Kara delik ve ahvalimiz / Nurullah Yılmaz

Bu bilimsel gelişmeler önemli, diyoruz, zira muhtemelen önümüzdeki döneminin dünya görüşleri, düşünce biçimleri, bireysel ve toplumsal yaşantılar bu gelişmeler çerçevesinde şekillenecektir.

Kara delik ve ahvalimiz / Nurullah Yılmaz

Geçen gün, 10 Nisan, bilim tarihinin önemli gelişmelerinden biri yaşandı. Aslında insanlık tarihinde önemli bir gelişme dersek daha doğru bir ifade olur, zira bilimsel gelişmeler hemen her zaman insan ve topluma dair gelişmelerin tetikleyicisi olmuştur...

Bir karadelik (black hole) tarihte ilk kez fotoğraflandı ve o fotoğraflar canlı yayınla dünyaya servis edildi. Böylece zaten daha önceden varlığından haberdar olduğumuz karadeliklerin varlığı kanıtlanmış oldu. Bunun gelişmenin muhtemel etkilerini daha sonraki dönemlerde gözlemleyeceğiz. Nasıl gelişmeler olacağını muhtemelen şu an bu fotoğrafın görüntülenmesine katkısı olan bilim insanlarının dahi pek fazla fikri yoktur. 1916 yılında Einstein Görelilik (izafiyet) Teorisini yayınladığında da ne tür somut sonuçları olacağı kestirilemiyordu. Ama bugün hepimizin kullandığı GPS teknolojisini o teoriye borçluyuz.

Peki nedir bu karadelik meselesi? Evvela kara deliğin ne olduğunu anlamakta fayda var.

Herhangi bir alandaki bilimsel teori, kavram  ve görüşleri o alanla uğraşmamış insanlara onları sıkmayacak şekilde izah etmek zor bir mesele. Zaten biz de teknik meselelere girmeden, somut bazı örneklerle konuyu izah edip işin bize bakan yönüyle yetineceğiz.

Dünyanın değişik yerlerine konumlanmış sekiz teleskop tarafından eşzamanlı olarak görüntülenen kara delik, dünyadan yaklaşık 53 milyon ışık yılı uzaklıkta, M87 adı verilen bir galakside yer alıyor. Yani daha somut bir ifadeyle bize 520 kentilyon kilometre (520,000,000,000,000,000,000 kilometre) uzaklıkta bulunuyor ve bu kara deliğin kütlesi Güneş’in kütlesinden 6.5 milyar kat daha büyük bir kütleye sahip.

Kara delikler inanılmaz derecede ağır ve yoğundurlar. Bir karadeliğin ne kadar ağır ve yoğun olduğu hakkında bir fikir edinebilmek için Dünyayı bir golf topu kadar küçülttüğünüzü hayal edin. İşte bu aşağı yukarı bir karadeliğin yoğunluğudur ve bu top hala dünyanın ağırlığında ve aynı çekim gücüne sahip olacaktır.

Kara delikler, aslında güneşten çok daha büyük kütleye sahip eski yıldızlardır. Yıldızların içindeki enerji azalıp dış çekimi baskın gelmeye başlayınca içe çöküş başlıyor. Kendi etrafındaki dönüş hızı artıyor, oluşturduğu çekim kuvvetiyle de kendi içine çöküyor ve karadelik halini alıyor.

En azından şu ana kadar ki elde edilen bulgulardan yola çıkarak evrende, bir karadelikten daha büyük, güçlü veya korkutucu başka bir şeyin varolmadığını söyleyebiliriz. Çekim güçleri inanılmazdır ve hiç bir şey onlardan kaçamaz.  Karadelikler muazzam çekim gücüyle  gezegenleri, yıldızları, galaksileri ve yanlarına yaklaşan her şeyi yutarlar. Işık dahil hiçbir şey bu çekime karşı koyamıyor. Bu da kara deliklerin saptanmasını ve fotoğraflanmasını neredeyse imkansız hale getiriyor.  Karadelik tarafından içine çekilen her şey gezegen ve yıldızlar bile bir atomaltı parçacıktan daha küçük bir hacme kadar sıkışıyor.

Bu gelişmeyi muhtemelen birçoğumuz ya farketmedi ya da haberdar olanlar “amaaan, alt tarafı bir fotoğraf” diye geçiştirdi. Oysa bundan yaklaşık yüzyıl önce ilk defa varlığı hakkında teoriler ortaya atılan kara deliklere dair bu çalışma, çeşitli teorilerin de test edilmesini sağladı. Sonuçlar fizikte yeni bir çığır açabilecek nitelikte. Söz konusu fotoğraf Albert Einstein’in  bundan yüzyıl önce ortaya attığı Görelilik (izafiyet) Teorisinin doğruluğunu bir kez daha ortaya koyuyor ve aynı zamanda bu teori bağlamında var olduğunu öne sürdüğü  karadelikler konusunda yapılan ilk doğrudan gözlem.

Karadelik fikri aslında Einstein’den neredeyse iki yüzyıl önce 1783 yılında John Michell tarafından ileri sürülmüştür. Hakeza Simon Pierre Laplace’da aynı şekilde karadeliklerin var olduğunu iddia etmiştir. Einstein‘ın görelilik kuramlarını geliştirmesinden sonra  ise Karl Schwarzchild kara deliklerin neye benziyor olabilecekleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, kara delik fikri Einstein’in Genel Görelilik teorisinin çerçevesinde şekillenmesine rağmen aklın izlediği doğa kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle Einstein tarafından pek sıcak karşılanmamıştır. Karadelikler daha sonradan Hawking gibi bilim adamları tarafından geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru teorisi güçlendirilen bir kavram.

Einstein’in görelilik teorisine göre zaman, mekan, ve hareket birbirinden bağımsız değil, aksine birbirine bağlı izafi olaylardır. Yani cisim zamanla, zaman cisimle, mekan hareketle, hareket mekanla ve dolayısıyla hepsi birbiri ile bağlantılıdır.

Einstein 1916  yılında genel görelilik teorisinde çok yoğun cisimlerin uzay zamanı bükebileceğini dile getirmişti. O dönemde kara delikleri de tahmin eden Einstein, bu cisimlerin etraflarındaki diğer şeyleri de etkilediğini belirtmişti.

Denilebilir ki, bu gelişmenin şu an için bize bakan yönü ne?

Aslında bize bakan yönleri bir hayli fazla. Zira bilimsel gelişmelerin yaşantımız, dünya görüşümüz, hatta inançlarımız üzerindeki etkisi muazzam. Bütün bunlar genel itibariyle bu gelişmelerin etkisiyle şekillenir. Mesela Newton’un katı determinist, mutlakiyetçi ve nedenselci tespitlerinin ardından; sınırları kesin çizgilerle çizilmiş tek doğru, kesinlikçi, mutlak hakikat eğilimi öne çıktı. Haliyle tek doğru olduğundan bunun dışındakiler haksız ve yanlış oluyordu. Sonuç; baskıcı, tektipçi ve farklıya tahammülü olmayan insanlar, toplumlar... Ardından Einstein’in Görelilik Teorileriyle bakış açıları daha izafi, göreli bir hal alırken  ve özellikle ortaya atılan Kuantum teorileri ile dünya bambaşka bir hal aldı. Görelilik, öznellik çoğulculuk, farklı renkler revaçta... Yani keskin sınırlar yerini daha muğlak, esnek sınırlara bıraktı yada tamamen yok oldu. Dikkat edilirse şimdilerde yüzlerce doğru, binler hakikat ve milyonlarca görüş ortalıkta kol gezmekte.

İşte bunun için  bu gelişme önemli, diyoruz, zira muhtemelen önümüzdeki döneminin dünya görüşleri, düşünce biçimleri, bireysel ve toplumsal ve yaşantı bu gelişmeler çerçevesinde şekillendirecek.

Daha da ilginç olan ise, bugün dahi yaşanan bir çok kelami ve fıkhi tartışmanın da aslında bu bilimsel gelişmelerin o dönemki yansımaları olduğunu farkedemememiz.

Mesela, az buçuk Görelilik Kuramından veya Kuantum Teorisinden haberdar olan dindarın/dinadamının  kader konusunda bu kadar didişmeleri de anlamsızlaşır. Uzay ve zamanın birbirine bağlı olduğu, zamanın göreli olduğu ve zamanın dışında bir varlığın konumunu düşünürsek ne tür sonuçlar elde edebileceğimizi bir düşünün. Bu durum diğer metafizik konular için de geçerlidir.

Ama ne yazık ki;

Doğayı tanımayan, topluma ve  insana dair elle tutulur hiçbir bilgileri olmayanların hiç görmedikleri, bilmedikleri konular hakkında ahkam kesmeleri yüzünden bu komik durumlara düşüyoruz. Yersiz, gereksiz, kimseye faydası olmayan ve en önemlisi de kesin bir cevabı olmayan konular ile vakit geçiriliyor.

Topluma toplumun dinamiklerine dair tek görüşleri veya bilgileri yok; insana, insanın psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik zaaflarına ve meziyetlerine dair en ufak bir bilgileri yok; doğaya, doğanın varoluşuna işleyişine dair tek gözlemleri yok ama bilmedikleri (belirli sayıdaki ayet ve hadisler dışında ki onları da beslendikleri gıdalar çerçevesinde yorumluyorlar) görmedikleri, gözlemleyemedikleri, haberleri dahi olmayan, hatta aklın sınırlarını zorlayan meselelere dair herşeyi biliyorlar!!! Maaşallah...  Üstelik onlardan biraz farklı düşüneni veya yorumlayanı hemen cehenneme gönderiyorlar... Oysa kendisinin yaptığı nihayetin bir yorumdan ibaret...

Nurullah Yılmaz / Habernas.com