Batılıların demokrasiye ihaneti ve Muhammed Mursî / Selahaddin Nasranlı

Mesele Muhammed Mursîleri diktatörlere yedirerek demokrasiye ihanet etmeleridir. Ve kendi değerlerine ihanet meselesidir.

Batılıların demokrasiye ihaneti ve Muhammed Mursî / Selahaddin Nasranlı

Mısır’ın halk tarafından seçilen ilk başkanı Muhammed Mursi’nin şehadetine dolaylı bir mesleki katkı yapmak istiyoruz. O da “halk seçimi” ve halkın kendi kaderini tayin hakkı karşısında takınılan hain fikir savrulması.

Yani, Batılıların demokrasiye ihaneti.

Bir de Yunanlıların demokrasiyi buldukları yalanı.

Batının eskiden beri bulunanı yeniden bulmak, yada atasına-babasına buldurmak, görüleni tekrar görüp de herkesi aptal yerine koymak, hatta tüm insanlığa da inandırmak gibi ilginç bir kabiliyeti, bizim de derin bir gafletimiz vardır. Esasen tüm egosit, düzenbaz zekilerin hatta “mitomanilerin (yalan söyleme hastalarının)” alışılmış huyudur. Buna eskiler “cerbeze” derlerdi. Nitekim şu örnekler “Batı cerbezeciliği”nin en çok bilinen örnekleridir:

- “Avrupalılar (Kristof Colomb) 1492 yılında Amerika kıtasını keşfettiler.” Buna karşın biliyoruz ki Amerika kıtası bulunmuştu ki insanlar en az 10 bin yıldır orada yaşıyordu. Yoksa bunlar insan değiller miydi? Üstelik nice toplumlar (Fenikeliler, Araplar, Vikingler...) zaten önceden gidip gelmişlerdi.

- “Bartelemeo Diaz 1487 yılında Ümit Burnu’nu keşfetti” diye yazılır. Oysa çağlardır tüccarlar buradan gidip geliyordu.

- “Del Cano Ümit Burnu’nu dolaşarak 1522 tarihinde İspanya’ya dönmüştür. Böylece dünyanın yuvarlak olması kanıtlandı”, denilir. Halbuki gece gördüğümüz gezegen ve yıldızlar hep yuvarlaktı. Ve bütün insanlar hergün alenen bunu görüyorlardı. Yine sahildeki her insan, geminin ilk önce tepe sancağını görüyordu. Yani yuvarlak oluşu zaten ispatlıydı. Bazı Eskiçağ alimleri de bunu söylemişlerdi.

***

Asıl konumuz olan siyasete bakarsak; bu noktada demokrasi, özgürlük ve hukukun egemenliği Yunan’ın benzersizliği olarak dünyaya kabul ettirilmiştir. Burada demokrasiden kasıt; toplumların kendi liderlerini seçmeleri ve bu yolla kendilerini yönetmeleridir.

Her nerede yazarsanız yazın yada okuyun, hep şunu görürsünüz: “Demokrasiyi Yunan şehir devletleri bulmuşlardır.”

Birine; “Demokrasiyi Yunanlılar bulmadı” derseniz. Sizi -şöyle bir burun kıvırarak- muhakkak ki etraftaki garip palavracılardan bilecektir.

Siyaset Yunan’a mal edilmiştir. Böyle olunca diğer toplumların payına –mesela Asya’ya- “despotizm, barbarlık ve kölelik” düşmüştür. (1) Buna göre demokrasiyi Yunan keşfetmiştir. Gerçekte sadece “Demokrasi” adını buldular, yoksa uygulamasını değil.

Halbuki özellikle küçük ölçekli toplumlarda da görülen “halk yönetimi” yani “demokrasi” ve “bireysel özgürlük” (Yunan’da sanki “tiranlık” yokmuş gibi, tiranlığı bazen arsitokratlara karşı halkın desteklediğini de bilmezcesine) Yunan’a mal edilmiştir. Oysa bir Sami uygarlığı olan Kartaca’da (MÖ 814-MÖ 146), heryıl halk lider seçerdi. Burada kişisel iktidar ayıplanır, kişisel hak ve kanunlar tanınırdı. Bir Yunanlı olan Aristo dahi Kartaca demokrasisini yüceltirdi. Sadece burası değil, İskoçlar ve Arnavutlar devlet pençesiz kendini yönetiyordu. Araplarda “kabile demokrasisi” vardı. Kureyş, kendi iç seçimi ile babadan oğla saltanat olmaksızın liderlerini seçerdi. Afrikada da temsili demokrasi vardı. Okuryazarlık yokken dahi Afrikadaki Dohomey Krallığı bir kap içine taş atarak oy kullanmaktaydı. Eski Hindistan'da bazı bölgelerde uygulanan sistemler de temsilî demokrasiydi. Sami kenti olan Sur, demokrasi ile yönetiliyordu. Hem de yıllık oylama ile. Ve daha birçok toplumda.

Bu anlayışta özellikle “devletler” yada “devletli toplumlar” operasyon yapmış, “devletsiz toplumlar” es geçilmiştir. Onların cumhuri faaliyetleri küçümsenmiştir.

Hassaten bunlar, Müslüman Arapların ataları olan Samiler olunca iş daha bir kinlenir. Batılıların kendi ataları olan Hint Avrupalı değildiler çünkü.

Halbuki en yüceltilen Yunan Demokrasisi en iyi halinde bile; sadece erkek egemendi. Köle, çocuk, kadın bunun dışındaydı. Halkın çoğu zaten köleydi. Üstelik kesintiliydi bir demokrasiydi.

Gelmek istediğimiz nokta şu; “halk yönetimi” denilen “Demokrasi”, bir Yunan icadı değil, tüm insanlık icadıdır. Ve tüm dünyada; değişen ton ve zamanlarda zaten vardır. Tersine bakarsak Asya’nın nasıl demokratları varsa, Yunan’ın da tiranları vardı. İnsanlık daima otoriterliğe tepki gösterenlere şahit olmuştur. (2) Mısır halkı da aynen bunu yapmıştır.

***

“Demokrasiyi Yunanlıların bulmasında bir sorun mu var? Bulsalar ne olacak ki”, demeye hakkımız var elbette. Ama mesele bu değil. Mesele;

-Yalana meşruluk ve “mitomani” (yalan söyleme hastalığı),

-Batılı beyaz adamın atasının da tıpkı torunları gibi mahir ve üstün olduğu algısı,

-Batı tarihinin kesintisiz bir evrimsel kadere ve kemaliyete yol aldığı,

-kitaplardaki ve ilimlerdeki “beyaz adam” hakimiyeti,

-İbrahimî kökene yani tevhide karşı, pagan şirk ataları yüceltme,

-bir “demokrasi itikadı ve dini” oluşturup insanlığın daha mükemmel bir idare şeklinin önünü tıkamak,

-ve ila nihaye, başka toplumların payına düşen reaya yani “sürü” olmak, kendini idare edememek meselesidir.

Mesele Muhammed Mursîleri diktatörlere yedirerek demokrasiye ihanet etmeleridir. Ve kendi değerlerine ihanet meselesidir. Vesselam

1-Bknz. Jack Goody, Tarih Hırsızlığı,

2-Bknz. Jack Goody, Tarih Hırsızlığı, S.303

Selahaddin Nasranlı / Habernas