Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-3

Bu bölümde Şehid Rehberin, zorlu mahkumiyet sürecindeki aile hayatı ile Cemaatın kuruluşundan önceki dönemlerde verdiği İslami mücadele ve o günün siyasi ortamı anlatılıyor.

Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-3

AİLE HAYATI

Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu; daha üniversite öğrencisiyken, 18 Mayıs 1978 tarihinde evlenmiş, bu evliliği 20.11.1978 itibariyle resmi kayıtlara geçmiştir. Bu evlilik hayatı boyunca 7 erkek, 4 kız olmak üzere toplam 11 çocuğu olmuştur.

Şehid Rehber, enerjisinin ve zamanının çoğunu Cemaat ve Cemaatsel işlere ayırdığından, çoluk çocuğuna yeterince zaman ayıramadı ve istediği gibi ilgilenemedi. Cemaatsel çalışmaların yoğunluk kazandığı, özellikle de çatışmaların yaşandığı ilk dönemde evinden ve ailesinden uzun zaman aralıklarında uzak kaldı. Evinde kaldığı dönemlerde veya ailesini kendisinin kaldığı eve getirdiğinde de yanında sürekli beş–on arkadaş olur ve onlarla dava işlerini görürdü. Haremlik–selamlığın titizlikle uygulandığı ve davayla ilgili yoğun işlerin görüşüldüğü evde aile bireyleri ayrı ortamda bulunur, gelen–gidenlerin bulunduğu ortama girmezdi. Bu yüzden bu dönemlerde bile bazen gün boyunca çocuklarını görmediği olurdu. Bununla birlikte, uzun süreli misafirlik yaşanmasına ve kalabalık olunmasına rağmen, ailesi evde kalan arkadaşların bütün hizmetini görür ve Şehid Rehber’e yakışır bir ev sahipliği sergilerdi.

Böylesi bir mücadele yaşantısı içerisinde Şehid Rehber çocuklarını okula gönderemedi. İki büyük erkek çocuğundan biri Ortaokul iki, diğeri de Ortaokul birinci sınıfa kadar okudu ancak okuldan alındılar. Diğerleri ise okuyamadılar. Bundan dolayı okul yaşına gelmiş olan çocuklarına, ortam müsait olduğu dönemlerde ev ortamında ders verilirdi. Çünkü çocukların okuyamamalarına hayıflanır ve çok üzülürdü. Bu nedenle bir öğretmen arkadaş, çocuklarına ders verme görevini üstlendi. Yaşlarına göre, okullarda verilen derslerin aynısını ve aynen okullardaki düzen gibi onlara ders vermeye başladı. Okuma–yazma ve basit fen konuları gibi. Bununla birlikte, Kur’an’ı Kerim, akaid, ilmihal ve yaşlarına uygun düşen İslami ilimleri de veriyordu. Anneleri, yaşları 6 ile 10 arasında değişen çocukların elbiselerini sabah giydirir ve misafirlerin kaldığı tarafa gönderirdi. Çocuklar, onlar için hazırlanan bir odaya alınır ve derse başlanırdı. Aynen okulda olduğu gibi bir kara tahtaları da vardı, dersler arası teneffüs yapılıyordu, ayrıca bilgisayarda hepsinin adına okul karneleri gibi karneler çıkarılıp dönem sonunda onlara veriliyordu. Şehid Rehber de bundan dolayı seviniyor ve memnuniyetini ifade ederek ders veren öğretmen arkadaşa teşekkür ediyor ve bolca dua ediyordu. Bununla birlikte; benzer durumda olan arkadaşlara da sıkça tembih eder, çocukların üzerinde durmalarını ve eğitimsiz kalmalarına müsaade etmemelerini söylerdi.

Şehid Rehber, içinde bulunduğu şartlar ve Cemaatsel işler nedeniyle ana–babasından, kardeşlerinden ve akrabalarından ise tamamen uzak kalmıştı. Tek taraflı malumat alma ve dolayısıyla durumlarından haberdar olma dışında onlarla fiili ilişkisi kesilmişti. Onları ve özellikle de annesini görmeyi çok arzuluyordu ancak fark edilir ve kendisiyle birlikte Cemaat zarar görür endişesiyle bundan imtina ediyordu. Bu durumundan dolayı hanımının da akrabalarıyla ilişkisi kalmamıştı.

M.G. adlı Cemaat mensubu şunları ifade etmektedir: “Şehid Rehber’in aile bireylerine ve özellikle annesine karşı muhabbeti çoktu. Bir gün bana şunları söyledi: ‘Artık onları göremiyorum. Sen Batman’a git, onlarla görüş, durumlarını öğren ve bana getir.‘ Ben de gittim, annesi ve abesi ile görüştüm. Onlar da o kadar sevindiler ki sıkça bana sarılıp senden Hüseyin’in kokusu geliyor diyorlardı.

Bir seferinde de bana şunları söyledi: ‘Yaşadığım köye git, o çevreleri kameraya al, getir.’ Gittim, kameraya aldım ve getirdim. Seyredince çok seviniyordu.”

Şehid Rehber’de belirgin bir çocuk sevgisi vardı. Çocukları çok sever, kaldığı evin çocuklarını boynuna ve sırtına alır, onlarla oynar ve şakalaşırdı. Kendi çocuklarıyla da oynar, onlara takılır, sözlü şakalar yapar, onları konuşturur ve gülüp rahatlardı. Mücahit adındaki çocuğuna çok takılır, ona büyük ağabeyinin (Hacı Nuri) adıyla hitap eder, sever ve bu şekilde bir yandan da ağabeyine olan özlemini bir nebze giderirdi. Çocukları arasında fark gözetmez, kız veya erkek olmalarına bakmaksızın hepsine ilgi gösterir, kimseye bir ayrıcalık tanımaz ve hepsini severdi.

Şehid Rehber, ailesi ile beraber kaldığı dönemlerde, görüştüğü arkadaşları evinde günlerce ağırlar, ailesi de o arkadaşların tüm hizmetlerini görür, yemeklerini yapardı. Mesela; Mardin’de kaldığı sürede, üç katlı bir evde iki yıldan fazla kaldılar. Orada sürekli on, on beş arkadaş kalıyordu. Ailesi düzenli bir şekilde, kalan arkadaşların yemeğini yapıp aşağı gönderirdi.

Şehid Rehber, Batman’da kaldığı süre ve Diyarbakır’da kaldığı ilk dönemlerde, henüz rejimin dikkatini üzerine çekmemiş ve gizlenme gereği duymamıştı. Dolayısıyla bu dönemlerde ailesiyle birlikte kalıyordu. Diyarbakır’a gelip yerleştiği ilk yıllarda ailesini Batman’da bırakmıştı ancak sürekli gidip geliyordu, tabiri caiz ise bir ayağı Batman’da diğeri Diyarbakır’daydı. Silahlı çatışmaların yaşanmasından sonra evini gizleyerek Diyarbakır’da bir müddet daha kalmış, ardından Mardin’e gidip yerleşmişti. Bu dönemlerde de ailesiyle birlikte kalıyordu. Diyarbakır’dan çıktıktan sonra, yerinin bilinmemesi, takibata uğramaması ve bunlardan dolayı herhangi bir güvenlik sorunu oluşmasın diye şehadetinden bir yıl öncesine kadar, ailesini de gittiği yerlere götürmüş, onları gözlerden uzak ve gizli tutmaya çalışmıştı. Son bir yılda ise ailesi yanında değildi.

4. BÖLÜM

CEMAATİN KURULUŞUNDAN ÖNCEKİ MÜCADELE HAYATI

1960’larda başlayan tercüme hareketleri fetret denilebilecek dönemdeki Türkiyeli Müslümanların İslami uyanışa ve silkinişine sebep olmuştu. Ancak Müslümanlar henüz İslami hareket konusunda çok gerideydiler. Bu tercüme hareketiyle yoğun fikri tartışmalar başlamakla beraber, birçok konu net olarak aralarında yer etmemişti. O zaman bölgenin Batman, Tatvan ve Kahta (Her üçü de o zaman ilçeydi) ilçelerinde hem kemiyet ve hem de fikri yoğunluk diğer yerlere göre fazlaydı. Bu üç yer, adeta bölgenin İslami fikir merkezleri durumundaydı.

Çıkan her yeni kitap bir müddet gündem olmakta ve fikri müzakere ve tartışmalara kaynaklık etmekteydi.

Evlerde ve özellikle de çayhanelerde, hemen hemen her gün bir araya gelinir; okunan kitapların içeriği gündem edilir, içinde bulunulan şartlar, rejimin uygulamaları ve Müslümanların genel durumu dikkate alınarak camiler dırar mescidi midir, camilerdeki imamların arkasında namaz kılınır mı, toplum cahili bir toplum mudur, eğer böyleyse bu toplumda kesilen etler yenir mi, Cuma namazı kılınır mı, devlet dairelerinde görev alınır mı, askere gidilir mi…. . vs gibi konular etrafında siyasi tartışmalarda bulunulurdu. Hatta aynı çayhanede bazen üç dört grup birbirlerinden ayrı olarak toplanır ve bu çerçevede tartışma ve sohbetlerde bulunurlardı. Bunun neticesi olarak, toplumu tümden İslam dışı görme ve tekfircilik anlayışı da pek çok kişide yer etmeye başlamıştı.

Şehid Rehber, birçok Müslüman tarafından yapılan ve neticesiz kalan pek çok Cemaat girişimi konusunda mustaripti. O dönemden bahsederken şöyle diyordu: “3–5 kişi bir akşam bir evde toplanır, Müslümanların Cemaat olmaları gerektiğinden yola çıkarak bir Cemaat kurmaya karar verilirdi. Cemaatin isminden başlanarak, lideri, bayrağı, tüzüğü belirlenmeye başlanırdı. Bu arada bunlardan biri üzerinde anlaşma sağlanamayınca tartışma çıkar ve aynı akşam Cemaat sona ererdi. Ya da her konuda anlaşma sağlanır ancak sabah olunca her şey unutulurdu.”

Tartışmalar sadece Müslümanlar arasında yaşanmıyordu. En az o yoğunlukta, Müslümanlar ile solcular arasında da yaşanıyordu. Birbirlerini tanıyanlar, daha önce arkadaş, akraba veya dost olanlar ev ortamlarında ve özellikle de çayhane ortamında yan yana gelir ve kendi inançlarını savunarak karşı tarafı ikna etmeye veya mağlup etmeye çalışırdı. Müslümanlar, inandıkları tebliğ görevlerini yaparak tanıdıkları solcuları İslam’a davet ederken, solcular da kurtuluş yolu olarak belledikleri sosyalizmi ve bunun temelinde yatan materyalist felsefesini anlatarak onları ikna etmeye ve İslam inancından vazgeçirmeye çalışırdı. Bu tartışmalar neticesinde pek çok kavgalar da yaşanmaktaydı. Bu fikri tartışmaların birçoğuna Şehid Rehber de iştirak etmişti.

Bütün bu tartışmaların yaşandığı ortamda bulunmasına rağmen Şehid Rehber, aşırılığa kaçmamış, bu yöndeki oluşumlara sıcak bakmamış, aksine mutedil ve vasat bir çizgi benimsemişti. Müslümanlar arasında tartışma ve tecrit yerine, çalışma ve sahiplenerek ıslah etme yolunu seçmişti.

Şehid Rehber, Ankara’da kaldığı dönemde İslami faaliyetlerde bulunuyordu. Aynı zamanda Batman ile olan ilişkisi de canlı olduğundan, sürekli gider gelirdi, tabiri caiz ise bir ayağı Ankara’da öteki Batman’daydı.

Batman’da İslami kesim MTTB bünyesinde bir araya gelmişti. O dönemde bölgede İslami kesimin toplanıp bir araya geldiği ve bünyesinde faaliyet yürüttüğü yer MTTB idi. Legal bir yapıydı ve legal olarak faaliyet yürütmekteydi. Derneğe gider gelir, fikri sohbetlerde ve müzakerelerde bulunurlardı. Dernek onlar için bir buluşma ve kaynaşma yeriydi. Şehid Rehber de arada bir Batman’a gider, bu ortamlarda bulunur, sohbetlerine iştirak eder ve faaliyetlerine katılırdı. Okulun tatil olduğu zamanlarda oraya gider, zamanının çoğunu gençlerle geçirir, onlarla ilgilenirdi. Gençlere fazla ilgi gösterirdi. Bu nedenle Batman ve yakın çevresindeki Müslümanlar arasında tanınan, aktifliği ve girişkenliğiyle ön plana çıkan biriydi.

70’i yılların son çeyreğine gelindiğinde, Batman ve Diyarbakır başta olmak üzere bölge, solcuların yüksek sesle fikirlerini dile getirdikleri ve Müslümanlara her yönden baskı kurup onları sindirmeye çalıştıkları bir süreci yaşıyordu. Solculuk o dönemde bölgede revaçtaydı. Çünkü sol ideoloji, halkların kurtuluş yolu olarak lanse ediliyor, genç kuşağın önemli bir kesimi de bu gözle bakıyordu. Solun bütün fraksiyonları bir yandan kendi aralarında çatışıyor, diğer yandan da Müslümanlara nefes aldırmıyorlardı. Genç kuşak arasında namaz bile yasaklı hale gelmişti. Bu hal, Müslümanları bir araya getirmişti. Özellikle Batman, halk arasındaki deyimiyle Şeriatçılar ve Komünistler diye iki kutba ayrılmıştı.

Bu hal ve bölgenin içine girdiği süreç, Şehid Rehber’i son derece etkilemiş ve ciddi bir şekilde İslami yapılanma arayışına sevk etmişti. Bölgedeki Müslümanların durumu onu üzüyor, yaptıkları faaliyetler ve Türkiye’deki mevcut İslami yapılanmalar onu artık tatmin etmiyordu. Yapılanların o dönem şartlarına cevap vermediği kanaatine varmıştı. Bu sebeple Batman’a daha sık uğramaya ve güvendiği İslami hassasiyet sahibi birçok arkadaşıyla konuşup bunun alt yapısını oluşturmaya çalışıyordu. Onlara konuyu açıyor, müzakerelerde bulunuyor, işin önemini izah edip ikna etmeye çalışıyordu.

Müslümanların mevcut halleriyle İslam’a hizmet edemeyecekleri gibi, kendilerini de koruyamayacaklarını, birey kaldıkları sürece küfre karşı direnemeyeceklerini, teşkilatlanarak güç oluşturmuş tağuti düzene karşı, Müslümanların da birlik halinde teşkilatlanarak bir Cemaat olmaları gerektiğini ve dolayısıyla ciddi bir yapılanmaya ihtiyaç olduğunu ısrarla vurguluyordu. Okuyan kesim ile birlikte, bölgenin alim ve mollalarının ön saflarda yerlerini almalarına ve hatta davaya öncülük etmeleri gerektiğine işaret ediyordu. O dönemde yapılan legal faaliyetlerin Rasulullah’ın (sav) davet metoduyla örtüşmediğini savunuyordu. Dar–ül Ekram modeli gizli bir yapılanmayla ve Rasulullah’ın (sav) Mekke dönemine uygun faaliyetlerle işe başlanmasının gerektiğini söylüyordu. Şehid Rehber ile aynı görüşü paylaşan bazı şahıslar vardı. Bunlar kendi aralarında konuşup müzakere ediyor ve İslami bir yapılanma için yapabilecekleri çalışmaları görüşüyorlardı. Bu insanlar arasında fikir birliği oluşmuştu ancak bir türlü faaliyete geçirme zemini oluşmuyordu. Bunlar olurken, içinde bulundukları ortam ve çevreden de kopmamışlardı.

Bu hal, Şehid Rehber’i üzüyor ve rahatsız ediyordu. O ana kadar birçok kişiyle konuşmuş, bazılarının aynı düşünce ve endişeleri paylaştığını görmüş ancak buna rağmen düşündüklerini pratiğe geçirememişlerdi. Çünkü Müslümanların önemli bir potansiyeli vardı ancak, düşündüğü şekilde bir yapı oluşturma konusunda aynı düşünceyi paylaşmayanlar, legal faaliyetlerin ötesine gidemeyenler, zora gelmeyenler ve dolayısıyla gevşek davrananlar da çoktu. Şehid Rehber ise mümkün olduğu kadar ve yapabildiği kadar çok sayıda kişiyi ikna etmek, hatta mümkünse tümünü aynı çatı altında bir araya getirmek istiyordu. Bu ise zaman alıyordu. Bu yüzden henüz Şehid Rehber’in istediği Cemaatleşme işi pratiğe konamamıştı. Fakat artık zamanıydı ve buna net bir şekil verilip işe başlanmalıydı.

Şehid Rehber, fikirde var olan ancak istenen kıvama ulaşmayıp henüz pratiğe geçirilemeyen İslami bir Cemaati oluşturup şekillendirme ve ona işlerlik kazandırma işi için daha somut adımlar atmaya başladı. Bu münasebetle ikna turlarına yoğunluk verdi. Yakın çevresinden başlayarak, İslami kişiliğe sahip olup ulaştığı şahsiyetlerle konuştu, ikna etmeye çalıştı. Bu, aynı zamanda bir arayış ve tespit çalışmasıydı. Bu nedenle gerek Batman merkezinde ve gerekse dışında birçok şahsiyete gitti. Bölgenin tanınmış alim, molla ve şeyhlerine gitti. İslami kişiliği ile tanınan şahsiyetlere gitti. O dönemde üniversite okuyan Müslüman gençlerle konuştu. O dönemde Batman’da MTTB bünyesinde bulunan insanlarla konuştu. Kimisiyle birebir ve yüz yüze, kimisiyle toplantı halinde, kimisiyle evinde, kimisiyle iş yerinde, kimisiyle çayhanelerde ve kimisiyle köyünde konuştu. Müslümanların örgütlü bir yapıya ve dolayısıyla İslami bir Cemaate ihtiyaçlarının olduğunu, bu dağınık halleriyle İslami mücadele bir yana, kendilerini dahi koruyamadıklarını ve mevcut şartlarda legal zeminde mücadele verilemeyeceğini ısrarla vurguluyor, bu konuda onların görüş ve düşüncelerine başvuruyor, aynı zamanda onları ikna edip birlikte hareket etmeye davet ediyordu.

Şehid Rehber; gittiği, konuştuğu ve ikna etmeye çalıştığı şahsiyetlerle şu hususlar üzerinde duruyordu. Müslümanlar dağınık ve örgütsüz bir haldedirler. Bu dağınıklıktan ve örgütsüzlükten kurtulmalıdırlar. Örgütlü hareket etmeden ve örgütlü mücadele etmeden İslam davasına hizmet etmek mümkün değildir. Müslümanlar Rasulullah’ın (sav) hareket metodunu kendilerine örnek almalıdırlar. Mekke’de yaptığı gibi gizliliği esas alarak, Dar–ül Erkam modeli hücresel çalışmalar yapmalıdırlar.

Neticede; Şehid Rehber’in yakın çevresindeki insanlar arasında bu yönde fikirler netleşmeye ve belirginleşmeye başladı. Zaten bu istikamette fikri altyapı oluşmuş ve genel olarak da Müslümanların gündemine girmişti. Hatta bunun sonucu olarak Batman’daki Müslümanlar, 1980 darbesinden önce sürekli gittikleri, orada buluştukları ve mekan edindikleri MTTB derneğini kapatmış ve tabelasını kendi elleriyle indirmişlerdi. Yani Batman’daki MTTB derneği 12 Eylül darbesi sonucunda değil, bizzat oradaki Müslümanların elleriyle indirildi ve dernek fiili olarak kapanmış oldu.

Bu arada Batman’daki Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) sendika seçimleri gündeme gelmişti. Solcu kanat, Müslümanlara karşı birleşmiş, sendika seçimini kazanmak için var gücüyle çalışıyordu ve iddialıydı. Batman’daki İslami kesim de aynı şekilde solculara karşı güç birliği oluşturmaya çalışmıştı ve karşılarına güçlü bir adayla çıkma arayışına girmişti. Kendi aralarındaki görüşme ve müzakerelerin neticesinde, Şehid Rehber’in bu işe uygun olduğuna karar vermişlerdi. Konuyu onunla görüştüler. Şehid Rehber de kabul ederek aday oldu.

Bu konuyu, o dönemde TPAO’da çalışan Ahmet Seyidoğlu; haftalık yayın yapan Doğru Haber Gazetesi’nin kendisiyle yaptığı röportajda şöyle anlatıyor:

Gazeteci: “Malumunuz olduğu üzere sizin de aktif olarak içinde bulunduğunuz 1979 yılındaki Batman Petrol İş Sendika seçimleri ile ilgili medyada bazı iddialar öne sürüldü. Bu konuda kamuoyunun aydınlanması ve gerçeklerin ortaya çıkması için bu seçimlerin ayrıntılarını sizden öğrenmek istedik.

Öncelikle Türkiye Petrollerine ne zaman girdiniz ve neden aktif olarak bir adayı destekleme ihtiyacı hissettiniz?

Ahmet Seyidoğlu: Türkiye Petrollerine 1975 yılında girdim ve tabii olarak sendikaya da kaydoldum. İşçi, sondör ve en son saha amiri statülerinde çalışarak emekli oldum. Bahsettiğiniz seçimlerin yapılacağı 1979 yılına kadarki 5 yılda benim gibi İslami hassasiyeti olan insanlar olarak görüyorduk ki ‘işçinin alın teri kurumadan hakları ödenmelidir’ inancına sahip olmayan insanlar işçilerin haklarını koruyamıyorlardı. O dönemin sendikacılarında, işçilerin aidatlarını har vurup harman savurma, keyfi ve şahsi harcama gibi çok şeyler görüyorduk. Bunun üzerine İslami hassasiyeti olan işçi arkadaşlar olarak bir araya geldik; dürüst, hak–hukuka riayet eden, ahiret hesabı yapan bir İslami şahsiyeti aday olarak çıkarmayı konuştuk ve sonunda karar verdik.

G: Aynı zamanda hemşeriniz olan Hüseyin Velioğlu’na aday olma teklifini siz mi götürdünüz, yoksa kendisi mi aday olmak istedi?

A.S.: Teklif tamamen bizden, yani işçi arkadaşlardan gitti. O da –Allah rahmet etsin–teklifimizi kabul etti ve bu şekilde aday oldu.

G: Niye başkası değil de O?

A.S.: Onu tanıyanlar biliyordu ki o bu konuda yetenekli bir kişi idi. En önemlisi de dürüstlüğü ve aynı zamanda İslami hassasiyetlere sahip oluşu çevresindekilerin takdirini toplamıştı. Zaten bizim de o dönemde en çok böyle bir şahsiyete ihtiyacımız olduğu için öyle birini istiyor ve arıyorduk. Bu, bizim için bir lütuf oldu.

G: Seçim nasıl sonuçlandı?

A.S.: İlk başta durumumuz oldukça iyi idi. Büyük olasılıkla da kazanacaktık, bunu gören Petrol İş Sendikası genel merkezi, işverenler ve başka bazı güçler duruma müdahale ettiler ve seçimi ertelettiler. Seçimlerin ertelenmesiyle dengeler değişti. Ertelenen tarihte yapılan seçimlerde ise epey bir oy almamıza rağmen seçimi kaybettik. (*)

G: Peki bu arada medyada iddia edildiği gibi Temel Cingöz’ün merhum Hüseyin Velioğlu’nun aday olmasını sağlama gibi bir müdahalesi olmadı mı?

A.S.: Gelişen olaylar, baştan sona size anlattığım gibidir. Ancak eğer bahsettiğiniz şahısların bir müdahalesi olmuşsa o da birinci seçimi erteleterek kazanmamızı engelleme yönünde bir müdahaledir. Onun dışında aday belirleme veya lehimize bir müdahaleleri kesinlikle söz konusu değildir. Dediğim gibi adayı da işçi arkadaşlar kendi aramızda istişare ederek belirledik. Bunu o dönem TPAO’da çalışan işçi arkadaşlarımız iyi biliyor.

G: Son olarak bu konuda söylemek istediğiniz bir şey var mı?

A.S.: Şunu söylemek istiyorum, bazı şeyler bilerek ve programlı bir şekilde çarpıtılıyor. Örneğin; bu sendika seçimlerinden sonra rahmetli Hüseyin Velioğlu ile tanışıklığımız ve beraberliğimiz oldu. Onda Allah korkusundan ve Müslümanlar için bir şey yapma gayretinden başka bir şey görmedim. Buna rağmen neler söylendiğini, gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını, Müslümanları karalamak ve itham altında bırakmak için nasıl bir gayret harcandığını görüp üzülüyorum. İslam’a ve Müslümanlara bilerek düşmanlık yapanlara ve münafıklara bir şey demiyorum. Bu vaziyetleri ve konumları ceza olarak onlara yeter. Ancak Müslüman olarak bilinen ve tanınan şahısların da onların havalarına kapılmaları bizi üzüyor. Her şeye rağmen Allah–u Teala’nın her şeyi bilip gözetlemesi insanı rahatlatıyor. Dolayısıyla böyle iftira atanları da Allah’a havale ediyorum.

G: Bize zaman ayırdığınız için Allah razı olsun.

A.S.: Allah sizden de razı olsun. (Doğru Haber Gazetesi, 18. sayı, 01–07 Ağustos 2008)

Habernas