Ağla ey gönlüm bugün matem bugün yas bugün Aşura

Hüseyni yiğitliğin hedefi kendi değildir. Basit dünyevi çıkarlar, makam ve mevki hırsı değildir. Hüseyin’in bu kahramanlığı, atası İbrahim’in kahramanlığı gibidir. İbrahim (as) da tek başına Nemruda karşı ateşe atılma pahasına karşı koymuştu.

Ağla ey gönlüm bugün matem bugün yas bugün Aşura

Tarihte çeşitli amaç ve gayeler için savaşan kahramanlar çıkmıştır. Tarihe yön veren bu şahsiyetler, yaşadıkları asırda kendi halkları tarafından çok sevilmişlerdir. Öyle ki bu kahramanların isimleri, devletleriyle özdeşleşmiştir adeta… İskender ve Napolyon gibi kahramanlar bunlardandır. Tarihe mal olmuş bu şahsiyetler, kendi zamanlarında büyük kahramanlık destanları yazmışlardır. Kendi halkları nezdinde bunlar birer kahramandır. Ama işgal ettikleri toprakların halkları için birer kahraman olduklarını söyleyemeyiz. Onları gözünde bir katil, bir işgalciden öte bir anlam taşımamaktadırlar. Bu kahramanların bu yiğitliği, bu hamaseti, sadece kendi halkları tarafından takdir edilmektedir.

Tarihe mal olmuş bir kahraman da İmam Hüseyin (ra)’dır. O’nun kahramanlığı bu kahramanlıklardan farklıdır. Tarihteki kahramanların ortak yönleri, kendi egolarını tatmin, saltanatlarını tahkimden ibarettir. Hüseyni yiğitliğin amacı ve hedefi bunlardan tamamen farklıdır. Onun amacı “Ben” değildir. İmam Hüseyin Kerbela’ya gidince kendisinin öldürüleceğini bile bile gidiyordu. Aşura gününde sarf etmiş olduğu; “Niçin savaşıyorum, niçin teslim olmuyorum, niçin kanımın son damlasını dahi akıtmak için geldim” sözleriyle bu mesajı veriyordu insanlara… İbrahim (as), oğlu İsmail’i kurban etmeye götürürken, İsmail, babasının peşinden niçin boğazlanacağını bilmeden, Allah’ın emrine teslim olmak adına gidiyordu. Kurban edilmesinin hikmetini, Cebrail’in getirdiği kurbandan sonra anlamıştı. Ama İmam Hüseyin (ra), bunun sonucunu bildiği halde Kerbela’ya gidiyordu. Nitekim Peygamber efendimiz daha hayattayken onun şehid olacağını haber vermiş, şehid olacağı topraktan bir avuç toprak Peygamberimiz (sav)’e getirilmişti. Ve aşura günü o toprak kanlanmıştı.

Şehid edileceğini bile, bile ölüme meydan okuyan İmam Hüseyin’in amacının kendi şahsı olmadığı aşikârdır. Hüseyni yiğitliğin hedefi kendi değildir. Basit dünyevi çıkarlar, makam ve mevki hırsı değildir. Hüseyin’in bu kahramanlığı, atası İbrahim’in kahramanlığı gibidir. İbrahim (as) da tek başına nemruda karşı ateşe atılma pahasına karşı koymuştu.

İmam Hüseyin Kerbela yolunda, Hür'ün bin kişilik ordusu karşısında Hz. Peygamber'in (as) hadisini de naklettiği o meşhur hutbesinde amacını şu sözlerle özetlemiştir:

"Ey insanlar! Resulullah buyurmuştu ki: "Her kim, Allah'ın haramını helâl bilen, ahdini bozan, Resulü'nün sünnetine muhalif olan, kulları arasında zulüm ve haksızlıkla hükmeden zalim bir yönetici görür de, eliyle veya diliyle ona karşı durmazsa, Allah Teala onu, o zalimi sokacağı yere (cehenneme) sokar." Biliniz ki, bugün başınızda yöneticilik yapan o kavim (Ümeyyeoğulları) Allah'ın haramlarını helâl kılmışlardır ve helâllerini de haram yapmışlardır. Allah'ın kânunlarını çiğnemişlerdir. Ben diğerlerinden daha fazla ceddimin bu emrine amel etmeye layığım."

Yine O (ra) şöyle diyordu: "Ben bozgunculuk çıkarmak, makam talep etmek, fesat ve zulmetmek için Medine'den ayrılmadım. Ancak ceddimin ümmetini ıslah etmek, marufu emredip, münkerden men etmek ve ceddim ile babamın yolunu ihya etmek için kıyam ettim."

İmam (ra)’ın bu sözlerine baktığımızda O’nun kahramanlığının kutsal bir kahramanlık olduğunu anlıyoruz. İmam Hüseyin, bu kahramanlığıyla, haramların helal sayıldığı, zulüm ve fesadın devlet eliyle yayıldığı, dosdoğru dinin kaynağının, hadis uydurtmakla bulandırıldığı bir ortamda; dini yeniden diriltme, ümmeti ıslah etme gayesi güdüyordu. Nitekim İmam hüseynin bu kıyamı ve devrimi, İslâm tarihinde patlayan bir volkan ve etrafı darmadağın eden bir deprem etkisi meydana getirmiştir.

İmam hüseynin bu kahramanlığının kutsallığını aşura günü gözünün önünde öldürülen ehli beyti, kışının dahi sıcak geçtiği o topraklarda, yaz ayında susuzluğa karşı gösterdiği metanetten de anlıyoruz. İmam Hüseyin’in vefatından önceki şu olay Hüseyni kahramanlığın kutsallığının delilidir: Aşura gününde İmam, bir noktayı kendine merkez seçmişti. O noktada duruyor ve oradan saldırıya geçip tekrar oraya geri dönüyordu. O nokta, İmam'ın sesini çadırlardaki ehlibeytine duyurabilecek uzaklıktaydı.  Bu şekilde ehlibeyti her ne kadar İmam'ı göremiyor idilerse de, sesini duyabiliyorlardı. Günlerdir susuzluktan kuruyan diliyle; "La havle ve la kuvvete illa billah'il-aliyyi'l-azim" diyordu. Yani Hüseyin’in gücü ve kuvveti yoktur. O’na bu gücü ve kuvveti veren Allah’tır, diyordu. Bu sözlerle sesini duyuruyor, yaşadığını ölmediğini işittiriyordu ehli beytine. Bundan dolayı, İmam düşman ordusuna saldırıyı çok uzatmıyor, ehlibeytinin çadırlarından uzaklara gitmek istemiyordu. İmam Hüseyin, hayatta olduğu müddetçe kimsenin, ehlibeytine ihanet etmesine müsaade etmiyordu. İmam çadırların yanından ayrılırken vedalaşıyor, ehli beyti onun sesini duyunca geri döndüğünü anlıyordu. Yine vedalaşıp ayrıldıktan bir süre sonra,  İmam'ın atının kişnemesiyle çadırlarından çıkan ehlibeyt, O’nun üçüncü kez görüşmeye geldiğini sandılar. Çadırlardan dışarı çıktıklarında, İmam'ın (a.s) atını gördüler; ama sahibi üzerinde yoktu. Atın etrafını sardılar. Her biri, kendince atla konuşuyordu. İmam'ın kızı ise şöyle söylüyordu: "Acaba babama su verildi mi, yoksa susuz mu öldürüldü?" Şunu öğrenmek istiyorum, acaba babamı susuz mu şehit ettiler, yoksa su verip öyle mi şehit ettiler? (Sellu ala Resulina Muhammed)

İmam Hüseyin şehid oldu. Zalimler O’nun bedenini parçaladılar, ama unuttukları bir şey vardı. Hüseyin bir bedenden ibaret değildi ki. Onların bakış açısıyla bakarsak Hüseyin öldürüldü ve mağlup oldu. Ama gerçek zannettikleri gibi değildi. Nitekim imam ferasetiyle, şehadetinden önce ehli beytine söylemiş olduğu şu sözlerle onların mağlup olacağını önceden haber vermişti: “Şuna mutmain olun ki, bu düşmanın sonudur. Bu iş düşmanın sonunu getirecektir. Biliniz ki, Allah sizi kurtaracak ve zilletten koruyacaktır.”

Allah’a yemin olsun ki, Hüseyin kazandı zalim ümeyye oğulları mağlup oldu. Zulüm sarayları yerle bir oldu. Ama en önemlisi Muhammed (as)’ın getirdiği şeriatı tahrif etmeye muvaffak olamadılar. Satın aldıkları hadis uydurmacılarının hadisleri de onları kurtaramadı. İmam Hüseyn’in neslini kurutmak istediler ama o pak nesil bugünlere kadar geldi elhamdülillah. O soyu kesik soysuzların soyu kurudu. Bugün insanlar çocuklarına iftiharla, Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer, ismini takıyor, ama kimse çocuğuna Yezit ismi takmıyor.

Rabbim bizleri ehli beyti sevenlerden ve onların yolunu takip edenlerden eylesin inşallah. Sözlerime İmam Hüseyin’in Yezid’in valisi Velid b. Utbe’ye, Yezid’e biat etmeyi reddettiğini söylediği şu sözleriyle son veriyorum: “Bizler, nübüvvet Ehl-i Beyti’yiz; risalet madeniyiz; meleklerin inip çıktığı haneyiz; rahmetin mahalliyiz. Allah, bizimle açmış ve bizimle bitirmiştir. Yezid ise, yoldan çıkmış bir günahkârdır. Şarap içen, Allah’ın haram ettiği canı haksız yere öldüren biridir. Yoldan çıkmışlığmı ve günahkârlığını gizleme gereğini dahi duymayan bir rezildir. Benim gibisi, onun gibisine biat etmez.”

Dualarınızda bizleri unutmamanız dileğiyle Allah’a emanet olun.

Mücahid Haksever / Habernas