Öze dönüş / Ahmet Rençber

Eskiden köyde yaşadığımız TV, internet ve sosyal medyanın olmadığı o dönemlerde insanların yaşantıları sade ve doğal bir süreç içerisinde akıp giderdi. Ne zamanki hayatımıza bunlar girdi hepimiz artık birbirilerimize yabancılaştık.

Öze dönüş / Ahmet Rençber

Nerede o eski günler. Eskiden köyde yaşadığımız o dönemlerde insanların yaşantıları sade ve doğal bir süreç içerisinde akıp giderdi. Herkes kendilerine ait olanı ile mutlu ve huzurlu bir hayatı yaşamaya çalışırlardı. İşte böyle sade bir ortamda yetişen çocuklarında fıtratı da temiz olurdu. Böylesi bir ortamda büyüyen çocuk iyi bir birey olarak o toplumun bir parçası olurdu. Dolayısıyla çocuk küçük yaştan itibaren gelişim çağına gelene kadar bulundukları ortamın karakteri ile kişilik gelişiminde tamamlamış olur. İşte böylesi aklen ve fikren  kirletilmemiş bir ortamda çocuğun örnek alacağı insan ya kendi aile bireyleridir yada kendisinin bulunduğu ortamın kültür ve ahlakından beslenerek ahlak ve karakteri oluşur. Bunun dışında çocuğun başka birisini örnek alacak seçeneği yoktur. O devirde köylerde TV, internet ve sosyal medyanın olmadığı bir dönemden bahs ediyorum. O dönemlerde Dünyadan neler olup bittiğinden haber alma şansın yoktu. Hatta kendin bağlı bulundun şehrin de bile olup bitenleri bir iki ay sonra dan ancak haber alabiliyorsun.

Dolayısıyla bir başka yabancı kültürü ve hayat tarzını özenme onu kendi yaşam tarzı halinde getirme imkanın olmazdı. Malumunuz o zamanlar internet başka bir deyişle sosyal medya denen bir bela da yoktu. Doğal olarak insanlar boş vakitlerinin  büyük bir bölümünü aile ve akrabalarıyla birlikte geçirirlerdi. Bu tarz bir hayat insanların birlikteliğini akraba ve komşuları ile bağlarını daha da kuvvetlendirirdi. İnsanlar arasında güven ve huzur daha fazla olurdu o zamanlar. Peki şimdi durum nasıl? Gelin şimdi etrafımıza bir göz atalım. İnsanların ne hallerde olduklarını göreceksiniz. Özellikle de gençlerin neler yaşadıklarına şahit olacaksınız. Aslında bunlar yaşça gençler daha on sekiz yirmi yaşlarındalar. Ama ruhen ve fikren çok yaşlı bir insanın durumu gibi bir halleri var. Onlar ile konuştuğunda dersin bu insan yetmiş doksan yaşında bir insan gibidirler. Karşınızda hayatta gelecekle ilgili hiç bir umutları kalmamış bir gençlik bulacaksınız. Bunlar tek başına kendi odasına kapanıp dünya ile alakasını kesip kendine göre bilgisayarda kendine yeni bir dünya kuruyorlar.  Peki bu insanları bu hallere getiren kim? Bunun sorumlusu biz ebeveynler miyiz, toplummu, yoksa sistem mi? Bence bu konuda bunların hepsi de sorumludurlar. Bu suçu tek birilerine yüklemek adil olmaz. Burada önemli olan şudur insanlar bu duruma düşmeden önce gerekli olan önlemleri alabilmektir. Başta biz aileler olarak görevimizi yapmadığımız takdirde zehirli olan ağlar ve onların vasıtaları kullanılarak bizlere ait olan inanç ve değerlerimizden uzaklaştırırlar.

Bu vasıtalar yüzünden hepimiz birbirilerimize yabancılaştık. Akrabalar arasındaki ziyaretleşmeleri bitirdi. Dost ve arkadaşlığı yok etti. Hastayı ziyaret etmeyi hayatımızda çıkardık. Kısacası o eski ki tüm güzel olan hasletleri unuttuk. Bunların yerine elimize bir tablet yada bir telefon alarak bütün zamanımızı buna verdik. Bize ait olan bir şey bulamadık. Her şeyi burada aradık. Fakat aradığımızı da bulamadık. O zaman haydi köyümüze geri dönelim diyorum. Fakat köye tekrar dönüş çaremi acaba diye düşündüm. Ancak bununda çare olmadığını anladım. Çaresi tekrar özümüze ve sözümüze geri dönmeliyiz. Özümüz bizim benliğimiz kendi manevi varlığımıza dönüştür. Söz ise kalu beladan verdiğimiz sözdür. O halde verdiğimiz söze sadık kalmalıyız. İşte o zaman bizim de söz söyleme hakkımız doğar. Bizde  ‘’Muhammed İkbalin dediği gibi dini düşüncenin yeniden inşası için’’  yeni bir gençliğin inşası için Kur’an ahlakına, Peygamber ahlakına geri dönmeliyiz bunu hayatımızım her alanında yaşamak ve yaşatmalıyız ki kayıp etiğimiz bütün güzel hasletlerimizi yeniden ihya edilsin. Bunu ne zaman başarabiliriz? Biz Müslümanlar olarak bu görev bilincine vardığımızda o zaman başarırız.

Ahmet Rençber / Habernas