'Yeni düzenlemeyle insanların fişlenmesinin önü açıldı'

Dernekler kanununda yapılan değişikliğe tepki gösteren HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, “Sivil toplum kuruluşlarının etrafında örgütlenen insanların fişlenmesinin önü açıldı.” dedi.

'Yeni düzenlemeyle insanların fişlenmesinin önü açıldı'

HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı haftalık gündem değerlendirmesinde; dernekler kanununda yapılan değişiklikler, işgal rejiminin ilhak planı ve Gazze ablukası ile ülkelerin tarımsal politikalarının kriz şartlarına göre güncellenmesi gerektiğine dair görüşlerini bildirdi.

5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 23. maddesinde yapılan değişikliğin, sivil toplum kuruluşlarının etrafında örgütlenen insanların fişlenmesinin önünü açtığına dikkat çeken Sağlam, idarenin sivil toplum üzerindeki bu baskısının evrensel hukukun ilkelerine aykırı olduğunu söyledi.

Dernekler Kanunu’nda yapılan değişiklikler

Dernekler kanununda yapılan değişikliklere değinen Sağlam, “Siyasi parti, dernek, vakıf, sendika gibi tüzel kişilikler, örgütlenme özgürlüğü içerisinde evrensel hukukun ayrıcalık tanıdığı, siyasi otoriteye sorumluluğunu hatırlatan, toplumsal düşüncenin sözcülüğünü yapan ve otoriteyi sivil olarak denetleme felsefesi üzerine kurulu sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu nedenle kuruluşları izne değil, bildirime tabidir. Sivil toplum, idareyi şeffaf olmaya zorlar, görev ve sorumluluklarını hatırlatır. Geçtiğimiz günlerde 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 23. maddesinde değişiklik öngören teklif, alelacele meclisten geçirilerek yasalaştırıldı.  Böylece sivil toplum kuruluşlarının etrafında örgütlenen insanların fişlenmesinin önü açıldı. Anayasa’nın tanıdığı örgütlenme özgürlüğü sıkı bir denetim altına alınarak dernek yönetimi, dernek kurulları ve üyelerinin her türlü takibatı yasalaştırıldı.” dedi.

“İdare, sivil toplumun daha güçlü bir şekilde çalışabilmesinin önünü açmalıdır”

Yapılan değişikliğin özel hayatın gizliliği gibi temel haklara ayrı olduğunu vurgulayan Sağlam, “Söz konusu uygulama sivil toplum anlayışı üzerinde korku psikolojisi oluşturacak ve sivil halkın devlet otoritesine karşı gücünü azaltacaktır. İdarenin sivil toplum üzerindeki bu baskısı gerek evrensel hukukun gerek anayasanın örgütlenme özgürlüğü, kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliği gibi temel ilkelerine aykırıdır. İdare, sivil toplumu bir zenginlik olarak görmeli, bu anlamda çalışmalarını kısıtlamak ve kontrol altına almak yerine sivil toplumun imkanlarını artırarak daha özgür ve daha güçlü bir şekilde çalışabilmesinin önünü açmalıdır.” ifadelerini kullandı.

İşgal rejiminin ilhak planı ve Gazze ablukası

İşgal rejiminin ilhak planlarına karşı İslam ülkelerinin bir araya gelerek buna engel olması gerektiğine dikkat çeken Sağlam, “İslam ülkelerinin ihanet planına karşı tepkisizliğinden faydalanan siyonist rejim, işgallerini genişletme adımlarını hızlandırdı. Ölü Deniz’in kuzeyi, el-Halil kentinin kuzey batısındaki çöl bölgesi ve Ürdün Vadisi’nin ilhakı ile birlikte işgalcileri öldürmekle suçlanan Filistinlilerin idamını öngören iki sözde yasa tasarısı işgal meclisine sunuldu. 55 bin Filistinlinin yüzde 5’lik bir alana sıkıştırıldığı Ürdün Vadisi’nde 12 bin 700 siyonist işgalci yüzde 95’lik bir alanı işgal ederken, Filistinlilere ait suyun da yüzde 94’ü işgalci siyonistler tarafından çalınmaktadır. Aynı zamanda bölgede uluslararası hukuka da aykırı olarak işgal planı doğrultusunda yeni yerleşim birimleri ve konutlar inşa edilmektedir. İhanet planı çerçevesinde atılan adımlara karşı ivedilikle harekete geçmesi gereken İslam ülkeleri birbirleriyle çekişip didişmeye devam etmektedir. İslam ülkeleri aralarındaki mevcut sorunları bir an önce çözmek için diyalog geliştirmeli ve ortak düşmana karşı güçlerini hemen birleştirmelidir. İşgal rejimine karşı ekonomik ve siyasi yaptırımlar devreye girmeli, başlatılan normalleşme adımları derhal sona erdirilmelidir. Siyonist işgal planının masraflarını karşılayanlar bu ihanetlerinden vazgeçmeli, ekonomik kaynaklarını Filistin halkının refahı için kullanmalıdır.” dedi.

“Dünya Sağlık Örgütü, Gazze’ye tıbbi malzeme ve ekonomik destek sağlamalıdır”

Coronavirus tehdidine karşı Gazze’ye uygulanan ablukanın derhal kaldırılması çağrısında bulunan Sağlam, “Sağlık sistemleri gelişmiş ülkeleri dahi ciddi olarak etkileyen Coronavirus salgını 14 yıldır ambargo altında, tıbbi malzemenin çok kısıtlı olduğu, enerji kesintisi ve gıda sıkıntısının yaşandığı Gazze’yi de etkisi altına almıştır. Sadece 40 yoğun bakım ünitesinin bulunduğu bölgedeki kardeşlerimizin hayatı daha ciddi bir risk altındadır. Gerekli tedbirlerin alınamadığı, tıbbi malzemenin kısıtlı olduğu Gazze için vakit kaybetmeden harekete geçilmelidir. Bölgeye yönelik abluka ivedilikle kaldırılmalıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı veya Dünya Sağlık Örgütü desteğiyle tıbbi tesisler inşa edilmeli, tıbbi malzeme ve ekonomik destek sağlanmalıdır.” ifadelerine yer verdi.

Ülkelerin tarımsal politikaları kriz şartlarına göre güncellenmeli

Coronavirus’un tarım üreticisi ve ihracatçısı konumundaki ülkeleri tedbir almaya sevk ettiğine dikkatleri çeken Sağlam, “Virüs salgınının küresel boyutlar arz ettiği ve salgınla beraber başlayan krizin ne zaman atlatılacağına dönük öngörülerin bulunmadığı bu günlerde, tarım üreticisi ve ihracatçısı konumundaki ülkeleri tedbir almaya sevk etmiştir. Bazı ülkeler gıda ürünleri ihracatını askıya alırken, Türkiye’nin de en büyük buğday ithalatçısı olduğu Rusya’nın olası bir krize hazırlık için buğday ihracatını askıya almasının, önümüzdeki süreçte tarım, hayvancılık ve diğer gıda ürünleri alanında küresel bir krizin habercisi olması muhtemeldir.” öngörüsünde bulundu.

“Krizlere hazırlık kapsamında her ülke kendini en kötü senaryoya göre hazırlamaktadır”

Bu süreçte çiftçilere verilen desteğin artırılması gerektiğinin altını çizen Sağlam, “Virüs salgınının, yol açtığı hastalık ve ölümlerin yanında üretim, gıda tedariki ve işsizliği olumsuz etkileyerek devasa bir ekonomik krize neden olabileceği müşahede edilmektedir. Krizlere hazırlık kapsamında her ülke kendini en kötü senaryoya göre hazırlamaktadır. Gıda üretimi ve tedarikinde yaşanabilecek olası bir kriz, üretimde her ülke için kendi kendine yeterli olmayı gerektirecektir. Bu süreçte yaşanabilecek olası bir kriz karşısında ülkenin kendi kendine yetebilmesi adına tarımsal üretimde yürütülen destek ve teşvik politikaları yeniden gözden geçirilmeli, çiftçiye verilen destek artırılmalıdır. Tarımsal üretimi en fazla zorlayan girdi maliyetlerinin azaltılması ve üretilecek ürünlerin hak ettiği karşılığı bulması sağlanmalıdır. Tarım ve hayvancılık gibi daha stratejik hale gelen alanlara yoğunlaşmak, salgın nedeniyle sekteye uğrayan sanayi üretimi ve doğurduğu istihdam boşluğunun kısmen de olsa kapanmasına da yardımcı olacaktır.” şeklinde ifade etti.

İLKHA