HÜDA PAR: Siyasetçiler halkın gündemine odaklanmalı

HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Şehzade Demir, yaptığı açıklamada; suç oranlarında yaşanan artış, artan işsizlik oranları, Türkiye’nin Uygur Müslümanları politikası, halkın gündeminden uzaklaşan siyasetçiler, BM’nin 57 ülkeye ‘vatandaşlarınızı geri alın’ çağrısı ve Avrupa’da artan İslam düşmanlığı gibi iç ve dış gündemin öne çıkan konularını değerlendirdi.

HÜDA PAR: Siyasetçiler halkın gündemine odaklanmalı

Demir, yaptığı açıklamada; suç oranlarında yaşanan artış, artan işsizlik oranları, Türkiye'nin Uygur Müslümanları politikası ve halkın gündeminden uzaklaşan siyasetçiler gibi iç gündemin öne çıkan konularını değerlendirdi.

SUÇ ORANLARINDA YAŞANAN ARTIŞ

Türkiye’de suç oranlarında hissedilir derecede artış yaşanmaktadır. TUİK verilerine göre 2010 yılında cezaevlerindeki kişi sayısı 120 bin iken 31 Aralık 2019 tarihinde bu sayı % 143 artarak 292 bine yükselmiştir. 2009 yılında öldürme suçundan cezaevine girenlerin sayısı 1514 iken bu sayı 6 kat artarak 9 bin 574’e, cinsel suçlar 10 kat artarak 562’den 5 bin 800’e çıkmıştır. Hırsızlıktan hüküm giyenler 7, uyuşturucudan hapis cezası alanlar ise tam 11 kat artmıştır. Bu tablo, toplumun yaşadığı travmanın sosyal yaşamdaki sonuçlarıdır. Toplumda modernleşme ile gelen köklü sosyal değişimler karşısında insanımızın ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi destek politikalarının geliştirilememesi, toplumsal çözülmeyi getirmiş, suç oranlarını artırmıştır.

Bunun çeşitli sebepleri olmakla birlikte; Erdemli insan yetiştirmekte yetersiz kalan eğitim sistemi, gençliğimizi çağın hastalıklarına karşı savunmasız bırakmıştır. Kamu vicdanını tatmin etmeyen ve suçları engellemede yetersiz kalan yargı sistemi de önemli bir faktördür.  İnsanları suça sürükleyen içki, uyuşturucu ve bazı çeşitleri şans oyunları olarak isimlendirilip şirinleştirilmeye çalışılan kumar gibi kötü alışkanlıklarla daha etkin mücadele edilmeli, özellikle şans oyunlarını özendiren reklamlar engellenmelidir. Emek ve alın teri bilincini aşılayacak sosyo-kültürel politikalar uygulanmalı, insanlar ve sınıflar arası refah düzeyi ve gelir dağılımındaki adaletsizlik giderilmelidir.

İŞSİZLİĞE KALICI ÇÖZÜM ŞARTTIR

TÜİK’in Kasım ayı verilerine göre işsizlik oranı önceki senenin aynı ayına göre 0,4 puan düşerek 12,9 olarak gerçekleşti. Aynı istatistiklere göre istihdam oranı da 1 milyon 103 bin kişi azalmıştır. Nüfus ve dolayısıyla iş gücündeki artışa rağmen hem istihdam azaldı hem de işsizlik. Bu çelişki, TÜİK’in verilerini tartışmalı hale getirmektedir. Ekonomiyi doğru okuyabilmek için TÜİK’teki bu tutarsızlıklar giderilmelidir. Gençliğin durumu ise her geçen gün daha kötüye gitmektedir. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,9 puanlık artışla %25.4, istihdam oranı ise 3 puan azalarak %29,6 olmuştur.

Hayat pahalılığı ve gıda enflasyonu ülkenin en önemli sorunu haline gelmiştir. İşsiz gençlerin iş bulma ümidi neredeyse kalmamıştır. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle yaşanan iflaslar ve kapanan işyerleri gelecekte daha büyük sıkıntılara gebedir. Üretici kesimin güçlendirilmesi, teşvik ve destek mekanizmalarının çoğaltılması hem hayat pahalılığının hem işsizliğin hem de refah kaybının ilacıdır. Kamunun fedakarlıkta sektöre önderlik etmesi başlangıç için önemlidir.

TÜRKİYE, UYGUR MÜSLÜMANLARINA SAHİP ÇIKMALIDIR

Çin’in yıllardır Uygur Müslümanlarına uyguladığı asimilasyon, aile yapısına müdahale, ev ve iş yerleri üzerinde tahakküm kurma, ibadet ve eğitim haklarını engelleme şeklindeki devlet terörü devam etmektedir. Başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasının duyarsızlığı, Çin’e cesaret vermektedir. Son zamanlarda Türkiye’ye iltica ederek vatandaşlık almak isteyen Uygurlara engellemeler yapıldığı gibi Türkiye’de yaşayıp ailelerinden haber alamayan Uygur Müslümanlarının Çin diplomatik temsilcilikleri önünde yaptığı meşru gösterilere de izin verilmemektedir. Türkiye’nin Çin ile yaptığı ve suçluların iadesini öngören antlaşma da yürürlüğe girdiği takdirde pek çok insan hakkı ihlalinin kapısı aralanacaktır.

Mazlum halkların temel insan hakları ile inanç özgürlüklerinin her türlü siyasi, iktisadi ve konjonktürel çıkarlardan üstün tutulması bizim en temel prensibimizdir. Uygur Müslümanlarının maruz kaldıkları zulüm ve asimilasyonların konjonktürel politikalar nedeniyle İslam ülkeleri tarafından görmezden gelinmesi üzüntü vericidir. Başta Türkiye olmak üzere İslam Dünyası, Uygur Müslümanlarına yönelik zulmün arttığı bu süreçte daha aktif olmalı ve caydırıcı bir rol üstlenmelidir.  Zira Müslümanların sessizliğinden cesaret alan Çin, baskılarını daha da ileriye götürmektedir.

SİYASETÇİLER HALKIN GÜNDEMİNE ODAKLANMALI

Türkiye’de hukuk, temel hak ve hürriyetler, ekonomik zorluklar, eğitim gibi halen çözüm bekleyen kronikleşmiş sorunlara çözüm bulmak doğal olarak siyasetçilerin ve siyaset kurumunun öncelikli görevidir. Pandeminin getirdiği ek sorunlar olarak ekonomik darboğaz, üretimin sekteye uğraması ve buna bağlı artan işsizlik ile başta gıda olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinde yaşanan aşırı fiyat artışları, halkın öncelikli gündemi haline gelmiştir. Sosyal adaletsizlikler, toplumsal yapıyı tehdit eden popüler kültür, aile kurumunun zedelenmesi, gençliği esir alan özenti ve kötü alışkanlıklar gibi artış trendindeki temel sorunlarımız giderek daha fazla büyüyor.

Siyasetçiler sorunları çözme iradesini göstermek yerine suni gündemlerle hem kendilerini hem de toplumu oyalayıp durmaktadırlar. Ne anayasa değişikliği, ne uzaya gitme umudu, ne de partiler arası ayrışma veya birleşme trafiği çözüm bekleyen sorunları ötelememelidir. Bu kadar ağır sorunlarımız çözüm beklerken kutuplaşma veya gerginlik siyaseti gütmeye hakkımız yoktur. Hükümet ile meclisteki diğer siyasi partiler, boş gündemleri bir kenara bırakarak bir an önce halkın gündemine dönmeli, sorunların çözümüne odaklanmalıdır.

BM’NİN 57 ÜLKEYE ‘VATANDAŞLARINIZI GERİ ALIN’ ÇAĞRISI!

Birleşmiş Milletler 57 üye devlete, Suriye’de el-Hol ve Roj kamplarında tutulan kendi vatandaşlarını ülkelerine geri getirme çağrısında bulundu. Suriye iç savaşına müdahil olmak amacıyla farklı ülkelerden gelen kişiler ile eş ve çocuklarının tutulduğu bu kamplar insan hakkı ihlallerinin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Şartları, insan onurunu ayaklar altına alacak şekilde ağır ve gayrı hukukidir. Suriye iç savaşı her yönüyle bir bataklığa dönüşerek geri dönüşü mümkün olmayan bir noktaya hızla ilerlemektedir. Siyasi çözüm noktasında umut vaat eden Anayasa Komitesi'nin 5'inci turunun başarısızlıkla sonuçlanması da bunun göstergelerinden biridir. Suriye için siyasi çözüm umutları her geçen gün azalmasına karşın ülkedeki insani dramın sona erdirilmesi için ivedilikle harekete geçilmelidir. İnsanlık dışı şartlarda barınmak zorunda kalan mültecilerin de şartlarının iyileştirilmesi sağlanmalıdır. Vatandaşlarını alması için çağrı yapılan ülkelerin adil yargılama koşulları denetlenmeli, oluşacak yeni hak ihlallerinin önüne geçilmelidir.

AVRUPA’DA ARTAN İSLAM DÜŞMANLIĞI

Almanya’da 2020 yılı içerisinde Müslümanlara ve Müslüman kuruluşlara yönelik 900’den fazla saldırının kayıt altına alındığı açıklandı. Her gün İslam karşıtı yeni saldırıların gerçekleştiği ülkede bugüne kadar saldırıları önleyici bir irade ortaya konulamamıştır. Avrupa’nın birçok ülkesinde Müslümanlar kötü muamele, asimilasyon ve saldırılara maruz kalırken bir taraftan da Müslümanların dini özgürlükleri kısıtlanmaya çalışılmaktadır. Son olarak Fransa’da İçişleri Bakanı Darmanin ile aşırı sağcı Le Pen’in islam düşmanlığında yarışa girmeleri bunun kanıtıdır. İş başına gelen İslam düşmanı yönetimler Müslümanlara yönelik saldırıları körüklemenin yanı sıra yasal düzenlemelerle ‘Avrupa İslam’ı oluşturmaya çalışmaktadır. Bu olumsuzluklara yasal tepkilerle engel olmaya çalışan Müslüman kuruluşlar ise yaptırımlara maruz bırakılmaktadır.

İslam dünyası; dini özgürlükleri engellenen ve ırkçı saldırılara maruz kalan Avrupa’daki Müslümanları görmezden gelmekte, İslam düşmanı rejimlerle iş birliğine devam etmektedir. Irkçı rejimlerin baskısı altında yaşayan Avrupa’daki Müslümanların hak ve hürriyetlerinin korunması için Müslüman kamuoyu ivedilikle harekete geçmelidir. Aksi takdirde bu baskı ve haksızlıklar, devlet politikalarına dönüşecek ve önü alınamaz boyutlara çıkacaktır.