Keşmir tarihinde en karanlık gün: 27 Ekim

Hint askerlerinin Keşmir halkının iradesini yok sayarak, Cammu Keşmir'i işgal etmesinin yıl dönümü olan 27 Ekim tüm Dünya'da Keşmirliler tarafından 'Kara gün' olarak anılıyor.

75 yıl önce bugün, Hindistan silahlı kuvvetleri, Keşmirlilerin doğuştan gelen kendi kaderlerini tayin hakkını ellerinden alma göreviyle ilk kez Srinagar havaalanına indi ve Bölünme Planının Hindistan Bağımsızlık Anlaşmasının, BM Kuruluş Sözleşmesinin ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin meseleyle ilgili olan hükümlerini açıkça ihlal etti. Hindistan'ın Jammu ve Keşmir'in büyük bir bölümünü işgal etmesi, hem Hindistan Bağımsızlık Anlaşmasının ilk maddesini hem de bölünme planının konuyla ilgili şartlarını açıkça ihlal etmektedir.

Hindistan Bağımsızlık Anlaşması 18 Temmuz 1947'de İngiliz Parlamentosu tarafından kabul edildi ve buna göre Hindistan'daki İngiliz Kolonisi, Hindu Çoğunluklu bölgeleri Hindistan eyaleti ve Müslüman Çoğunluklu bölgeleri Pakistan eyaleti olmak üzere iki egemen devlete bölündü. 3 Haziran 1947 tarihli bölünme planının amacı, batıdaki eyaletleri ve doğudaki Bengal'i bölmek ve Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeleri Pakistan'da ve Hinduların çoğunlukta olduğu bölgeleri Hindistan'da bırakmaktı. Keşmir'e ulaşılabilecek ana yollardan iki yol Pakistan'a tahsis edilmesi beklenen bölgelerden geçiyordu: ilki Rawalpindi üzerinden Srinagar'a ve diğeri Sialkot, Jammu ve Banihal Geçidi üzerinden giden yollar. Toprak yoldan başka bir şey olmayan üçüncü bir rota, Shakargarh, Batala, Gurdaspor ve Pathankote'nin dört kısmından oluşan Gurdaspor Eyaletinden geçiyordu. Pathankote'den yol, Ravi Nehri boyunca Madophur üzerinden Cammu ve Keşmir eyaletindeki Kathua'ya geçiyordu. Hindistan Anayasasının ilk taslağında belirtilen şartlara göre, yüzde 51,14 Müslüman çoğunluğa sahip tüm GurdasporEyaleti Pakistan'a tahsis edildi, bu da tüm bu rotaların Pakistan'ın kontrolüne geçmesi anlamına geliyordu. Mountbatten-Radcliffe-Nehru üçlüsünün sınır hattını değiştirme ve Gurdaspor bölgesini Hindistan'a verme ihaneti olmasaydı, bu Hindistan'ı Keşmir'den tamamen izole edebilirdi. Böylece, Hindistan'ın Cammu ve Keşmir'in büyük bir bölümünü işgal etmesi, hem Hindistan Bağımsızlık Anlaşmasının ilk taslağını hem de bölünme planının ilgili şartlarını açıkça ihlal etti.

BM kuruluş sözleşmesinin hükümleri çiğnenmektedir

Hindistan'ın aleni biçimde askeri saldırısı ayrıca "üye (devletlerin) anlaşmazlıklarını barışçıl bir şekilde çözmeleri gerektiğini ve güç kullanımından veya tehditten ve herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına müdahaleden kaçınacaklarını" açıkça belirten BM Kuruluş Sözleşmesi hükümlerini de çiğnedi.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948'de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi şöyle der: "Bütün insanlar özgür ve eşit doğarlar. Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır . Kölelik, kulluk, işkence, zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı hiçbir muamele ve ceza olmamalıdır… Hiç kimse keyfi olarak tutuklanmamalı, gözaltına alınmamalı, sürgün edilmemelidir ve herkesin adil bir şekilde yargılanma hakkı vardır. Herkesin seyahat özgürlüğü ve herhangi bir ülkeden ayrılma hakkı bulunmaktadır…"

Keşmirliler son 75 yıldır kölelik ve esaret altında tutuluyor

Bu beyannamede koruma altına alınan tüm bu insan hakları, Hindistan işgal birlikleri tarafından açıkça ihlal edilmektedir. Keşmirliler kendi kaderlerini tayin haklarından mahrum bırakılmaktadır. Onlar öldürülüyorlar, işkence görüyorlar ve mallarından mahrum bırakılıyorlar. Kadınlar taciz ediliyor, onurları kırılıyor ve hatta hapse atılıyor. Yüzlerce masum insan ayrım gözetmeksizin sahte suçlamalarla tutuklandı. Kendi topraklarında ve yurt dışında ifade ve hareket özgürlüğü ellerinden alınmıştır. 75 yıldır esaret ve kölelik altında tutuluyorlar.

Hindistan hükümeti, askeri işgalin yanı sıra, Cammu ve Keşmir'deki Dogra hükümdarı Mihrace Hari Singh'i Hindistan'a katılmaya zorladı. Bu amaçla, Yeni Delhi'de hazırlanan bir katılım belgesi imzalaması için Mihraceye sunuldu. Mihrace'nin belgeyi imzalayıp imzalamadığı oldukça tartışmalıdır. Ünlü yazarların, belgenin o zamanki devletin hükümdarı tarafından usulüne uygun olarak imzalandığı yönündeki Hint iddiasını tamamen reddeden ikna edici argümanları bulunmaktadır. Bu iddianın en güçlü rakibi , Keşmir üzerine yazdığı iki kitabında da bu iddianın yanlışlığı üzerinde uzun uzadıya durmuş ve bu belgenin hiçbir zaman bu devletin hükümdarı tarafından imzalanmadığında ısrar eden ünlü İngiliz yazar Alistair Lamb'dir. Kendisi Cammu ve Keşmir'in Hindistan tarafından işgalinin belgenin imzalanmasından önce gerçekleştiğini ve yasal bir dayanağı olmadığı için belgenin aslında Hindistan işgalinden bir gün sonra imzalandığını kanıtladı.

Yine de, zamanının Hindistan hükümeti, o zamanki Hindistan Genel Valisi Mountbatten'e sahte bir belge gönderdi. Kendisi onun Hindistan'a katılmasını kabul ederken, Mihraceye bundan sonra herhangi bir devlet kurulması durumunda bu katılım meselesinin bir ihtilaf konusu olarak kalacağını yazdı. "Katılım sorunu devletlerde yaşayan halkların isteklerine göre kararlaştırılmalıdır" dedi ve Keşmirlilerin kime katılacağı sorununun "halka sorarak çözülmesi gerektiğini" de sözlerine ekledi. Böylece, Cammu ve Keşmir halkı tarafından bir devletin son olarak kurulmasına kadar bu belgeyi geçici olarak imzaladı.

Bir komplo altında

İngiliz Avukat Cyril Radcliff'in başkanlığındaki bölme hattını çizen sözde Sınır Komisyonu'nun bir komployla Müslüman çoğunluklu bir bölge olan Pencap'taki Gurdaspur'u böldüğü ve teslim ettiği de tarihi bir gerçektir. Bu şekilde Hindistan ordusuna yaya yolu ve ayrıca Cammu ve Keşmir'e karadan erişim sağlanırken, Hindistan'ın Cammu ve Keşmir'e giden başka bir kara yolu yoktur. Bu da açıkça gösteriyor ki, Gurdaspur ve Cammu ve Keşmir'in Pakistan'da kalması gerekirken, bu sınır hattı iki Millet Teorisinin kurallarına da aykırıydı.

Hindistan'ın askeri saldırganlığı ve Cammu ve Keşmir'i işgali, Keşmirlilerin isteklerine tamamen karşıydı. Cammu ve Keşmir'in ezici çoğunluğu Müslümanlardan oluştuğu için hem Hindistan Bağımsızlık Yasası hem de Bölünme Planına göre, alt kıtanın bitişik Müslüman çoğunluklu bölgeleri Pakistan'ı oluşturacağından dolayı, Keşmirliler otomatik olarak Pakistan'ın bir parçası olacaklarından emindiler. Cammu ve Keşmir Müslüman çoğunluklu bir devlet olmasının yanı sıra, Pakistan'ın bir parçasını oluşturan bölgelere tamamen bitişikti. Dahası, Hindistan'ın Cammu ve Keşmir'i askeri işgali sırasında, tüm insanların kendi kaderini tayin hakkıyla ilgili BM Kuruluş Sözleşmesinin yanı sıra Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi'nin hükümleri, sömürgeci güçler tarafından yönetilen halkın ve tüm insanların bilinçaltına derinden nüfuz etmişti.. Bu nedenle, Keşmirlilerin kafasında Cammu ve Keşmir'in Pakistan'ın bir parçası olacağına dair hiçbir şüphe yoktu.

Hindistan kuvvetleri Keşmir halkına karşı gelerek işgale başladı

Hint silahlı kuvvetleri Keşmir halkının isteklerine karşı Keşmir'i işgal ettiğinde bakış açısı buydu. Bu, o zamanki Keşmir devletinin tüm sınırları boyunca Keşmirliler arasında bir şok ve gazap dalgasına neden oldu. Keşmirliler, Hindistan'ın bariz işgaline karşı siyasi olarak ve hatta silahlı mücadele yoluyla şiddetle karşı çıktılar. Keşmirliler cesurca savaştı ve zamanın Hindistan Başbakanı Jawahar Lal Nehru 1 Ocak 1948'de Keşmir davasını Birleşmiş Milletler'e götürdüğünde Srinagar'ı ele geçirmeye hazırdılar. Sonuç ortadaydı. Keşmir konusunda, Keşmirlilerin isteklerine uygun çeşitli kararlar alındı ve bunlar hem Hindistan hem de Pakistan tarafından kabul edildi. Bunlardan birisi, Keşmir anlaşmazlığını kalıcı olarak çözmenin ilk adımı olarak ateşkes çağrısında bulunan karardı.

Ateşkes, 13 Ağustos 1948'de kabul edilen BM kararı uyarınca, 1 Ocak 1949 gece yarısından önce yürürlüğe girdi. Çatışmanın durdurulmasını öneren karar, aynı zamanda bu düşmanlığın uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye atmasının muhtemel olduğunu kaydetti. Bu kararın III. bölümünde şöyle denmektedir: "Hindistan Hükümeti ve Pakistan Hükümeti, Cammu ve Keşmir eyaletinin gelecekteki statüsünün halkın iradesine göre belirlenmesi yönündeki isteklerini yeniden teyit etmektedir"

Keşmir halkı tarihindeki en kötü Hint askeri kuşatmasıyla karşılaşıyor

Yasadışı Hint İşgalindeki Cammu ve Keşmir (IIOJK) halkı, 5 Ağustos 2019'da bölgenin özel statüsünü kaldırdıktan sonra Narendra Modi liderliğindeki faşist Hindistan hükümeti tarafından uygulanan en kötü askeri kuşatmayla karşı karşıya kalmıştır. Bu anayasaya ve demokratik haklara uygun olmayan eylemin ve uluslararası yasaların ihlalinin ardından, IIOJK'daki BJP rejimi bir yandan Hindutva ideolojisini ve aşırılık yanlısı Hindu örgütü Rashtriya Swayamsevak Sangh'ın ideolojisini IIOJK'ya empoze etme çabalarını yoğunlaştırırken, diğer yandan Müslüman çoğunluğu azınlık haline getirmek için bölgede bir yerleşimci sömürge planını zorla uyguluyor. Hain amaçlarına ulaşmak için, birkaç acımasız yasayı yürürlüğe koydular, IIOJK'da yeni yerleşim kuralları getirildi ve Keşmirli olmayan yüzbinlerce Hindu'ya ikamet statüsü verildi ve Hint güçleri yoluyla önemli yerlerin ve bölgelerin Müslüman olan isimlerini Hindu isimleriyle değiştirildi ve ayrıca Sınırlandırma yoluyla, Keşmir vadisinde ve Jammu bölgesinin Hindu hakimiyetindeki bölgelerinde BJP'ye daha fazla koltuk vererek işgal altındaki bölgedeki Lok Sabha ve meclis seçim bölgeleri değiştirildi.

Tüm bu tek taraflı yasadışı ve acımasız önlemlerin arkasındaki temel amaç, devletin vatandaşlığını ve topraklarını, çoğu işgal altındaki topraklarda asker olan ve Keşmirli olmayan ve yine çoğunlukla Hindistan'dan gelen Hindulara vererek IIOJK'nın Müslüman çoğunluğunu dönüştürmektir. Aynı zamanda, Keşmir anlaşmazlığına ilişkin BM kararlarının özünü ihlal etmeyi ve zarar vermeyi ve Yeni Delhi'nin gelecekte herhangi bir zamanda Cammu ve Keşmir'de bir halk oylaması/referandum düzenlemeye mecbur kalması durumunda Hindistan'ın lehine sonuçları etkilemeyi amaçlamaktadır.

Pakistan liderleri, bu samimiyet ruhu içinde, Modi rejiminin 5 Ağustos 2019 tarihinde ve sonrasında IIOJK'da gerçekleştirdiği yasadışı ve anayasaya aykırı eylemlerin neden olduğu IIOJK'daki vahim durum ve bunların bölgesel barış üzerindeki sonuçları hakkında dünya toplumunu sürekli olarak duyarlı hale getiriyor .