Koronavirüsü’nün düşündürdükleri / Çetin Tufan

Canlılar alemi, ilk hulkiyetinden bu güne kadar, hulkiyetinin tecellisi olarak, türlü bela ve musibetlere düçar olmuş ve olacaktır. Geçmişte bu musibetlerin bir kısmı lokal seviyede kalırken, bir kısmı da genele yayılarak büyük yıkım ve kayıplara sebebiyet vermiştir.

Koronavirüsü’nün düşündürdükleri / Çetin Tufan

İnsanlık ailesini erdeme ulaştırmak üzere türlü vesileler yaratan alemlerin Rabbi  (cc)'e Allah hamd ve sena ile…

Canlılar alemi, ilk hulkiyetinden bu güne kadar, hulkiyetinin tecellisi olarak, türlü bela ve musibetlere düçar olmuş ve olacaktır. Geçmişte bu musibetlerin bir kısmı lokal seviyede kalırken, bir kısmı da genele yayılarak büyük yıkım ve kayıplara sebebiyet vermiştir.

Bu musibetlerden biri de insan sağlığını hedef alıp milyonlarca insanın hastalanıp ölümüne sebep olan salgın hastalıklardır. Bu salgınlar tarihte Taun veya Veba olarak genel bir isim ile anılmakla beraber insanlığın yakın tarihinde, Kara Ölüm 1347-1350 tarihinde 100 milyon, Viral salgını 1545-1548 10 milyon, İspanyol Vebası 1647-1652 76.000, Kolera salgını 1817-1824 ile 1899-1923 1buçuk milyon insanın ölümüyle sonuçlanmış salgınlardır.

Eski Ahid’in çeşitli yerlerinde İsrâiloğullarının isyankâr davranışlarının Allah’ın gazabını üzerlerine çektiği, bu sebeple veba ile cezalandırıldıkları ifade edilir.

Bu tip salgın hastalıklar, ilk dönem İslam tarihinde de görülmüştür. Hz. Peygamber, Tâun'un önceki milletlerden bir gruba ve İsrâiloğullarına ceza olarak (ricz) gönderilen bir hastalık olduğunu belirtmiş, bir yerde veba çıktığını duyanların oraya gitmemelerini, bulundukları beldede ortaya çıktığı takdirde oradan ayrılmamalarını söylemiştir (Buhârî, “Ṭıb”, 100; Müslim, “Selâm”, 92- 97; Müsned, I, 173, 176-177, 182; V, 202, 213)

Suriye bölgesi ordu kumandanı Ebû Ubeyde b. Cerrâh tarafından Şam-Hicaz Yolu üzerindeki Serğ kasabasında karşılanan Hz. Ömer’e Şam’da veba çıktığı haberi verilince, vebanın olduğu yere gitmemiş, kendisine, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diyen Ebû Ubeyde’ye Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine sığındığını söylemiştir (Buhârî, “Ṭıb”, 30; Müslim, “Selâm”, 100)

Demek ki, tarihte günümüzde olduğu gibi, salgın hastalıklar peyda olmuştur. Bu hastalıkların kesin sebepleri bilinmemekle birlikte, insana bulaşan yabani hayvanların mikrop, bakteri veya virüslerinden olduğu öne sürülmektedir. Bunun için İslam yabani hayvanlarla olan ilişkileri sınırlamış, her hayvanın etinin yenmesini caiz görmemiştir.

Hastalığın bir diğer sebebi ise, kirli vücut ve ortamların bulunmasıdır. Bu konuda da İslam'daki boy ve normal abdest insanı istem dışı temizliğe sevk etmektedir. Ellerin temizliğine teşvik edilmesi, ayrıca bir rahmet vesilesi olmaktadır. Gerçi, temizlik, toplumların kültürü ve temizlik maddelerinin bulunması nisbetinde toplumdan topluma farklılık göstermekte ise de, İslam’ın buna fazlasıyla ehemmiyet vermesi az veya çok bütün Müslümanlarda her boyutuyla temizlik, erdemli bir davranış olarak algılanır olmuştur.

Bu aralar ortaya çıkan Coronavirüsu olgusu karşısında, dünya milletlerinin takındıkları tavır, ulaştıkları seviye açısından enteresandır. Bu virüsün çıkış sebebinin komplo teorisyenlerince, biyolojik savaş kapsamında üretilen bir tür silah olduğu iddia edilmekle beraber, ilk ortaya çıktığı Çin'deki Vuan kentinin yemek alışkanlıkları ve Çin gibi gelişmiş bir dev devletin bunun farkına varmaması mümkün görülmemektedir. Ayrıca bilim adamları da bu tip virüslerin, silah olarak kullanılmasına elverişli olmadıklarını, bunların yerine, daha verimli ve etkin biyolojik araçların bulunduğunu söylemektedirler. Her ne şekilde olursa olsun demek ki insanın varlığına kasteden konvansiyonel, kimyasal, nükleer, elektro manyetik ve biyolojik silahların varlığı ve habis ruhlar tarafından kullanılabildiğini görmekteyiz.

Dünyanın kitle iletişim ve ulaşım araçlarıyla küçüldüğü, Hz. Süleyman (as) kısasına benzer, bir kişinin bir günde dünyanın bir ucundan, diğer ucuna gidebildiği bu zamanda, Corona gibi salgın hastalıkların kısa zamanda dünyanın altmıştan fazla ülkesine yayıldığını müşahade etmekteyiz.

Bu durumda ülkelerin yönetici ve halklarının tutumları büyük önem arz etmektedir. Mesela Türkiye halkı ve idarecileri bu vakanın yayılma riskini, Hadisi Şerif’in ifade ettiği şekliyle algılayıp ülkenin giriş ve çıkışlarını kontrol altına alıp, halkı bilgilendirme, bilinçlendirme ve koruma yolarına gittiler. Netice olarak bütün komşularına yayılan bu salgına karşı, en az hasarla ülkelerini başkalarına örnek olabilecek seviyede korumayı başardılar. Bu cümleden, başta sağlık bakanlığı olmak üzere ilgili bütün kişi ve kurumları kutluyorum.

Aynı hassasiyeti göstermeyen ülke, lider ve yöneticiler ile halkları ne yazıktır ki bu salgının ülkelerine yayılmasına seyirci kalmış, tedbirsiz davrandıkları için virus en üst kademedeki yetkililerine kadar bulaşmıştır. Konvansiyonel silah ve savaşlarda aldıkları tedbir ve harcadıkları kaynaklarını, bu tip biyolojik saldırılara karşı da kullanmaları ve teyakuz da olmaları gerekmez miydi?

Ne yazık ki batı aleminin medeniyeti de, İslam aleminin sözde erdemli ülkeleri de, bu işte sınıfta kaldılar. Hz. Peygamber (sav)'in ihtarı ve Hz.Ömer (r.a)'nın icraatına uygun hareket edemediler. Rabbim vasat yoldan ayırmasın.

Selam ve dua ile.....

Çetin Tufan / Habernas