Avrupa’nın ortak husumetler tarihi ve biz / Selahaddin Nasranlı

Müslümanlar da (mezhep, kan, ırk ve politikada) kardeşlerine hakikat tekelciliği yapıp, doğrularını kamyon gibi dayatmayı ve balyoz gibi vurmayı terk etmeliler.

Avrupa’nın ortak husumetler tarihi ve biz / Selahaddin Nasranlı

Avrupalılar, ortak bir geçmişten daha fazla şeyi; üstesinden gelinecek “ortak bir husumetler tarihi”ni de paylaşıyorlar. (1)  Batılıların da okyanus kadar düşmanlıkları ve sorunları vardır:

-Avrupa, Hristiyan oluncaya kadar Pagan Müşriklerle kimi zaman kanlı olan bir binyıl süre harcadı.

-Aynı Avrupa, akıl, bilim ve dinsiz olabilme hakkı adına, kan ve fikir savaşı ile 200 yıl tepeledi. Şimdiki haline savruldu.

-Ana akım dini gelenek olan Katoliklik, sapkın dediği mezhep ve dinlere karşı Avrupa içinde bin yıl boyunca kimi zaman kanlı bir mücadele yürüttü. En son yüzyıl boyunca Protestanlarla savaştı.

-Batılı yobazlık, Haçlı Seferleri düzenledi. Her Haçlı Seferi öncesi Yahudi katliamı yaptı.

-Egemenlik için 116 yıl boyunca İngiltere ve Fransa harplere tutuştu.

-En son mal kavgası ve “Pasta Bölüşüm Savaşları” yani İki Cihan Harbi oldu.

-En çok ezilen sınıf yani kadınlar ve hakları için sonu; “1960 Cinsel devrim”le biten mücadeleler ve neticesi pek çirkin ahlaki krizler edepsizlikler yaşandı (yaşanmakta).

-Almanya ancak 1870’de 300 devletli feodalizmini birliğe çevirebildi. Dile kolay şimdiki tüm dünya devletlerinin sayısından daha çok devletçik vardı Almanya’da.

-Belçika hali hazır ikiye bölünmek üzere, Bask, Katalon, Era vb sorunlar...

Yani listeyi uzatmak mümkün.

Bu kadar sorunu kesin hal ettiler mi?

Hayır.

Ne oldu?

Halıhazır Avrupa; dinde, fikirde, namus ve ahlakta ve bilimum şeyde aynı fikirde olmamak konusunda anlaşmışlardır. Yani anlaşamamak üzerine, anlaşmışlardır. İki olumsuzun çarpımı olumlu –artı- olmak bahsinden bakılırsa bu noktada bir mutabakat vardır.

Haliyle; oturup konuşabilmekte, kavgasız tartışabilmekte ve gerekirse ortak ittifak edebilmekteler. Günümüzde modern bir Avrupa kimliği üretme girişimi bunu başarmıştır. Yani tavırlarıyla olumsuzluğun ve batılın içinde güç ve ittifak oluşturmuşlardır. “Zorlamamak” üzerine ittifak.

Yani krizi avantaja çevirmişlerdir.

Öte taraftan Müslümanlar ise mezhepte, fikirde, politikada ve bilmum şeyde kardeşlerinden kendileri gibi olmayı dayatmakla, tarihsel hadiselerini imani ve akidevi kılmakla düzensizliğe ve kaosa girerler. Dolayısıyla bir araya gelmeleri dahi kaosa ve tartışmaya hizmet etmektedir. Oturamazlar, konuşamazlar, kardeş olsalarda ancak Yusuf’un kardeşleri gibi olurlar.

Yada dış tehlike anında, belki geçici olarak, aralarındaki meseleleri unuturlar. Hatırladıklarında yeniden devam.

Biz burada neye gelmek istiyoruz? Derdimiz ne?

Derdimiz şu ki ayrılık ve tefrika krizini avantaja ve çevirebilme yolu açık ve önümüzde. Batılılar herhangi birşeyde kesin anlaşmış değiller aslında. “Anlaşmamada anlaşmışlar.” Onların bizden daha fazla sorunları var. Onlar tek ve birlik olmak adına, yüzlerce yıl harcadılar. Savaştılar. Yine de olmadı.

Müslümanlar da (mezhep, kan, ırk ve politikada) kardeşlerine hakikat tekelciliği yapıp, doğrularını kamyon gibi dayatmayı ve balyoz gibi vurmayı terk etmeliler. Belki en fazla herkes güzel bir sözle “benim fikrim ve delilim şu, seninde bu, anlaşamamakta anlaşalım” deyip, her an diyaloga hazır bir konumda ayrılabilmeliler, selam verecek yüzleri ve oturacak takatleri olsun.

Yok mesele “Tanrı kadar haklıyım ve Peygamber kadar da doğruyum mesleki kibri” ise bir tür Sünnetullah olan tarih, kibirden nefret eder. (2) Kibirlilerin enkazları ve sonlarının zilleti hakkında milyon vaka sunmaktan geri kalmaz.

1-Pagden, Anthony, Avrupa Fikri, S.33
2-Tilly, Charles, Avrupa’da Devrimler 1492-1992, S.17

Selahattin Nasranlı / Habernas