlerine karşı yapılması farz olan kıyamı gerçekleştirerek, aslında üzerlerinden farziyeti kaldırıp, alınlarındaki kara zillet lekesini silmiştir.

Selam ve dua ile.....

Çetin Tufan /Habernas