Artık şaşırmıyorum / İbrahim Kızar

İtalyan vatandaşı bir esiri kurtarmakla övünen devletin, mazlumların adalet arayan çığlıklarının ekabir saraylarının kapılarına ulaşmadığını, ulaşsa bile karşılık bulmadığına şahit oluyoruz.

Artık şaşırmıyorum / İbrahim Kızar

İnsanoğlunun hayatına, çok tesir eden, etki eden, iz bırakan, bu kadar da olmaz detirten bazı olaylar vardır. İnsanoğlu hayatına etki, eden bu olayları unutması da kolay olmuyor. İslam tarihini okuduğumda bana da etki eden, beni de düşündüren, bana da bu kadar da olmaz dedirten bir olay vardır.

Abdullah bin Habbab bin Eret'in ve hamile olan eşinin alnı secde gören, Kur'an okuyan insanlar tarafından acımasızca katledilmesi olayı.

Tarihi kaynaklar Abdullah bin Habbab bin Eret'i ve hamile eşini, katleden alnı secde gören kişilerin, Müslüman kadın ve erkeği katlederken hiç bir acıma ve merhamet belirtisi göstermediğini kaydederken, aynı şahısların Ehli Kitaba ait olduğu söylenilen bir domuzu öldürmekten imtina ettiklerini yazmaktadır.

İlginç değil mi, Ehli Kitaba ait bir domuza ilişmekten çekinecek kadar hassasiyet ve Müslüman bir erkek ve hamile eşini gözünü kırpmadan öldürecek kadar acımasızlık.

İşte  bu olay beni  hep şaşırtmış idi.

Perde arkasında siyasi gerekçeler sıralanabilir, bugün de yapılan akıl almaz işlere kılıflar uydurulduğu gibi.

Ama artık bu olaya şaşırmıyorum. 

Çünkü aynı acımsızlıklara günümüzde de şahit olabiliyoruz. Hemde alnı secde gören Kur'an okuyan kişiler, idareciler tarafından.

Namaz kılan, Kur'an okuyan, oruç tutan insanların, yaşanan acılara kör sağır ve dilsiz kaldıklarına  şahit oluyoruz.

Mazlumların adalet arayan çığlıklarının ekabir saraylarının kapılarına ulaşmadığını, ulaşsa bile  karşılık bulmadığına şahit olabiliyoruz.

İtalyan vatandaşı bir esiri kurtarmak için yaptığı operasyonu öve öve bitiremeyen devletin, kendi vatandaşını ölüme terk ettiğini görebiliyoruz.

Sosyal medya, bazı gazete ve haber sitelerinde hasta mahkumlar için adil yargılama  çağrılarının yapıldığına şahid oluyoruz olmasına da......

Suçlu olsa bile kendi başına kişisel bakımını yapamayan hasta veya belli bir yaş sınırını aşan insanları inatla hapiste tutmanın kanımca Abdullah bin Habbab ve eşini acımsızca öldürmekten aşağı kalır bir yanı yoktur.

Kansere yakalanmış, son arzusu babasını görmek olan bir tıfılı jandarma gözetiminde olsa bile babasını görmekten mahrum etmek de aynı şeydir...

Daha önce bilimum ajanların, devletin zirvesinden yapılan açıklamalara rağmen serbest bırakıldığına şahid olmuştuk. (Açıklamaların kuru sıkı olduğunu gördük )

Bu zalim ve acımasız tavrın özellikle dini bütün insanlara uygulandığına şahid oluyoruz....

Demek zaman geçmesine karşı değişen bir şey olmadı hala Ehli Kitabın domuzları can emniyetleri sağlanmış birşekilde dolşırken....

Abdullah bin Habbab bin Eretler ve eşleri, alnı secde gören kişilerin gözetiminde, yönetiminde, denetiminde ve zulmü altında, adım adım ölüme yol almaktalar....

Onun için artık şaşmıyorum, tarihte yaşananlar beni şaşırtmıyor, her zulüm ve zorbalığın da bir kılıfı olabiliyor.....

İbrahim Kızar / Habernas