Kendine yapılanı cezalandır, başkasına yapılanı affet / Nurullah Yılmaz

Üçüncü dünya ülkeleri denilen devletlerde dahi şu an mahkûmlara yönelik iyileştirmeler yapılıyorken, olası bir infaz yasasında yapılacak bir ayrımcılık hoş karşılanmayacaktır.

Kendine yapılanı cezalandır, başkasına yapılanı affet / Nurullah Yılmaz

Kendine yapılanı cezalandır, başkasına yapılanı ise affet... Yeni çıkacak infaz yasası tam olarak bu anlama geliyor.

Oysa tam tersi olmalıydı; “Devlete karşı yapılanları affediyoruz, ama vatandaşa yapılanları affetme yetkimiz olmamasına rağmen ayrım olmasın diye diğerlerini de affediyoruz.”

Veya cezalarını indiriyoruz... (Adı her ne ise artık)

Bu sahneler bir daha yaşanmasın diye başa gelenler, gelinen noktada sistemin şikayet edilen tutumlarının aynısını tekrarlıyorlar.

Yazık.

Normal bir devlet idarecisi/idarecileri için dahi hoş olmayacak bir tavır iken dini referans alan veya inanan biri/birileri için çok daha tuhaf bir durum.

Oysa biz şöyle öğrenmiştik; “Şahsına -devlete- yapılanı affet, görmezden gel...”

Erdem budur, diye okumuştuk.

Hem, kim hangi hakla başkasına yapılanı affetme yetkisini kendinde görebilir. İster şahıs olsun, ister devlet... Ama başkasına yapılanı affettikleri gibi devlete yapılanı da (veya yapıldığı iddia edileni) affetmiyorlar.

Kaldı ki, daha önce defalarca “eğer bir suç, devlete karşı işleniyorsa devletin bunu af yetkisi olabilir. Fakat şahıslara karşı işleniyorsa, bunun af yetkisi devlette değildir. Ancak bunu affedebilecek merci, o şahısların, mazlum, mağdur insanların ta kendisidir. Biz o yetkiyi devlet olarak kendimize alamayız. Düşünün ki bir ailede, bir kişinin eşi, kardeşi öldürülmüş, devlet olarak biz bunu affedebilir miyiz? O yetki ancak o ailenin kendine aittir. Bunun dışında parasal suçlar, hırsızlık, şu, bu... Aynı şekilde edebilir miyiz?” beyanını dile getirenler için bugün gelinen bu nokta çok daha vahim...

Hükümet/ AK Parti, merkeze yerleştikçe sistemi dönüştürme ya da en azından sistemin eksiklerini törpüleme yerine kendisini dönüştürdü. Sistemin şikâyet edilen eksiklerini devam ettirmeye başladı, kimi noktalarda.

Bu gidişat yanlış. Bu infaz yasası baştan sonra yanlışlarla dolu ve adalet duygusundan uzak.

Efendim, FETÖ ve PKK yararlanacakmış! Devlet zaten şu an bunlarla mücadele ediyor. Mücadeleyi geriletir.

Etsin...Bir masum için 100 suçlu affetmeye değmez mi? (Tabii suçlu iseler)

Hem bu işin kolayı var.  Bunun, “ikinci bir şans”, ve “son bir ikaz...” olduğunun mesajını açık ve net verilir. Yine olmadı. Çok zor bir şey değil, bugünün imkanları, teknolojisi ile...

Öyle veya böyle sistemin kendisini resetlemesi lazım. Bu günler iyi bir fırsat. Hazır, Korona ile şartlar oluşmuşken bu fırsatı kaçırmamak gerek. En azından kimsenin mağduriyet dile getirme imkânı kalmaz. Yeni anayasa fırsatı, şimdilik, kaçırıldı. Bari bu konuda dikkatli olunsa...

Kaldı ki devletin amacı vatandaşı ve suç işleyeni cezalandırmak değil, tekrar topluma kazandırmak olmalı. İnsanlar cezalandırılarak ancak daha fazla militan yapılır.  Oysa sahip çıkılırsa, rehabilite edilmeye çalışılırsa kurtarılma imkânı daha da artabilir.

Üstelik kısmi boşaltmalar ve sadece cezaevlerinin doluluk oranlarını düşürmek için yapılanlar, devletin yükünü daha da ağır hale getiriyor. Mahkemeler tıkanmış.

Ne olur yani, herkesin istifade edebileceği adil ve geniş kapsamlı bir çözüm bulunsa. Kimse de itiraz etmez. “Kamuoyu ne der?” baskısı da olmaz. İstenilirse zaten hiçbir zaman öyle kamuoyu baskısı da oluşmuyor. “Bebek katili” diye hitap edilenlerin nasıl da bir anda “filozof” veya “Kürt halkının temsilcisi!” oluverdiğine de şahit olduk. Kimse de bir şey demedi.

Kaldı ki “devlete karşı yapılmış suç diyorsak, yanlış anlaşılmasın ortada öyle pek suç ta yok birçok davada...” Sistemin bilindik refleksleri, çoğu kez. Zira Türkiye’de terör suçu kapsamı geniş ve konjonktüreldir. İstenildiği an istenilen tarafa çekilebiliyor.

Yapılacak olumlu ve adil bir girişim belki de mevcut gerilim ve kutuplaşmanın önünü alabilir. Üçüncü dünya ülkeleri denilen ülkelerde dahi şu an mahkûmlara iyileştirmeler yapılıyorken, olası bir infaz yasasında yapılacak bir ayrımcılık hoş karşılanmayacaktır.

Üstelik, yüzbinlerce aile ve akrabaları olan insanlar bu iyi niyeti muhakkak görecektir.  Yapılan iyilikleri ve hayırlı davranışları insanlar unutmazlar, çok az sayıdaki nankörler dışında.

Selahaddin Eyyubi’nin batılılar nezdinde dahi bu kadar sevilmesinin veya saygı duyulmasının nedeni sadece Kudüs fatihi olduğu için ve iyi bir komutan olduğu için değildir. Öyle olsa batılı, Hristiyan biri niçin onu yüceltsin ki. Dünya sayısız fatih ve komutanlarla dolu...Sevilmesinin ve saygı görmesinin en büyük nedeni, düşmanına karşı dahi gösterdiği merhamettir. Daha öncesinde yaşanılan travmaların izleri hafızalarda silinmediği halde.

Doğrulara “evet”, ancak yanlışlara ve eksikliklere de “hayır” demek zorundayız.

Adil olmak bunu getirir.

Nurullah Yılmaz / Habernas