İnsanın değeri derdiyle ölçülür / Mücahit Haksever

Bütün hedefi ve maksadı dünya olarak sabahlayan kimsenin Allah’ın nezdinde bir değeri yoktur. Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen de onlardan değildir.

İnsanın değeri derdiyle ölçülür / Mücahit Haksever

İnsanı hayvandan ayıran temel farklardan biri de derdidir. Hayvanın midesini ve şehvetini doyurmaktan başka bir derdi yoktur. Hayvanın geçmişe ait bir acısı, sızısı ve geleceğe dair bir derdi ve kederi oktur. Hayvanlar anlık hazlarla mutlu olurlar. İnsan ise tam aksine, geçmişe ait elemleri ve geleceğe dair dert, endişe ve beklentileri vardır.

İnsanın geleceğe dair dert ve endişeleri genel anlamda dünyevidir. Allah’a inanan mümin insanın dert ve endişesi de farklıdır. Müslüman insanın dert ve endişesinin ne olması gerektiği ile ilgili İslam’ın çizdiği bir çerçeve vardır. Bu çizilen çerçeveye göre ilk sırayı Allah’ın davası ve Müslümanlar almaktadır.“Bütün hedefi ve maksadı dünya olarak sabahlayan kimsenin Allah’ın nezdinde bir değeri yoktur. Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen de onlardan değildir.”   

Bundan dolayı, sahabeyi kiramın Peygamber Efendimiz (sav)’e sordukları soruların ana mihverini “Hangi ameli işlersek Rabbimiz bizden razı olur” sorusu oluşturuyordu. Buna karşın, geçmiş ümmetlerin Peygamberlerinden istekleri ise genel anlamda dünyevi idi. Nitekim Musa (as)’ın kavminin Kura’an’da geçen isteklerine baktığımızda bunu görebilmek mümkündür. Bu istekleri karşılanmasına rağmen, isteklerinin sonu gelmez. Allah’ın onlara sunduğu bunca nimete rağmen doymak bilmeyen nefisleri, bıldırcın eti gibi, leziz bir taamın yerine, onlardan soğan, sarımsak istiyordu. Bu istekleri kendilerine dert edinmeleri, onların nasıl değersiz kavim olduklarının da göstergesidir. Buna karşın, sahabeyi kiramı değerli yapan da onların derdiydi. Bir insanın kıymeti derdiyle ölçülür.

İnsanların sahip oldukları güç, makam, mevki ve sermaye de, insanın neyi dert edinmesi gerektiği konusunda önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle günümüzde maddi olanakların iyileşmesiyle öncelikleri ve dertleri de değişti.Kapitalist sistemin bir çarkı durumuna gelmiş insanların bu yapılarına şaşırmamak gerekir. Çünkü insanların bu değişimini engelleyebilecek bir savunma mekanizmaları yoktur. Tıpkı mıknatısın çekim alanına giren demirler gibidirler. Ne kadar çabalasalar kendilerini dünya metaanın cazibesinin çekiminden kurtaramıyorlar.

Bizi hayrete düşüren konu ise, dünün mücahitlerinin bugünün müteahhitlerine dönüşmüş olmasıdır. Diyeceksiniz ki, ne var bunda. Bir insanın helal yoldan rızık kazanmasının bir günahı var mı? Doğrudur hiçbir günahı yoktur. Ama sorun, yıllarca bu sistemi eleştirenlerin bugün bu sistemin bir çarkı haline dönüşmeleridir. Eğer bu yapılacak idiyse, bu kadar yorulmaya ne gerek vardı. Savaşın en çetin bir anında namaz kılan imam Ali’ye bir asker gelmiş. İmam her zaman kıldığı namazı kılıyormuş. Selam verdikten sonra, asker, imama sormuş; “Ey imam, savaşın bu en zorlu anında bu namazı kılmanın sırası mıydı?  İmam ona şu tarihi cevabı vermiş;“Biz bu savaşı bu namazı kılmak için yapıyoruz. Eğer bu namazı kılmayacaksak bu savaşı neden veriyoruz.”

Madem bu yapılacak idiyse, o kadar bedel ödenmesine ne gerek vardı. O kadar şehide, gaziye, mahpusa, muhacire ne gerek vardı. Zaten çoğumuz bunlara sahiptik. Bu zulüm çarkı onu yapanlarla yerle yeksan olsun diye bu kadar uğraş ve çaba sarfedildi. Bir fidan gibi, bizleri kanlarıyla sulayıp bugünkü ağaç olmamızı sağlayanlar, bir amaç uğruna bunu yaptılar. Ruhları şad olsun, mekanları cennet olsun. Şu an ağacın meyveye durduğu bir vakitte, ağacın köküne balta vurulmasının, acısı tarif edilemez. Onca emek ve çabaya yazık oldu.

Artık bizlerin meclisleri de yukarıda yerdiğimiz, önceki kavimlerin meclislerine dönmüş vaziyettedir. Dünyalıklardan başka bir şey konuşulmaz oldu bizlerin sohbetlerinde. Sahabeyi kiramın soru sormalarının yanı sıra bir diğer iyi hasleti olan hayırda yarışma adeti bizlerin arasında ise dünyalıkları arttırma yaşarışına dönüşmüş vaziyette...

Bu dünya hayatının sufli geçici metaları bizleri bu kutlu davaya hizmetten alıkoymamalıdır. Çünkü bizi biz yapan, bize şeref payesi kazandıran şey bu davadır. Biz bu davayla kıymetliyiz. Yüzdeki sakal gibi, bu dava yüzünde olduğumuz müddetçe, her zaman okşanır temiz kalırız. Ama ne zamanki o yüzün sınırlarını terk ettik o yüzden uzak kaldık işte o zaman değersizleşiriz.

Naçizane, her zaman şu duayı yapıyorum. Diyorum ki;“Ya Rabbi kardeşlerimizin işini o kadar iyi yap ki, o kadar iyi kazansınlar ki, çalışmaya ihtiyaçları kalmasın. Yerlerine bir işçi çalışabilsin ki, onlar da vakitlerini davalarına ayırabilsinler. Sanki duamız ters tepti, kardeşlerimize cenabı Allah bir işçi verdi. Ama şimdi de duyuyorum ki, işçileriyle beraber çalışıyorlar.

Rabbim cümlemize şuur ve basiret nasip etsin inşallah.

Bir dahaki yazımızda buluşuncaya dek, Allah’a emanet olun, dualarınızı bekliyorum.

Mücahit Haksever / Habernas.com