Şiddetten hileye: Suçta tekâmul -2- / Selahattin Nasranlı

Hile tezgahını ince ince, renk renk dokuyan ve Kürre-i Arz köyünün hali hazır muhtarı olan Batının suçta tekamülü, hakkında bazı tespitler yapmak gerekli.

Şiddetten hileye: Suçta tekâmul -2- / Selahattin Nasranlı

Biz hangi açık kapıları bıraktık da bunca dolap üstümüzde dönmektedir?

Irk, renk, yöre ve doğal farklılıklar derseniz bunlar fıtri ve makul. Dolayısıyla bunları kapatmanın yada tekleştirmenin bizzat kendisi büyük bir vebal ve zülüm. Öbür fay hatları (fikir, siyasal haklar, mezhep, fırka...) ise malumunuz, bilinen hususlar.

Burada fayhatları üzerinde uzmanlık peydahlayan şarkiyat okulunun vatanı Batı üzerine kalem yürütmek daha evla. Şimdilik.

Hile tezgahını ince ince, renk renk dokuyan ve Kürre-i Arz köyünün hali hazır muhtarı olan Batının suçta tekamülü, hakkında bazı tespitler yapmak gerekli. Özellikle de emperyalizmin müdahale türleri; “Suçta tekâmul, şiddetten hileye geçişledir” (1) sözünün ibretli bir yansımasıdır:  

a-Suçun hayvani aşamasında; ilhak, toptan sömürgeleştirme ve köleleştirme: Her devirde bu durum yaşansa da genel, toptan ve hızlı olarak Batıda; 16. Yüzyıl, 19, yüzyıl ve 20.yüzyılda üç asırda yapılanlardır.

Bu aşamada zaten koloni haline getirilmiş olan yerler, demir yumruklarla sevk ve idare edilir. Medeniyet katilidir, sömürenler. Birçok ümran ve kültürü öldürerek obezleşmişlerdir: Cezayir’de Fransızlar toplam 1,5 milyon Müslümanı öldürdü. Dile kolay bir buçuk milyon insan. Yine bu manada Almanlar, Çekleri egemenlikleri altına aldı ve Çekçe’yi yasaklayıp 40 bin aydını da sürdüler. Ama Afrika Kıtası örneği daha önemlidir. 1870’li yıllara kadar henüz üçte birinden fazlası keşfedilmemişti. 25 yıl içinde 7 tane Avrupa devleti arasında bu insanlık pastası paylaşıldı. Hassaten 1869 yılında Süveyş Kanalı emperyal hizmete girmiş ve İngiltere Kanal hisselerini alıp Mısır’a hâkim olmuştur.

İngilizlerden sonra ikinci emperyal güç; Fransızlardı. Ama onlar bir adım öteye geçip sömürgelerini Fransız gibi yaşamaya ve Fransızca konuşmaya zorladılar. Yani tam bir “asimilasyon” politikası güdüldü. Nitekim  “müdahale alanı” oluşturarak bir devleti paylaşma ki bir zamanlar Çin; Rusya, İngiltere ve Fransa arasında çok insafsız bir şekilde, neredeyse yok olacak tarzda paylaşılmış ve zenginlikleri sömürülmüştür. (2) Unutmamalı: “Her büyük servetin altında bir suç yatar.”

Manevi açıdan bakılırsa işler, Bediüzzaman’ın dediği noktadadır: “Şu medenîlerden çoğunun eğer içini dışına çevirirsen, görürsün: Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır; sîreti olur sûret.” (3)

Peki, niçin işgallerden vazgeçildi?

Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand şöyle yanıt vermiş bir zamanlar: “Biz eskiden ülkeleri işgal ile sömürürdük şimdi ise bu yöntem çok pahalı ama biz yine sömürüyoruz. Fakat bu sefer yöntem farklı; Borç vererek ve faize düşürerek bu işi yapıyoruz” demiş. Fazla söze hacet yok.
Esasen doğrudan işgal için de yüksek planlamalar gereklidir. Hayvani aşama demekle, işler tamamen hayvani olacak da değildir. İnsanların hayvanlığı farklıdır.

b-Suçta Tekamül Aşaması: Bu aşamada doğrudan müdahale bazı açılardan riskli olduğu görülmüştür. Çünkü sahadan gelen bilgiler ve dünyadaki yansımalar, hasaplanılanlardan farklıdır. Ne yapılmalıdır? Önce baştan idarecilerden başlamak gerekir.

“Kukla Hükümetler Kurma” (ki günümüz Arap devletlerinin, Afrika devletlerinin tümüne yakını kukla yönetimleridir) yoluyla kendilerinden, kendi dil ve renklerinden birilerine nispi imaj haklar verilir. Adları sözde bağımsız devlet olur, yada hükümet olur. Halklar zafer kazandıklarını sanarak sokaklarda halaya durmuştur. Sonra bu kukla hükümete rol bölüştürülür. Bir diğer aşamaya geçilir.

Geri kalmış ülke, emperyalist devlete kendini kullanma hak ve yetkisi verme: En bilinen örnekle devam edelim: Mesela demiryolu yapması için okullarda ders vermeleri için hileci-emperyal devlet çağrılır. İşgalciler, askeri kıyafetlerini çıkarmışlardır. Daha dün ırzlarına geçtikleri ülke insanlarının arasında dolaşmaktadırlar. Halk, yavaşça bu zanilerine alıştırılır. Düşman dost, zani nişanlı ve kurt da posta bürünmüştür.

“Düşmanın en büyük hilesi, dostluğudur” der Sadi Şirazi.

Ama işler yine de bitmez. Yeni kukla devlet için tehlikeli alanlar ve muhtemel savaş sahaları da hazırdır. Ne olur ne olmaz, belki bu devletler tam bağımsız olmak isteyebilirler.

Ne yapmalı? Sınırlar komşular ile savaşacak şekilde düzenlenmeli, hallklar bölüştürülmeli (Kürtler gibi) ve Mezhep savaşları için de ekstra oyunlar kurulmalıdır.

Öteden beri İmam Ali’nin tarif ettiği üzere, İslam ümmetinin içinde fitne tohumları bu şekillerde ekilmiş, yalan ve aldanışla da sulanmıştır.

Bu arada belirtmekte yarar var: A. Turan’ın haklı tespitiyle Sosyalizm öncesi iki temel ekol Müslümanlara saldırmıştır. Bunlardan İngiliz Ekolü; doğrudan sömürgeleştirme “Emir Kral yetiştirme” ekolüdür. Bu ekol, insanların yaşam ve örfüne karışmadan başlarını eğitip alır, Arap krallarına yaptığı gibi. Diğer bir ekol olan Fransız Ekolü ise Haçsız Hıristiyanlık yapma ekolüdür. Tüm toplumları laik, milliyetçi, sözde eşitlikçi yapma sloganları ile Batılı değerlerin hâkimiyetini ve tüm toplumun kökten değişmesini savunur. Tüm laik sistemler, Türkiye, Cezayir, Tunus ve Lübnan, bu ekol tarafından yönlendirilmiş ve halk; zorla değiştirilmeye çalışılmıştır. (4)

Anlayacağınız, oyunların sonu yoktur. Malum “yalancı baharlar”, “renkli devrimler”, “herşey güzel olacak”lar.

***

Belirtmekte yarar var. Eskilerin en çok haklarını yedikleri ve modeni suçluların da en fazla sömürdükleri değişmez insanlık tabakası:  Kadın.

Frantz Fanon: “Avrupalıların, toplumda kadının statüsünü yükseltme yoluyla Cezayir’i modernleştirme çabaları; gizli bir tür saldırganlıktır.  Avrupalıların peçeyi kaldırma mücadelesi onların ırza geçme isteğine işarettir” der.  Hile aşamasında emperyalizm, sinsice ve hak verir manada davranır.

Esasen kadının ölçüsüzce açılması isteklerinin, tümün de öyle yâda böyle ondan yani vücudundan faydalanma vardır.
***

Son darbe:“Ruhlarda dünyaya nazır derin menfezler açma”: Görünürde emperyalist şiddet yoktur. Hile tespihine son bir iş düşer. Ruh hırsızlığı ile, halkların benlik, şuur ve maneviyatlarını imha. Artık sömürülen halkların hayat emareleri Musalar gelinceye kadar ölüdür. vesselam

1-Meriç, Cemil; Sosyoloji notları ve konferanslar s.89

2-Heyet, Uygarlık tarihi, A.Ü. s.141

3-Sözler, S.653

4-A.Kadir Turan

Selahattin Nasranlı / Habernas