Toplum Mühendisliğiyle Mücadele / Muhammed Hadi

Toplum mühendisliğine karşı, toplu ıslahat hareketi başlatmamız gerekmektedir. Her bir birey, kendi üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirdiğinde, köklü bir değişimin dinamiğini yakalamış olacağız. Bunun ilk basamağı, bilinçlenme ve bilinçlendirme mücadelesidir.

Toplum Mühendisliğiyle Mücadele / Muhammed Hadi

Toplum Mühendisliği ve Karşı Mücadele

Geçen haftaki yazımda, toplumsal yozlaşmanın ulaştığı noktayı, bazı örneklerle izah etmeye çalıştım. Tabi ki bu yazdıklarım, buz dağının görünen kısmı. Toplumsal ve bireysel yozlaşma o kadar derinleşti ki, yozlaşmanın dibini gördük, göreceğiz gibi. Bu hal, her ne kadar korkutucu olsa da bir yönüyle içinde diriliş nüvelerini saklamaktadır inşallah. “Gecenin en zifiri karanlık anı, gündüzün aydınlığına en yakın andır.” 

Ve yine:

“Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince, ne bir an ertelenir ne de bir an öne alınır.” (Araf 34)

Kısa zaman önceye kadar, ataerkil toplumlarda daha yaygın görülen çarpıklık ve yozlaşma sorununun çok daha kapsayıcı bir hal aldığını görebilmekteyiz. “Erkeğe helal, kadına haram. O erkektir, o yapınca hovardalık, o kadındır, kadın yapınca namussuzluktur. Erkek içince sağlığa zararlı, kadının içmesi, büyük bir hayasızlıktır” gibi, mukayeseleri çoğaltabiliriz. 

Erkeğin günahlarını hafifletip, normalmiş gibi gören toplum, artık kadın yapınca da normal görüyor. Hatta, pozitif ayrımcılık kandırmacasıyla, kadınların bu konuda  daha cüretkar olmasını telkin ediyor.

Bu yozlaşma sürecinin, toplumsal mühendisliğin bir neticesi olduğu kanaatindeyim. Geldiğimiz nokta, gelişi güzel bir sürecin sonucu olmadığı, bilakis planlı ve programlı bir çalışmanın ürünü olduğu aşikardır.

Toplum mühendisliğine karşı, toplu ıslahat hareketi başlatmamız gerekmektedir. Her bir birey, kendi üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirdiğinde, köklü bir değişimin dinamiğini yakalamış olacağız. Bunun ilk basamağı, bilinçlenme ve bilinçlendirme mücadelesidir. Bu mücadelenin, tabandan mı yoksa tavandan mı yapılması gerektiği sorusu hep sorulmuştur. Balık baştan koktuğu gibi, suyu kokuşmuş balığın, zamanla  kendisi de kokuşmaya başlar. Her halükarda baş konumunda olan idareci, yönetici, patron, ebeveynler ile halk konumunda olan aile bireyleri, personel, memur ve işçi gibi sınıfların hep beraber, dayanışma içerisinde, toplu bir ıslah hareketi hedeflenmesi gerekmektedir. Başın, gövdesiyle beraber ıslah olması şarttır. Ne toplumu ve aileyi ifsat eden bir başa, nede içinden  müfsit bir idareciyi ortaya çıkaran bir topluma rıza göstermemeliyiz.

Yozlaşmanın derinleşmesi ve toplumun her tabakasına sirayet etmesiyle beraber, bundan etkilenme yaş ortalaması on üç ve on dört yaşlara kadar indi, ne yazık ki!

Bilinçlenme ve bilinçlendirme mücadelesini nasıl verebiliriz. Genel olarak bu tür meseleleri bir çok yönüyle ele alabiliriz. Bunlardan bir tanesi de arz ve talep meselesidir. Bize arz edilenlere teveccüh göstermezsek, bu yozlaşma sektörüne karşı en büyük hamleyi başlatmış olacağız. Daha somut örnekler üzerinden gidecek olursak, izlediğimiz televizyon dizilerini ve programlarını daha bilinçli bir şekilde tercih etmeliyiz. Birey kendisinde olan  gücü ve etkiyi fark etmelidir. Siz  bir birey olarak bilinçli ve seçici bir hayat tarzı yaşarsanız, ailenizde  ve çevrenizde de bu etki alanını oluşturmaya gayret ederseniz, inşallah; hızlı dönüşümün fitilini ateşlemiş olacaksınız. Sizin oluşturduğunuz bu etki alanının etkisinde kalan  başka etki alanlarının da oluşacağını varsayarsanız, bu halkalar zinciri, toplumu ve nihayetinde ümmeti oluşturacaktır. Dar ve kısa görüşlü olmak zehirli bir ok gibidir. Her kime isabet eder ise, anı yaşayan, bireysel, kısır, etkisiz, zayıf ve kolay yıkılan bir hedef haline gelir. Tekrar üzerine basarak söylemek isterim ki; evde, televizyon yada telefon başında olan ebeveynler, çocuklarını yönlendirici olmaları gerektiği kadar, bilinçli aile fertleri de ebeveynlerini bu konuda yönlendirici olabilirler. Anne  babamız her zaman doğru tercihlerde bulunmayabilir. Bu konuda doğruluğun yaşı yoktur, doğru olanı tavsiye etmek ve ona tabi olmak ise şarttır. 

“O kullarım ki sözü dinlerler de en güzeline uyarlar. Onlar, öyle kişilerdir ki, Allah onları doğru yola sevk etmiştir ve onlardır aklı başında bulunanların ta kendileri.” (Zümer 18)

Genç kardeşlerimin ve bacılarımız da oynamaya ve eğlenmeye ihtiyaçları vardır. Bu fıtri bir ihtiyaçtır. Bugün ne yazık ki oyun ve eğlence sektörü, ifsat sektörüne dönüştü. Neredeyse her helal olana bir şekilde haram bulaştırıldı. Helal ambalajlı haramlar konusunda çokça dikkatli olmamız gerekmektedir. Biraz önce de dediğim gibi arz ve talep meselesi bu. Avrupa’da on sene önceye kadar helal sertifikalı ürünlerin teminatı çok daha zordu. Müslümanların bu konuda dirayetli ve seçici olmaları, helal gıda piyasasını oluşturdu ve misliyle katlayıp çoğalttı. Bu örnekten de anlaşılıyor ki, oyun ve eğlence mekanlarını çok iyi tanımalı ayırt etmeli ve doğru helal olanına yönelmeliyiz. Ekonomik ve manevi gücü yerinde olanlar da bu tür helal, eğitici ve geliştirici eğlence ortamları oluşturma çabasında olmalılar. Bu, mallarımızla ve canlarımızla yapacağımız (cihadın) mücadelenin ta kendisidir. Hem dünyamıza hem de ahiretimize bir sermaye olur inşallah. Mevcut durum ve imkanlar dahilinde kendimiz ve çevremiz çok dikkatli olalım inşallah. Ta ki, Rabbim bize en güzel imkan ve koşulları nasip etsin.

Önümüzde yaz tatili var ve çoğumuz tatile gidecek. Tatilimiz ateşimiz olmasın. Dinleneyim, deşarj olayım derken, manen çöküşümüzü hızlandırmayalım. Uygunsuz ortam ve mekanlara ne gidelim ne de reklamını yapmada ön ayak olalım. Gidenlere en azından yüzümüzü ekşitelim. Helal ve temiz olanları araştırıp bulalım. Köyümüzün, memleketimizin, anne babamızın ve akrabalarımızın, manen ve bedenen dinlenebileceğimiz en uygun ortamlar olduğunu unutmayalım ve unutturmayalım. Uygunsuz ortamları gündem etme şuursuzluğunu bırakıp uygun, temiz ve helal olanı tebliğ edelim. Sevelim ve sevdirelim inşallah.

Tüm meselelere bu bakış açısıyla yaklaşabilirsek, hızlı bir dönüşüm ve gelişiminin müjdesini şimdiden sizlere verebilirim inşallah.