Şehid Rehber Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-13

Bu bölümde de Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu’nun bir insan olarak sahip olduğu kişisel özellikleri anlatılmaktadır.

Şehid Rehber Hak davaya adanmış bir ömrün mücadelesi-13

HAFIZASI ÇOK GÜÇLÜYDÜ

Şehid Rehber Hüseyin Velioğlu’nun en bariz özelliklerinden biri, çok güçlü bir hafızasının olmasıydı. Onu tanıyanlar bilirler; unuttum, hatırlamıyorum gibi bir lafı telaffuz ettiğine şahit olunmamıştır. Onun dünyasında sanki unutkanlık mefhumu yok gibiydi.

Cemaat mensupları çok ve dağınık coğrafyalarda olduğu, çoğunu birebir görmediği ve tanışmadığı halde, gelen dokümanlardan takip ederek neredeyse tamamına yakınının isim, soy isim, memleket, Cemaat içindeki geçmişi, yaptığı işler ve özellikleri hakkında bilgi sahibiydi. Birisinin ismi geçtiğinde, onunla ilgili hemen bilgi verir ve durumunu net bir şekilde ortaya koyardı. Belli zaman aralıklarında kendisiyle görüşmeye gelen Cemaat sorumlularıyla müzakere ederken, onların kendi alanları olduğu halde hatırlayamadıkları şahıs veya olayları onlara hatırlatır ve son durumlarını sorardı.

Bir gün sorumlu arkadaşlardan biriyle müzakere ederken ondan, kendi alanında daha önce geçmiş bir hadiseyi ve hadisede geçen arkadaşın son durumunu sormuştu. O sorumlu arkadaş da: “Hangisi ağabey?” diye sorunca, Şehid Rehber kalkıp o hadiseyi anlatmıştı, buna rağmen sorumlu arkadaş hatırlamayınca ve “Wala naye bîramın” (Vallah hatırıma gelmiyor) deyince Şehid Rehber gülerek ve biraz da iğneleyerek: “Bîr a te ji pır kûre” (Senin kuyun da çok derindir) demiş ve sanki olayın içinde kendisiymiş gibi biraz daha teferruatlandırarak anlatmış ve durumu yüz yüze kendi aralarında da konuştuklarını hatırlatmıştı. Tabi o sorumlu arkadaş da bayağı mahcup olmuş ve üzülmüştü.

M. G. adlı Cemaat mensubu şunları söylüyor: “Şehid Rehber Cemaat mensuplarını çok iyi tanıyordu. Biz onunla alanımızdaki faaliyetleri ve arkadaşları bire bir müzakere edince bazen arkadaşların adlarını ve yaptıklarını unuturduk. O, hemen; ‘falan köyde filan kişi, şu şu kişiler nasıldırlar’ diyerek bize kendisi hatırlatır ve hatırlamamıza da yardımcı olurdu. “

M. Ö. adlı Cemaat mensubu şunları söylemektedir: “1995 yılında Şehid A. Celil camisindeki bir ortaokul öğrencisinin sorunu dokümanlara yansımış, ben de görüşmede bunu kendisine anlatmıştım ve bununla ilgili bir çözüm vermişti. Aradan iki yıl geçmişti ki bir gün bana o öğrencinin ismini söyleyerek son durumunu sordu. Tabi ben öğrenciyi hatırlamayınca, tebessüm ederek öğrencinin camisini, yaşadığı sorunu, aile durumunu tek tek sıraladı. Tüm bunlardan sonra hatırlayıp kendisine ‘maşallah nasıl aklınızda kalmış’ dediğimde cevaben; “İşlerinize vakit ayırın ve tüm mesainiz dava ile ilgili çalışmalar olsun, bu şekilde daha çok vakıf da olursunuz” dedi.

Şehid Rehber, Kürt tarihini iyi biliyordu. Kürt aşiret ve kabileleri hakkında detaylı bilgilere sahipti. Kürdistan’ın coğrafi durumu hakkında ciddi malumata sahipti. Nerede bir dağ, akarsu, orman, yol, köy, tarihi yerler varsa tanır, aşiret ve kabilelerin coğrafi dağılımlarını bilirdi. Çünkü bir dava adamının, mücadele verdiği bölgeyi ve bölgenin koşullarını iyi bilmesi gerekir düşüncesine sahipti ve bunların tümünü hafızasında unutmadan tutabiliyordu.

BASİRET VE FERASETLİYDİ

Şehid Rehber, ileri görüşlüydü. Basiret ve feraseti, sezgi ve öngörüsü çok güçlüydü. Bu özelliği onu tanıyanlar üzerinde derin etkiler bırakırdı. Birçok hadisede, her insandan beklenmeyen ve her aklın ulaşamayacağı teşhis ve çözümleri ortaya koyabiliyordu.

Muhterem İ. Bagasi şunları aktarmaktadır: “Şehid Rehber, Cemaat tabanından gelen dokümanları iyi tetkik ediyor ve bunlar üzerinden bazı çıkarımlarda bulunabiliyordu. Hiç görmediği Cemaat mensuplarını raporlarından tanıyabiliyor ve haklarında değerlendirmelerde bulunabiliyordu. Bazen, sorumlu arkadaşlara; “Gidin şu kardeş ile konuşun, sorunları var, hal edin” veya “falan kişiyi yakın ilgiye alın onda bir takım cevherler görünüyor” şeklinde çözümler verirdi. Daha sonra, verdiği çözümler doğrultusunda neticeler ortaya çıkıyor ve o alanda çalışan sorumlu arkadaşlar bile bu durum karşısında hayrette kalıyorlardı. “

D. Y. adlı Cemaat mensubu, Şehid Rehber’in söz konusu özelliği hakkında şu bilgileri aktarmaktadır: “Kendisine Allah tarafından bahşedilen hususiyetler vardı. Bunlar gerçekten de kendisinde bir farklılık oluşturuyordu. Hatta bazı arkadaşlar bu türden durumları keramet olarak nitelendiriyorlardı. Fakat ben de bu tür şeylerle karşılaştığım için bunun ileri derecede bir feraset ve mükemmel bir ilahi vergi olarak algılamanın daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Bunlardan şahit olduğum durumlardan biri de; bir işte yapılan savsaklamayı, göz ardı edilen hata ve yanlışları sanki biri ona haber veriyor derecede çabucak fark edip ortaya çıkarmasıydı.

Bir ara dokümanları ciltliyorduk. Yaklaşık 100 civarında cilt işi yapmıştık. Aslında güzel bir iş çıkarmıştık. Epey de yorulmuştuk. En son birisinde hata yaptığımızı fark ettim. Yorgun olduğumuzdan onu tekrar bozup yeniden yapmayı göze alamadım. Kitaplar arasında göze gelmeyecek bir yere bıraktım. Şehid Rehber o esnada geldi. İşimizi kontrol edecekti. Geldiği gibi ciltlerin içinde sanki onu arıyordu. Onu buldu ve kontrol etti, hatamızı gösterdi. Düzeltmemizi söyledi ve gitti. Tabi çok mahcup olduk. Ama Allah şahittir ki diğerlerinin hepsi de tam olmuştu. O sadece ona baktı.

Zaten hep söylerdi: Hata ve kusurları düzeltirseniz veya önünü alırsanız zararı engellerseniz, gerisi zaten kârdır.

Yine bir gün bir haber programını takip etmemi söyledi. Oradakiler rahatsız olmasın diye de dinlemeyi kulaklıkla yapıyordum. Beni tanıyanlar müzik dinlemediğimi, hoşlanmadığımı bilirler. Bir de Allah şahittir ki o güne kadar halen de dinleme işi yaparken asla ihmal edip başka şey dinlemezdim. Ne olduysa frekans değiştirip bir müzik parçasına denk geldim. Orada biraz durup o parçayı dinliyordum ki Şehid Rehber çok süratli bir şekilde geldi, frekansı değiştirmeme fırsat vermeden kulaklığı alıp kendisi dinlemeye başladı. Ne dinliyorsun bakalım demesiyle ben çok kötü bir şekilde mahcup oldum. Böylesi durumlarda muhatabına şaka yollu takılma, tebessüm, bazen de bir darbı mesel anlatarak hatasını hissettirirdi. Asla kızma, bağırma, aşağılama şeklinde uyarmazdı. Ama o yöntemi, insanı çok daha fena mahcup ederdi. Bu tür durumlarda üslubu yumuşak ama tesirli, sonuç alıcı ve ıslah ediciydi. Bunlara benzer çok durumlara şahit oldum. Gözünden hata kaçmazdı. “

H. H. adlı Cemaat mensubu, Şehid Rehber ile ilgili bir hadiseyi şu şekilde aktarmaktadır: “Erzincan dolaylarında çok müthiş bir kar yağmıştı. Ben Şehid Rehber’in yanındaydım ve İ. H ‘yi arıyorduk. Şehid Rehber’in ailesini arabayla getiriyordu. Onu kaç kere aradık, Şehid Rehber iki üç kere aradı düşmüyordu. Odasına gitti, bir müddet sonra geldi, dedi çıkmadı mı? Dedim yok. Dedi kaza yapmışlar, Allah’a şükür ki bir şey olmamış. Ben de zan ettim ki onlarla irtibat kurmuş. Aradan yarım saat, bir saat gibi bir zaman geçti İ. H. ‘nin telefonu çıktı. Konuştuk, hal hatır sorduk, baktım heyecanlı heyecanlı konuşuyor, hayırdır dedim. Dedi kaza yaptık, Allah kurtardı. Arabamız karda kaydı, dağın tepesinde uçuruma gelmiş. Bir şey oldu mu dedim. Yok dedi. Sonra bir TIR kamyona bağlayıp çekmişlerdi. Dedim zaten abeye (Şehid Rehber’e) haber vermişsin. Dedi ben ilk defa arıyorum. Dedim abe yarım saat önce söyledi. Yok dedi, ben daha ilk defa sana söylüyorum. Neyse götürdüm telefonu Şehid Rehber’e verdim, o konuştu. Sonra İ. H. geldi. Dedim sen niye öyle dedin. Yemin etti dedi ben abeye söylemedim. İ. H. geldiğinde Şehid Rehber ona da geçmiş olsun, kaza yapmışsınız demişti. İ. H. de bana, ben söylememiştim, nereden biliyor diyordu. “

Ş. Y. adlı Cemaat mensubu şunları söylemektedir: “Dokümanlarımızda gerek Cemaat mensuplarıyla ve gerekse başka insanlarla ilgili bilgiler gelirdi. Cemaat mensuplarıyla ilgili değerlendirmelerimde, somut bilgi sahibi olmadıkça haklarında bir yargıda bulunmak istemiyordum. Bu nedenle Şehid Rehber ile müzakerelerimde, Cemaat mensuplarıyla ilgili ileriye dönük düşüncelerimi fazla dile getirmezdim. Ancak o bunları dile getirir, konuyu ortaya koyar, benim düşüncelerimi de alır ve aynı zamanda bana yol da gösterirdi. Adeta içimdekini okur gibi benim dile getirmekten imtina ettiğim hususları çok isabetli bir şekilde tahlil ederdi. Onunla müzakere ederken, konuştuğumuz meseleler hakkında bazen uzun vadeli hesaplar içine girer ve ileride karşılaşabileceğimiz şeylere dikkat çekerdi ki bunlar aynen dediği şekilde karşımıza çıkardı. Bundan dolayı dedikleri bana çok ilham verici oluyordu. Ondan çok etkilendiğimi söyleyebilirim. “

A. Ş. adlı Cemaat mensubu, Şehid Rehber ile ilgili bir anısını şu şekilde anlatmaktadır: “Şehid Ata’nın şehadetinden birkaç gün sonra Şehid Rehber ile bir görüşmemiz olmuştu. Kendi memleketindeydi. Beni oturduğu odaya aldı. Odada duvara asılı bir fotoğraf vardı. Şehid Ata’yı görmediğim için tanımıyordum. Bana: “bu kim biliyor musun?” dedi, “hayır” dedim. “Bu, Şehid Ata…” ellerini şöyle daire gibi yaparak odanın dört duvarını işaret ederek: “Bu duvarlar şehidlerin resimleriyle dolu olup süslenecek ve ben de bunların ortasında olacağım…” dedi. Aradan yıllar geçti. Şehadetinden kısa bir zaman sonra bir “şehidler sergisi” açtık. Uzun yıllardan beri zindanda bunu yapıyorduk. Bayramlarda yapıyorduk. İki yüz üç yüzden fazla şehidin resmi vardı bizde. Bu Şehidlerin çok kısa tanıtıcı bilgileri ve doğumla şehadet tarihleri, kim tarafından ve nasıl şehid edildikleri gibi bilgileri de resimlerin yanlarına yazıp, çerçeveletiyorduk. Sergi esnasında Kur’an–ı Kerim okuyorduk. Çok güzel duyguların oluşmasına vesile olurdu. Hatta imkânlar el verdiği zaman adli mahkûmlardan da gelip ziyaret edenler oluyordu. İşte Şehid Rehber’in şehadetinden sonra yine böyle bir sergi açmıştık. Sergimizin mekânı geniş ve hamd olsun Şehidlerimizin sayısı fazlaydı. Şehid Rehber’in gazetelerden kestiğimiz fotoğrafları da serginin tam ortasında, daha önce bana söylediği gibi şehidlerin tam ortasındaydı. Fotoğraflarının bulunduğu biraz genişçe olan çerçevede resimlerinin yanına “Hayat öğretmenim” başlıklı bir yazımız vardı. Biraz duygusal, yanı sıra mücadele atmosferini yansıtan bir yazıydı. Bu sergi ve şehidlerin tam ortasında Şehid Rehber’in fotoğrafına bakınca tabiatıyla o tarihten on yıl önce söylediği sözün tahakkuk etmesi dikkat çekici, anlamlı ve etkileyici idi. Görüşmede O, o sözleri söylerken hatırladığım kadarıyla “ben de, inşaallah ben de olurum” demiştim ve o: “siz çalışın…” gibi bir ifade kullanmıştı. “

CESUR VE GÜVEN VERİCİYDİ

Şehid Rehber, kişilik olarak cesur ve güven verici bir yapıya sahipti. İnsanların korkuya kapıldıkları hadiseler karşısında soğukkanlı davranır ve etrafındakilere teselli verirdi. PKK ile yoğun çatışmaların yaşandığı dönemde bölgedeki insanlar üzerinde büyük bir endişe ve korku vardı. Sosyal, ekonomik ve askeri açıdan Cemaat mensupları da baskı altındaydılar. Çoğu Cemaat mensupları silahlı gezmek zorunda kalıyorlardı. Çünkü görüldükleri yerde vurulmaları söz konusuydu. Ancak Rejim güçleri de boş durmuyor ve Cemaat ile beraber olduklarından şüphe ettikleri şahısları takip ediyor, hiç olmadık yerlerde kıstırıp aramadan geçiriyorlardı. Sonradan elde edilen bilgiler neticesinde öğrenildi ki polisin bu takip ve aramalarının bir sebebi de PKK’lilerin Cemaat mensuplarını ihbar etmesiydi. Dolayısıyla silahlı dışarı çıkıldığında yakalanma, silahsız çıkıldığında ise vurulma riski söz konusuydu.

Ancak Şehid Rehber, bütün bu olumsuz atmosfer karşısında cesur ve güven verici duruşunu hiç bozmadı. O, çatışma döneminde, görüşmeye giden arkadaşları peşmerge elbisesi ve yanında silahıyla neşeli ve vakur bir tavırla karşılar, onlara cesaret verirdi. Görüşmeye giden arkadaşlar; üzerlerindeki tedirginlik, endişe ve sıkıntıların tesirindeki manevi hallerinden sıyrılarak tek başlarına dünyaya meydan okuyabilecek bir iman gücü ve yüksek maneviyat ile ayrılıyorlardı. Ondan cesaret ve güven alıyorlardı. Onu tanıyanlar bilirler ki sıkıntı ve korkunun etrafı sarıp zirveye çıktığı anlarda bile, onda korku ve acziyetin emarelerine rastlanmazdı.

Şehid Rehber cesur olduğu ve hadiseler karşısında korkuya kapılmadığı halde, hiçbir zaman maceracı ve kavgacı tavır içine girmedi. Aksine, maceradan hoşlanmaz, şiddet ve kavgayı tercih etmezdi. Başka yol kalmadığı zamanlarda ise korkup baş eğmezdi. Allah’a tevekkül ederek sonucuna katlanırdı. Tedbirli hareket etmeyi ve ihtiyatlı davranmayı her işte kendisine prensip edinmişti, tedbirsizlikten asla hoşlanmazdı. PKK ile çatışmamak için yapabildiği bütün gayreti gösterdi. Fayda vermeyince istişaresini yaptı, sonra karar verince şöyle dedi: “PKK’nin maddi imkanları bizimkiyle kıyaslanamayacak kadar çoktur. Çünkü maddi imkanımız yok derecededir. Onlarla savaşa girmekte çok zorlanacağız. Ancak başka çaremiz de yoktur. Biz onlara baş eğmeyiz ve Allah’ın izniyle onlara galip geleceğiz”

Ş. B. adlı Cemaat mensubu bir anıyı şu şekilde ifade etmektedir: “1993’ün Nisan ayıydı, Şehid Rehber bir ara K… köyüne gelmiş ve bir müddet orada kalmıştı. Bu arada onunla görüşmeye gitmiştim. Akşam meselelerimizi görüşmek üzere oturduk. Oturduğu minderin üzerinde bir MP 5 ve bir tabanca vardı. Yan odada başka arkadaşlar da vardı. Gece geç saatlerde bir silah sesi geldi. Ben ve yanımdaki arkadaş endişe ederek ne olduğunu anlamaya çalışırken, kendisi hemen tabancayı eline aldı ve hep birlikte salona geçtik. Biz her ne kadar kendisinin önüne geçmeye çalışıyor idiysek de, o buna müsaade etmiyordu. Son derece soğukkanlı ve temkinli hareket ediyordu. Sonra: “Karşı tepede arkadaşlardan nöbet tutan var mı” diye sordu, evet cevabını alınca; “Orada nöbet tutan kimdir, yoksa Mahmut mudur?” diye sordu. Yine evet cevabını alınca; “Mahmut yapmıştır, bir şey yok” deyip tekrar odasına geçti. Biraz sonra tepeden gelen haber ile gerçekten Şehid Mahmut’un yanlışlıkla tetiğe basması ile silahın ateşlendiği bilgisi geldi. “

CEZBEDİCİ VE KARİZMATİK BİR KİŞİLİĞİ VARDI

Şehid Rehber, cezbedici ve karizmatik bir kişiliğe sahipti. Bakışlarıyla, konuşma üslubuyla ve tavırlarıyla karşısındaki insanı tesir altında bırakıyordu. Yanındakiler, onun cazibesine kapılıyor ve yapısından etkileniyordu. Yanında daha çok kalmayı, onu daha çok dinlemeyi, özellikle yaptığı esprili ama eğitici örneklemeleri daha çok duymayı, haz veren ve ders dolu olan sohbetlerinden daha çok istifade etmeyi isterdi. Bu özelliğiyle, insanı mıknatıs gibi kendine çekiyor ve hayran bırakıyordu.

A. Ş. adlı Cemaat mensubu, Şehid Rehber ile ilgili bir görüşmesini anlatırken onun hakkında şunları söylüyor: “Kendisiyle baş başa yaptığımız ilk görüşme benim açımdan önemliydi. Beni alıp oturduğu odaya götürdü. Çok sıcak davrandı. Onda beni yıllardır tanıyormuş gibi bir his edindim. İşimi ve memleketteki hizmetlerimizi etraflıca sordu ve yönlendirici bazı ifadelerle çözümleyici katkılarda bulundu. İçtenliği ve diyalogdaki ustalığı insanı rahatlatıyordu, evimdeymişim gibi rahattım. Halinden ve insan trafiğinden çok yoğun olduğunu anladım. Sözlerinden, sadece davaya kilitlenmiş olduğu belliydi. Öteden beri sadece davaya adanmak suretiyle hizmet etme fikrim vardı ve gerçekten bunun yollarını arıyordum. Şimdi beraber bulunduğum bu Müslüman, haliyle, yaşantısıyla, işte bu yollardan birini gösteriyor gibiydi. Direk demese de sohbet esnasında hizmet bahsinde sanki sadece dava hizmetine odaklanmak gerektiğiyle ilgili bazı imalarda bulunduğu sonucunu çıkardım. Bunu aklımın bir kenarına not ettim. Kendisinde müşahede ettiğim davaya adanmışlık hali, bana büyük bir güven vermişti. O haline gıpta ettim. İnşaallah ben de böyle yaparım… diye içimden geçirdim. Normalde çalıştığım kuruluştaki işim rahattı. Bizim orası için diyorum; o zaman o yere girmek, iş edinmek çok büyük çabalar gerektiriyordu. Fakat bu görüşmede işim gözümde küçüldü, işe ve dünya maişetine çalışıp, odaklanmak bana tatsız geldi, bu cihette bir soğukluk hissettim. Ve zaten aradan fazla bir zaman geçmeden işimi bıraktım ve Allah’ın yardımıyla kendimi tamamen dava işlerine, hizmetine adadım. Aileden, akrabalardan, hoşnutsuzluk ve sıkıntı veren bazı söz ve baskılar oldu ise de bunlar beni kararımdan vazgeçirtmedi.

Gerçekten bu görüşmeden çok dolu düşünceler ve güzel duygularla döndüğümü bugünkü gibi hatırlıyorum. Ruhi anlamda rahatlık, güven ve bir de latif bir lezzet yaşıyordum. Gençtik ve heyecanlıydık. Bu gibi görüşmeler heyecanımızın doğru tarafa kanalize olmasına katkıda bulunmaktaydı. Yolda, dönerken, nasıl daha fazla çalışacağımın hesabını yapıyordum. Bu olumlu havayla arkadaşlarımız arasına döndüğümüzde, sarf ettiğimiz içi dolu sözler ve buna dair taşıdığımız kuvvetli maneviyat onları da etkiliyordu. Bu yüzden görüşme yalnız bana değil, dolayısıyla arkadaşlarımıza da enerji ve maneviyat olarak dönüyordu. Bana göre bunun nedeni; Allah’ın yardımıyla Şehid Rehberde müşahede ettiğim ihlâslı söz ve davranışlarıydı. Mütevaziydi. Sıradan bir insandan ayırt etmeniz zordu. Giyimi de basitti. Çoğu kez üzerinde şalvar genişliğinde pantolon ve üzerine bıraktığı gömleğiyle görürdüm. Kısacası sade, sıradan oluşu, tevazuu ve içtenliği üzerimde çok olumlu tesirler bırakmıştı. Güzel bir sahiplenişi vardı. Rahattı. Simasında mana dolu bir tesir ve gizemlilik bulunurdu. Bu da insanı etkiliyordu. “

Ş. Y. adlı Cemaat mensubu bir anısını şöyle anlatıyor: “Şehid Rehber ile ilk görüşmemi çok iyi hatırlıyorum. Sonradan Şehid olan iki arkadaşımla beraberdik. O zamana kadar Cemaat Rehber’i ve Hüseyin Velioğlu olduğunu da bilmiyordum. O görüşmeden ve onun şahsından o kadar etkilenmiştim ki büyük bir enerji, heyecan ve şevk ile dönmüştüm. Görüştüğü sorumlu arkadaşların tümü üzerinde bu şekilde pozitif bir etki bıraktığı için, onu henüz görmemiş sorumlu arkadaşlar, onunla irtibatlı olan sorumlu arkadaşların hallerinden bunu anlayabiliyorlardı. Öyle etkileyici bir üslubu vardı ki, onunla görüşenler tabii bir şekilde onun üslubunu taklid eder, davranış biçimini pratize eder hatta ses tonunu dahi taklit ettikleri oluyordu. “

Ş. B . adlı Cemaat mensubu şöyle diyor: “Şehid Rehber’i henüz tanımıyordum ve kim olduğunu bilmiyordum. 1987 yılıydı, bizim bir bakkaliye dükkanımız vardı. Zaman zaman tanımadığım bir şahıs, komşumuz olan bir arkadaşla gelip birlikte evine giderlerdi. Bu şahıs geldiğinde, akşamları arkadaşlar o eve akın ederlerdi. Yaşım henüz küçüktü, ben oraya, genel sohbetlerine hiç katılamadım. Ayrıca bu toplanmanın bir programa bağlı olduğunu düşünerek çağırılmadığım için gitmekten utanıyordum. Sonradan Şehid Rehber olduğunu öğrendiğim bu şahsı ilk gördüğümde, içimde halen tarifi mümkün olmayan bir sevgi oluşmuştu. Çarşıdan dükkanımıza doğru gelişini her gördüğümde hayranlıkla ona bakardım. Komşumuz olan arkadaş gelip alış–veriş yapardı, kendisi ise genellikle kapıda beklerdi. Alışverişten sonra ben kapıya çıkar ve onlar eve girene kadar hayranlıkla arkalarından bakardım. Çok heybetli bir şahsiyetti. Allah da biliyor ki onu çok sevmiştim ve halen o görkemli hali gözümün önüne geldiğinde kalbim bir başka çarpıyor. Kendisini gözetlemem bile bana enerji veriyordu. Oysa ben o zamanlar kendisinin kim olduğunu, ismini bile bilmiyordum. “

Devam edecek…