Bir bayram arafesinde zindana mektup / Mücahid Haksever

Her bayram gönderdiğim mektupta inşallah bir dahaki bayram beraber, dışarıda özgürce bir bayramda buluşmak temennisiyle, satırlarıma son veriyordum. Yine bir bayram geldi çattı.

Bir bayram arafesinde zindana mektup / Mücahid Haksever

Çok değerli ağabeyim, muhterem kardeşim ve aziz dostum Yusuf ve Yusufi Ağabeylerim,

Satırlarıma başlarken, sizi selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyor, o günaha bakmayan, geceleri Allah korkusundan yaş akıtan, gündüzleri de O’nun kelamını kıraatle geçiren o gözlerinizden teker teker öpüyor, muhabbetle kucaklıyorum.

Her bayram gönderdiğim mektupta inşallah bir dahaki bayram beraber, dışarıda özgürce bir bayramda buluşmak temennisiyle, satırlarıma son veriyordum. Yine bir bayram geldi çattı. Sen yine demir kapılar arkasında, ben yine uzak diyarlarda. Seni maddi duvarların kalınlığı, beni manevi duvarların kalınlığı sıkıyor. Sen bedenen tutsak, ben ruhen tutsağım. İkimizde tutsak, ikimiz de hapis, ikimizde sürgünüz. Sen memleketin şehir şehir hapishanelerini dolaşıyorsun, ben, ülke ülke dolaşıyorum. İkimizde gurbetiz, ikimizde sevenlerimizden, sevdiklerimizden uzağız. Ben de sen de ne kadar özledik bir bayram sabahında annelerimizin, babalarımızın elini öpmeyi. Ne çok özledik bir bayram sabahı Gré Savaro mezarlığında kardeşlerimizle bayramlaşmayı… Bayram sabahı çocukların ellerinde torbalarla, sonu gelmeyen şeker toplayan çocuk gruplarının yüzündeki tebessümü… Ve en çok seni özledim… Yani can dostumu, dert ortağımı, kara gün dostumu… Sen yanımdayken sanki sırtımı bir dağa yaslamışım. Korkutmuyordu beni küfrün tüm tehditleri… Biliyordum ki bir tehlike gelse başıma sen nefes alıyorsan korkmama gerek yoktu. Sen gittin sırtımdaki dağ çöktü. Sen gittin Ebu Talib’in vefatı gibi, Hatice’nin vefatı gibi, kimsesiz kaldım. Neredesin ey dost? Sen o soğuk, karanlık mahzenlerde duracak adam mıydın. Oysa ben sana dünyadaki hiçbir sarayı layık görmüyordum. Seni ancak cennet sarayları misafir edebilir diyordum. Çünkü sende cennet ehlinin ahlakı vardı. Her şeyde Allah’ın rızasını gözetiyordun. Sen Rabbini çok seviyordun. Ve bunu her halinle gösteriyordun. Hani bir gün bana, Rabbim beni çok seviyor demiştin. Nedenini sorduğumda ise içimi parçalayan, kendimden utmama sebep olan şu cevabı vermiştin. Çünkü Rabbim beni burada koruma altına almış. Çok uzun yıllar burada kalacağımı biliyorum. Ama rabbimin beni burada günahlardan koruyup beni kendisine ibadet etmek için burada tutmasını düşündükçe seviniyorum. İçim içime sığmıyor. Ve sürekli rabbime hamd ediyorum. Onun için dünya saraylarını sana layık görmüyordum. Sana ancak cennet sarayları yakışır diyordum.

Yusuf’um, aziz dostum, kardeşim, dert ortağım, sırdaşım. Bilmem dünya gözüyle bir daha görebilecek miyim seni. Vasiyetimi yaptım cenazemi burada gömmesinler diye, dünya gözüyle görmesen dahi mezarıma geldiğinde seni görebileceğim. Sana cevap vermezsem de sen benimle konuş. Eski günlerimizden bahset. Camide ders verdiğimiz günleri. Birbirimizin elbiselerini giydiğimiz, cebimizdeki en son parayı paylaştığımız günleri. Bir sabah zeytin dışında kahvaltıda yiyecek yemeğimizin olmadığı günleri. Sabaha kadar soğuktan titrediğimiz ama içimizdeki İslam kardeşliği sıcaklığının bizi ısıttığı o günleri. Anlat ki mezarımda sana olan özlemim dinsin. Sana manen sarılayım, gözlerinden öpeyim muhabbetle kucaklayayım.

Sana çok şey yazmak isterdim. Ama şu an bunu yapabilecek hal ve takat kalmadı bende. Her bayram yaptığım temenniyi yine yapıyorum. İnşallah bir dahaki bayramda Batman’da buluşuruz.

Satırlarıma son verirken seni ve tüm Yusufi ağabeylerimi Allah’a emanet ediyor, muhabbetle kucaklıyorum. Bu günahkarı da dualarınızda unutmamanız dilek ve temennisiyle… Aziz dostum ve kardeşim.

Mücahid Haksever / Habernas