Körfez’de sessiz savaş: Suudi Arabistan–BAE rekabeti derinleşiyor
Suudi Arabistan ile BAE arasındaki rekabet derinleşirken, Riyad–Doha yakınlaşması Körfez’de yeni güç dengelerinin habercisi olarak öne çıkıyor.
Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki ilişkilerde gerilimin zirveye çıktığı bir dönemde, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani, geçtiğimiz hafta Riyad’a gelerek iki ülke arasındaki Ortak Koordinasyon Konseyi toplantılarına katıldı. Ziyaret, her ne kadar ilişkilerin güçlendirilmesi başlığı altında gerçekleşmiş olsa da, Suudi Arabistan ile BAE arasındaki derinleşen görüş ayrılıklarının gölgesinde, Körfez’de yeni ittifakların ve güç dengelerinin şekillenmesine zemin hazırlayan kritik bir döneme denk geldi.
Müttefikler Arasında Sessiz Savaş
Resmî nezaket ve diplomatik görüntülerin ardında, Riyad ile Abu Dabi arasında giderek su yüzüne çıkan sessiz bir nüfuz mücadelesi yaşanıyor. Yaklaşık dokuz yıl önce Muhammed bin Selman ile Muhammed bin Zayed arasında kurulan kişisel dostluk, bugün bölgesel liderlik ve ABD’nin bölgede azalan etkisi sonrası oluşan boşluğu doldurma mücadelesine dönüşmüş durumda.
8 Aralık’ta düzenlenen Suudi Arabistan–Katar zirvesi, özellikle Yemen’de Suudi Arabistan ile BAE arasındaki anlaşmazlığın açık çatışma noktasına yaklaştığı bir dönemde gerçekleşti. BAE’nin, son dönemde Suudi nüfuz alanı içinde ilerlediği sınır bölgelerinden bağlı gruplarını çekmeyi reddetmesi, gerilimi daha da tırmandırdı.
Ziyaret resmen Ortak Koordinasyon Konseyi toplantısı olarak duyurulsa da, zamanlama, karşılamanın niteliği ve yoğun medya ilgisi, Suudi Arabistan’ın Körfez ilişkilerinde bilinçli bir yeniden konumlanmaya gittiğini açıkça ortaya koydu. Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’yi bir araya getiren zirvede, Körfez krizinin sona ermesinden bu yana “emsalsiz” olarak nitelendirilen bir dizi anlaşma imzalandı. Bunların başında ortak savunma anlaşması geldi.
Suudi ve Katarlı medya organları günler boyunca ekonomik işbirliği ve siyasi koordinasyona vurgu yaparken, bu yakınlaşmayı Körfez İşbirliği Konseyi’nin yapısını etkileyen bir dönüşüm olarak sundu. Öne çıkan projelerden biri, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlayacak yaklaşık 785 kilometrelik hızlı tren hattı oldu. Saatte 300 kilometreyi aşan hızla iki saatten kısa sürede ulaşım sağlaması planlanan proje, Suudi medyasında “diplomatik nezaketten karşılıklı bağımlılığa geçişin sembolü” olarak tanımlandı.
Bazı gözlemciler ise bu zirveyi, Suudi Arabistan’ın BAE’yi Körfez içinde izole etmeye dönük sessiz bir hamlesi ve “Körfez’in yeniden mühendisliğinin ilanı” olarak yorumladı.
Vekâlet Savaşları ve Cephe Değişimleri
Rekabet, diplomatik alanı aşarak sahadaki güç mücadelesine dönüştü. BAE’nin Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri’ni destekleyerek nüfuzunu artırması, Suudi Arabistan’ın bölgedeki çıkarları açısından ciddi bir tehdit olarak algılandı. Bu gelişme üzerine Riyad, Washington’a yönelerek ABD Başkanı Donald Trump’tan müdahale talep etti.
BAE ise bu girişime dolaylı bir yanıtı Yemen üzerinden verdi. Güney Yemen’de stratejik öneme sahip Hadramut vilayetinin kontrolünü ele geçiren Abu Dabi, ülkenin jeopolitik haritasında önemli bir değişime yol açtı. Suudi Arabistan’ın tepkisi, tansiyonu sınırlamaya yönelik diplomatik ve askerî adımlarla sınırlı kaldı; ancak bu adımlar, BAE’nin Mehriye vilayeti ile Aden ve Şebve’deki varlığını genişletmesini durduramadı.
Bu gelişmeler üzerine Riyad, Katar ile ilişkilerini hızla güçlendirdi ve Sudan’da orduyu desteklemek amacıyla Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan’ı ağırladı. Ardından ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed ile yaptığı görüşme, Washington’un Suudi Arabistan’a verdiği desteği teyit etti.
Tarihsel Yaralar, Yeni Çatışma Alanları
Siyasi araştırmacı Hassan Aliyan’a göre, Suudi Arabistan–BAE rekabetinin kökleri 1923’e kadar uzanıyor. 1974 Cidde Anlaşması, 2009’daki sınır krizleri ve petrol sahaları üzerindeki anlaşmazlıklar, iki ülke arasındaki güvensizliği derinleştirdi. Zamanla rekabet, bölgesel nüfuz mücadelesine dönüştü.
Suriye’de, Yemen’de ve Sudan’da iki ülkenin izlediği farklı stratejiler bu ayrışmayı daha da belirginleştirdi. BAE, doğrudan milis güçler ve limanlar üzerinden nüfuz kurmayı tercih ederken; Suudi Arabistan, zayıf hükümetler ve diplomatik arabuluculuk yoluyla etki alanını genişletmeye çalıştı.
Ekonomik Cephe: Petrol ve Bölgesel Liderlik
Rekabetin ekonomik boyutu da giderek derinleşti. BAE’nin 2009’da Körfez Merkez Bankası projesinden çekilmesi, ortak para birimi hedefini fiilen sona erdirdi. 2021’de OPEC+ toplantılarında petrol üretimi konusunda yaşanan kriz, iki ülke arasındaki çıkar çatışmasını açık biçimde ortaya koydu.
Suudi Arabistan’ın çok uluslu şirketleri ülkeye çekme politikası ve Dubai’ye rakip olma hedefi, rekabeti finans, havacılık ve lojistik alanlarına da taşıdı.
Kişisel Rekabet ve Güç Mücadelesi
Muhammed bin Selman ile Muhammed bin Zayed arasındaki ilişki, başlangıçta stratejik bir ittifak olarak şekillendi. Ancak zamanla her iki liderin bölgesel liderlik iddiası, bu ilişkiyi rekabete dönüştürdü. WikiLeaks belgeleri ve basına yansıyan iddialar, taraflar arasındaki güvensizliğin derinliğini gözler önüne serdi.
İki Eksen, Tek Körfez
Bugün Körfez’de iki belirgin eksen oluşmuş durumda. Bir yanda İsrail ile yakın işbirliği içindeki BAE, Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu’nda etkisini artırırken; diğer yanda Suudi Arabistan ile Katar arasında giderek güçlenen bir yakınlaşma dikkat çekiyor. Bu yakınlaşma henüz tam bir stratejik ittifaka dönüşmese de, Abu Dabi merkezli nüfuz genişlemesine karşı uzun vadeli bir dengeleme hamlesi olarak değerlendiriliyor.
Kontrollü Rekabet
Uzmanlara göre, Suudi Arabistan ile BAE arasında tam bir kopuş kısa vadede olası görünmüyor. Ancak ilişkiler artık “yönetilen bir rekabet” zemininde ilerliyor. ABD’nin bölgedeki belirleyici rolü ise bu rekabetin çerçevesini çiziyor.
Körfez düzeni artık eskisi gibi değil. Riyad, Abu Dabi’nin gölgesinde kalmayı reddederken, daha sessiz ama daha derin etkiler yaratacak yeni ittifaklar sahneye çıkıyor.
Kaynak: thecradlearabic.com



