Kur’an Medeniyeti’nin gölgesinde 'İslam Medeniyeti' kavramı üzerine bir tenkit-1

Müslümanların yaşadıkları ile Kur'an’ın sunduğu medeniyet çok açılardan tezat ve tenakuz içerisindedir. Tenkidin ancak ilmi bir eleştiri hakkı olduğunu, amacının düzeltmek ve eleştirilene yardım olduğunu hatırlatarak bazı tespitlerde bulunmak gerekir.

Kur’an Medeniyeti’nin gölgesinde 'İslam Medeniyeti' kavramı üzerine bir tenkit-1

Mevcut kültürel mirasa “yapıcı bir şüphecilikle” yaklaşmalıyız. Çünkü şüphelenmek için yeterince gerekçemiz var.

Hiçbirşey olmazsa dahi malum vahametimize istinaden bu tecessüsü yapmak gerek!

Tenkidin ancak ilmi bir eleştiri hakkı olduğunu, amacının düzeltmek ve eleştirilene yardım olduğunu hatırlatarak bazı tespitlerde bulunmak gerekir.

“Tarihin, kültürün doğrularını değil, onların üstündeki mutlak doğrulan elde etmek ve böylelikle vahiyde anlamını bulan Müslüman olabilmek için geçmişi ve bize bıraktığı mirasını sorgulamak zorundayız. Bu miras yanlış olmayabilir. Aynen kabulü ve yaşanması durumunda hidayete eriştirebilir, ancak ya doğru değilse?! ...”(1) Ya abartılı ve sakat ise!

Tarihte ve medeniyette yaşanılan İslam ile gerçek İslam arasındaki siyasi, sosyal, zihni ve ruhi mutabıklık oldukça düşük ise!

Şu halde Müslümanların -genel ve travmatik bir tarzda- tarihleriyle yüzleşme korkusu vardır. Tarih yıkıldığında haklı olarak din binasının da yıkılacağını sanmaktadırlar. Ama bu yüzleşme insaf, muhakeme, vicdan ve yıkıcı olmayan tenkitle olursa bu durum muhakkak olmayacaktır. Din binası yıkılmayacak, muhtemeldirki bazı sakat eklemeler ve çıkarmalardan kurtulacaktır.

Belki yıkılacak olan muhtemel bazı sakat ve yobaz algılardır! Kaldıki bu yüzleşme olmazsa gelecek nesillere daha pahallı bedeller verilecektir.

Konumuz olan “İslam Medeniyeti” kavramının da, kimi açılardan yetersiz ve sakat bir ifade olduğunu görmemiz gerekir. Yaşanılanı idealize etmenin, Üstad Bedüzzaman’ın sık sık değindiği “Kur’an Medeniyeti” bağlamına yerleşemediği görülecektir.

Müslümanların yaşadıkları ile Kur'an’ın sunduğu medeniyet çok açılardan tezat ve tenakuz içerisindedir. Bunun da düzeltilmesi elzemdir.

Önce halihazır “İslam Medeniyeti” kavramının kullanım mantığını ele alalım:

İslam Medeniyeti Nedir: İslam medeniyeti, İslam dinini kabul eden halkların el birliği ile birlikte oluşturduğu medeniyetin ortak adı.

İslam Medeniyeti Nasıl Bir Medeniyettir:

-İslam medeniyeti bir vahiy medeniyetidir. Ama aynı zamanda vahiy, akıl ve duygunun harmanlanmış bir şekli üzerine bina edilmiş bir medeniyettir.

-İslam medeniyeti Kentte değil, şehir’de/Medine’de ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı bu medeniyete Vahiy ve Şehir medeniyetidir.

-İslam Medeniyeti, İnsanı merkeze alan ve tüm insanlığa karşı hoşgörüyü esas alan bir medeniyet temelini kurar.

-İslam Medeniyeti, bir ilim medeniyetidir ve ilim verileri üzerine medeniyeti bine eder.

-İslam Medeniyeti, terkipçi bir medeniyettir.

-İslam Medeniyeti evrensel bir medeniyettir.

-İslam Medeniyeti bir fıkıh(hukuk) medeniyetidir. Adalet temelli bir medeniyettir.

-İslam Medeniyeti, anti sömürgeci bir karektere sahip bir medeniyettir ve köleliğe ta baştan karşı çıkan bir yapıya sahiptir.

-İslam Medeniyeti bir denge medeniyetidir ve insan ilişkilerinde dengeyi ön plana alan bir medeniyet tesis eder.

-İslam Medeniyeti, çeşitli ırk ve kültürlere mensup ulus milletlerin bir arada kardeşçe yaşayabilecekleri ahenkli bir temel üzerine inşaa edilir.

İslam Medeniyetinin Kaynakları Nelerdir:

-Akl-ı selim
-Kur’an
-Sünnet
-Duyular (Havâss-ı Selime)
-Örf ve Âdetler
-Diğer Kültür ve Medeniyetler

Yine ifadeye göre bu medeniyet; ilmin salt fiziki gelişmelerini ortaya çıkarmamış, bünyesindeki maddi gelişmelerin yanı sıra, bilgiyi, sabrı, merhameti, şefkati, estetik zevki, sevgi ve saygı öğretileriyle, ahlakı ve adaletiyle özellik kazanmış bir medeniyetidir. İslam medeniyeti ilimler tarihinde bütün medeniyetlerin önünü açmış ilerlemelerini sağlamıştır.

Şimdi de soruna yani eleştiri kısmına geçelim.

Tenkit:

Görüldüğü üzere bu tanımlamalar tamamen pozitif ve tamamen olumlu bir içerik yüklü. Gerçekte de İslam, bu bahse edilenlerden daha pozitif bir gerçeklik. Bunda sorun yok! Sorun İslam değil zaten! Asıl sorun, yaşanılan tarihi geçmiş ve onu yaşayan müslüman! Sorun, olumlu yada olumsuz tarihte yaşadığını, İslam gibi yüce ve dini bir isimlendirme ile sunma!

-Evvele kavramın ne olduğu tam belli değil. Yani bu kavram yaşanılanı mı anlatmakta yada idealize edileni mi? Yada ideal olanı mı anlatma çabası, bu pek belli değil. Yoksa yaşanılandan çok yaşanılması istenen mi? Bu da belli değil.

Sanırım terkibin asıl kullanım alanı; idealize edilmiş tarihteki İslam’ı anlatmaktır. Yani kutsal tarihtir. Nitekim konuyu sunuş biçim ve mantığı aslında idealize edilmişlik sunmakta.

Halbuki idealleştirilen bir tarih, ancak zihni bir rahatlama sağlar, avutur. Ayrıca sadece iyi tarafları anlatma ve veriyi değiştirme, bir tür Tarih üzerinde fotoşop (2) yapmadır. Hakikatle oynamadır.

Şu halde “İslam medeniyeti” terkibinden anladığımız, tarihte yaşanılan ve ileri nesillere aktarılan tarihteki İslamdır. Yada İslami olsun olmasın tarihte yaşanılan maddi yada manevi her türlü mirastır.

Hal böyle olunca asıl sorun yumağı burda doğmakta. Tarihte yaşanılan bir din olmakla beraber, dünya, örf, kültür ve zihniyet, hatta belli çapta cahiliye. Yani tarihte yaşanılan herşeyi dinleştirmek de pek makul gelmiyor. Herşey dini olarak yaşanılmamış. Herşeyde olumlu cereyan etmemiş.

Hatta dinin kaçta kaçını yaşamışlar diye de sormak gerekir. Hatta İslam tarihi birtür “Vahiyden Kültüre Geçiş” dönemidir, desek daha isabetli.

Bu terkip bir olanı değil tarih inşa etmeyi yada yapmayı göstermektedir. Her tanım tabiatı gereği bir oluştan öte yapıştır. Fayda odaklıysa da gerçeklik yönü ihmal edilmiştir.

Yani bu terkibden asıl neyin kastedildiği belli değildir. Yok belli ise yani hali hazır miras ise bu defa da bu mirasın eleşririlecek çok yönü vardır. (Devamı gelecek sefere)

1-Vatandaş, Celaleddin, Vahiyden Kültüre, S.12

2- Prof.Mehmet Azimli, https://www.youtube.com/watch?v=QXV0ODRUW28

Selahaddin Nasranlı / Habernas