Şehid Rehber Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-21

Bu bölümde Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu'nun İslam davası, cemaatleşme, İslami cemaatler hakkındaki görüşleri ile İslami cemaat ve gruplar arasındaki ilişkilere bakışı anlatılmaktadır.

Şehid Rehber Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-21

İSLAM DAVASI VE CEMAATLEŞME HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

Şehid Rehber, İslam’ın bir yaşam biçimi olduğuna, Allah (cc) tarafından yaşanmak üzere gönderildiğine ve Müslümanların bundan dolayı sorumlu olduklarına inanmaktaydı. İslam’ın yönetime şekil vermesi ve toplumun İslam esaslarına göre idare edilmesi gerektiğine inanmaktaydı.

Dolayısıyla Müslümanların, İslam’ı hem ferdi hem de ailevi hayatlarında yaşamalarıyla birlikte, İslam’ı toplum hayatına da hakim kılmak için İslam davasını omuzlamakla mükellef olduklarını savunmaktaydı. Bu bakımdan, Rasulullah’ın (sav) mücadele hayatını örnek alarak, Müslümanların birleşip örgütlü bir güç haline gelmelerinin de yine İslami bir mükellefiyet olduğuna inanmaktaydı. İslam’ı hakim kılma mücadelesinin bireysel olarak verilemeyeceğini, bireysel güç ve imkanlarla bir yere varılamayacağını, örgütlü ve organize bir güç halinde olan İslam düşmanlarına karşı, ancak Cemaat ve örgütlü güç halinde mücadele edilebileceğini söylüyordu.

Muhterem İ. Bagasi, bu konuda Şehid Rehber’den şunları nakletmektedir: “Müslümanlar Cemaat olmazlarsa ve teşkilatlı bir güç olarak mücadele etmezlerse Cemaatsel mücadelenin nihai hedefi olan İslami bir hükümet hedefine ulaşamazlar. Bu olmayınca izzetlerini ve ağırlıklarını koruyamaz, dünya güçleri arasında olmaları gereken yerde bulunmaları mümkün olmaz. Müslümanlar ne kaybetmişlerse, bunu ihmal ettiklerinden, bu konuda kendilerinden bekleneni hakkıyla yapmadıklarından dolayı olmuştur. Günümüzde Müslümanların ne yapıp edip mutlaka bir araya gelmeleri, örgütlenmeleri, Cemaatleşmeleri ve bu doğrultuda mücadele etmeleri şarttır. Cemaat mensuplarının, kendilerini teşkilatçılık konusunda yetiştirmeleri gerekir. Diğer hareketlerin aksine bizim asker–militan sıkıntımız yoktur. Tüm kardeşlerimiz buna hazırdır. Ama teşkilatçı kardeşlerin yetişmesi kolay olmamaktadır, buna ise her dönemde ihtiyacımız vardır” derdi.

M. S. adlı Cemaat mensubu şöyle söylemektedir: Bir gün elimde bir siyer kitabı vardı ve onun üzerinde konuşurken; “Müslümanların kütüphaneler dolusu eserleri vardır ve bunlar bize miras olarak kalmıştır. Bu konuda bizim sıkıntımız yoktur. Ama teşkilat konusunda maalesef Müslümanlar bugün zayıf kalmışlardır. İşte bizler bunun üzerine yoğun olarak çalışacağız ve inşaallah bu eksikliği kapatmaya çalışacağız” dedi.

İSLAMİ CEMAATLER HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

İslam’ın hakim olmadığı ortam ve şartlarda Müslümanların Cemaat olup İslami faaliyet yürütmeleri gerektiğini belirtirdi. Fikir, düşünce veya yöntemlerde bazı ihtilafları olsa bile dünya küfrüne ve istikbarına karşı eylem birliktelikleri içinde olmalarını arzu ederdi.

Cemaati kurduktan sonra bölgenin bütününü dolaşıp İslami kişilik sahibi herkese, özellikle de medrese okumuş mollalara ve okul okumuş mekteplilere gidip İslam davası için çalışma teklifinde bulunması, irtibat kurup birlikte hareket etmeye onları davet etmesi bunun somut örnekleridir.

Şehid Rehber, Müslüman şahsiyetlere ve yapılara bakıp değerlendirirken, İslam davasını ve İslam davasına hizmeti mihver alır, bu zaviyeden bakar ve değerlendirirdi. İslam davasını yüklenen ve İslam davasına hizmet edenlere muhabbet ve yakınlık duyar, onlarla imkan dahilinde bir arada bulunmayı, uzak bile olsa yapabildiği kadar yardım ve destekte bulunmayı isterdi.

Ancak bu konuda kendine has prensipleri vardı. Öyle her nara atana, yaldızlı laf söyleyene, kuru kalabalık yapana itibar etmiyordu. Akidesini, bakış açısını, amaç ve hedeflerini önemsiyor, bunları değerlendirmede dikkate alıyordu. Bu yüzden; Mealcilik, Akılcılık, Tekfircilik, Mezhepçilik ve Milliyetçilik gibi hususları esas alan, laik ve gayri İslami rejimler ile muhalefet ve mücadele içinde olmayan, hele hele birlikte veya işbirliği içinde bulunan ve tavırlarıyla İslami mücadelede Müslümanlara ayak bağı olanlara itibar etmezdi. Ancak İslam davasına ve Müslümanlara zarar vermedikleri müddetçe de onlara yönelik herhangi bir tavır içine girmezdi. Müslüman olduğunu ve İslami çalışma yürüttüğünü iddia edenlerin söylem ve faaliyetlerinin, İslam ve Müslümanların aleyhinde olmasını kabullenmezdi. İslam davası ve Müslümanlar lehinde bir şey yapmıyor olsalar bile, hiç olmazsa aleyhinde olmaması gerektiğini düşünürdü.

B. V. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Mealcilik, Akılcılık, Tekfircilik, Mezhepsizlik, aşırı sünni veya Şiilik, (özellikle sonradan Şiiliğe geçenlerden) ve aşırı milliyetçilik gibi saplantılar içinde olmayan bütün İslami Cemaat ve hareketleri severdi. Onlara destek olmak isterdi ve onların aleyhinde konuşmaya müsaade etmezdi. Herhangi bir İslami Cemaat aleyhinde konuşulduğunda karşı çıkıyor; “Hiçbir Müslümanı gündeminize alıp aleyhte konuşmayın, çünkü hiçbir Müslüman ve İslami Cemaat bizim rakibimiz değildir. Rakiplerimiz gayri İslami güçler, örgütler ve rejimlerdir. Biz Müslümanlarla değil, İslam düşmanlarıyla mücadele ediyoruz” diyordu. İslam ülkelerinde gayr–ı İslami örgütler güçlenip İslami Cemaatlere alternatif oldukları zaman çok rahatsız olurdu. Daima Müslümanların sahipsizliğinden, zayıflığından ve dağınıklığından bahseder, üzülür ve iç çekerdi. Buna defalarca şahit olmuşuz. İslami Cemaat ve hareketlerin birbirleriyle uğraşmamaları gerekir. Aksine, İslam’dan uzak, hiçbir İslami Cemaat ile bağı olmayan ve cahili hayat sürenler üzerinde çalışmak ve İslam’a kazandırmak gerekir. Üzerinde çalışacağımız bu kesim insan potansiyeli olarak hepimize yeterdir. Yok, eğer Müslümanlar böyle yapmaz da birbirleriyle uğraşırlarsa, rakip gibi hareket edip karşı karşıya gelirlerse, enerjilerini birbirlerine karşı kullanmış olurlar ve neticede zayıf düşerler derdi. “

M. S. adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber’in konuyla ilgili tutumundan şöyle bahsetmektedir: “Şehid Rehber, hiçbir zaman İslami Cemaat ve grupları gündem edip aleyhlerinde konuşmazdı. Arkadaşların da böyle yapmasını söyler, aleyhte konuşmalarına müsaade etmezdi. Vakitlerini bu gibi şeylerle harcamamalarını, kendi işlerine yoğunlaşmalarını söylerdi. “

İ. H. adlı Cemaat mensubu bu konuda şunları söylemektedir: “Şehid Rehber, Müslüman’ım diyen herkese kucak açılmasını, imkânlar ölçüsünde dertlerine ortak olunmasını, İslam düşmanlarından gelecek zararlara karşı Müslüman kardeşine siper olunmasını tavsiye ederdi. Dünya Müslümanlarını takip eder, yüz yüze bulundukları sorunlar kendisini rahatsız ederdi. Bütün Müslümanları, İslam ümmetinin uzuvları olarak görürdü. İslam ümmetinin birlik ve bütünlüğünün tesisi için yapılması gerekenler konusunda kafa yorar, hesap ve planlar yapardı. “

İSLAMİ CEMAAT VE GRUPLAR ARASINDAKİ İLİŞKİLERE BAKIŞI

Şehid Rehber için ideal olanı, Müslümanların aynı çatı altında bir araya gelmeleriydi. Bununla birlikte, İslam’ın hakim olmadığı günümüz şartlarında her tarafta gayretli Müslümanların bir araya gelip bir yapı, bir Cemaat teşkil etmelerinin son derece tabii bir durum olduğunu, bunun neticesinde her yapının kendine has yaklaşım ve hareket tarzı geliştirdiğini, dolayısıyla bazılarının diğer bazılarını bir çok konuda kabul etmediğini, çünkü birbirlerinden uzaklaşıp yabancılaştığını, bu nedenle birleşmelerinin kolay olmadığını, birleşebilme safhasına gelebilmeleri için uzun bir sürece ihtiyaçlarının olduğunu, bunları dikkate almadan birlikte hareket etmeye çalışan bazı grupların birlikteliklerinin çok kısa sürdüğünü söylerdi. Her birinin, ortak paydayı kabul edip kendisini ona göre ayarlamak yerine, sahip olduğu grup anlayışıyla birlikte geldiğini ve bu anlayışla hareket ettiğini, diğerine karşı kendi doğrularını dayatmaya ve kendi hesapları doğrultusunda hareket ettirmeye çalıştığını, bu yüzden de aralarında çabucak anlaşmazlıkların çıktığını ifade ederdi. Onun için bu konuda önyargılı, ciddiyetten uzak, yapay, sadece sözde kalan, şartlı ve hesaplı yaklaşımlardan hiç hoşlanmazdı.

Müslümanlar birleşeceklerse, kendi grupsal hesaplarından tamamen sıyrılarak ve önyargılardan tamamen uzak bir şekilde birleşmelidirler. Birleştikten sonra, herkesin kendine ait ayrı bir programının olmaması, aksine tek merkezden idare edilen ve tek merkez tarafından ortaya konan programın işlemesi gerektiğini söylerdi. Bu yüzden İslami yapılar arasındaki içi doldurulmamış koalisyon, dirsek teması diye tabir edilen ilişkilere pek itibar etmezdi. Müslüman yapıların, bu gibi şeylerle zaman kaybetmemeleri gerektiğini ifade eder, bunun yerine ya tam birleşmelerini veya birbirlerini hedef almadan fikir ve düşüncede takviye etmeleri ve destek vermeleri gerektiğini söylerdi.

Şehid Rehber, bu konuda Müslümanların hal ve tavırlarından muzdaripti. Bir araya gelemediklerinden, birliğe giden yolda gereken adımları atamadıklarından yakınmaktaydı. Bu yüzden kendisi bu istikamette çaba sarf etmekteydi. İslami yapılarla ya doğrudan kendisi veya yanındaki arkadaşları vasıtasıyla ilişkiler geliştirir ve imkân elverdiği müddetçe de sürdürürdü. 1983–1993 aralığındaki on yıllık bir süreçte bu bakımdan çok sayıda İslami yapı ve şahsiyetlerle görüşmeler yapılmış ve ilişkiler geliştirilmiştir. Batman, Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Kayseri, Ankara, Adana, Konya, İstanbul, Kocaeli gibi yerlerde İslami faaliyetlerde bulunan yapılarla irtibata geçilmiş, ancak 1993 yılından sonra bu irtibatlar sürdürülememiştir. Çünkü Cemaat, içinde bulunduğu çatışma ortamından dolayı tamamen yer altına çekilerek gizlenmiş, etrafındaki sorumlu arkadaşların çoğunu da gizlemişti.