14 yaşında işkenceyle tanışan Haytam: Bir çocuk olduğumu unutmuşlardı

Tutuklanmasının üzerinden 4 yıl geçtikten sonra, Mısır’daki çocuk siyasi mahkumlardan biri olan Haytam Abdul Rahim, yaşadığı 50 günlük işkenceyi anlattı.

14 yaşında işkenceyle tanışan Haytam: Bir çocuk olduğumu unutmuşlardı

Tutuklanmasının üzerinden 4 yıl geçtikten sonra, Mısır’daki çocuk siyasi mahkumlardan biri olan Haytam Abdul Rahim, yaşadığı 50 günlük işkenceyi anlattı.

Usame Abdul Rahim, 2 Ekim 2015 yılında, gece saat 2 civarında işten eve geldikten sonra duş almak için banyoya gitmişti. O sırada yaşlı büyükannesi kendi odasında, anne ve babası dışarda, kardeşleri de kendi odalarında uyuyorlardı.

Banyodan dışarı adımını attığında, bir anda koridorda yüzü maskeli 10 olmak üzere karşısında toplam 14 polis memuru gördü.

Aralarından bir “Haytam nerede?” diye soru. Neler olup bittiğini anlamak için bir an duraksadıktan sonra eliyle kardeşinin odasını işaret etti.

O zamanlar 14 yaşında olan Haytam uyandığında karşısında uzun, sinirli ve kalın bıyıklara sahip bir adam ile ellerinde makinalı tüfekler olan yüzü maskeli polisleri gördü.

O adam “Sen Haytam mısın?” diye sordu. Ardından Haytam’a yaklaştı ve kulağına şöyle fısıldadı: “Bir takma adının olduğunu biliyorum, protestolara katılıp onlara liderlik ettiğini de biliyorum, her şeyi biliyorum.”

Polisler Haytam ve kardeşlerini bir odaya topladıktan sonra onlardan telefonlarını da getirmelerini istediler. Haytam’ın ağabeyi Amir, telefonunu getirmekte isteksizdi çünkü iki yıl önce, Rabia meydanında yaptıkları oturma eyleminin görüntülerini halen telefonundan silmemişti ve Mısır hükümetinin muhaliflere karşı acımasız uygulamalarını biliyordu.

Protestoları bastırmada, Mısır rejimi, gençler ve yaşlılar arasında herhangi bir ayırım yapmıyordu zaten, darbeden bu yana binlerce çocuk ve genci de yetişkinler birlikte yargılamıştı. Londra merkezli insan hakları örgütü “Geri al – Reprieve” göre cunta lideri Abdul Fettah el-Sisi yönetiminde, şu ana kadar en az 10 çocuğa idam cezası verilmiş.

Telefonları topladıktan sonra kalın bıyıklı polis memuru alt katta Haytam ile 5 dakikalığına özel olarak görüşmek istediğini söyledi. Haytam’ın 20 yaşındaki ağabeyi Amir bu durumu protesto edince, polisler onu da Haytam ile birlikte aldılar.

Şafak vakti sökmek üzereydi artık, sabah namazı vaktine yakındı. Haytam, içine kondukları minibüse bir göz attı. Diğer yolculardan birkaçını tanıdı, önceki hafta ortalıktan garip bir şekilde kaybolan bazı arkadaşlarıydı.

Bindirildikleri minibüs evlerinin önünden uzaklaşıp başka bir arkadaşının evinin önünde durdu. Çocuklar minibüsün içerisinde beklerken, polisler diğer arkadaşını da tutuklayıp getirdiler. Minibüs hareket ettikten sonra arka camdan dışarıya baktıklarında, arkadaşının annesinin ağlayıp, minibüsün peşinden koşup, çocuğunun götürülmemesi için yalvardığını gördüler. 

Birkaç tutuklama daha yapıldıktan sonra çocuklar, buzdolabı olarak bilinen devlet güvenlik soruşturmalarının yapıldığı koğuşların bulunduğu Nasr Şehir karakoluna getirildiler. Buradaki koğuşlar normalde 5 kişilik olarak yapılmışlardı ama Haytam 20 kişiden fazla kaldıklarını ifade ediyor. Bununla birlikte 40 gün kadar içerideki hiç kimse nerede olduğunu tam olarak bilmiyordu, ta ki 9 Kasım günü devlet savcısının önüne çıkarılana kadar.

Mısır çocuk hukuku gereğince 15 yaşın altındaki çocuklar yasal gerekçeler gösterilmeksizin gözaltına alınamazlar. Mısır devleti aynı zamanda çocukların her türlü istismardan kurtulması için mücadele eden Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesine de imza atmış bulunmakta. Ancak bu durum Haytam ve diğer çocuk mahkumlara, haftada en fazla 2 kez banyo için müsaade eden ve tuvalet ihtiyaçları için onları plastik kap ve şişelere mahkûm eden Mısırlı yetkililer için pek bir şey ifade etmiyordu. Hapishanede yatak, yorgan veya yastık namına da bir şey bulunmuyordu.

Hapishanedeki üçüncü günlerinde, hapishane memurları onları gözleri bağlı bir şekilde odalarından teker teker çıkardılar. Her biri geri döndüğünde diğer arkadaşlarına kendisine elektrik ile yapılan işkenceyi anlatıyordu.

Haytam’ın sırası geldiğinde, o odanın bir köşesinde uyuyordu. “Doğduğun günden şu ana kadar bildiğin, ezberlediğin her şeyi bize söyleyeceksin” diyordu odadaki polis memuru.

Ertesi gün Haytam koğuşa getirildiğinde protestolara hiçbir şekilde katılmadığını ifade eden ve dişçi olan en büyük ağabeyi Ahmet’i gördü. Ahmet Haytam’a, “Polis eve geri döndü, bütün laptopları topladı ve beni de tutukladı” dedi.

Getirilmelerinin 6. gününde Haytam’ın kardeşi Amir koğuştan alındı. Amir’in alınışının üzerinden 1 saat geçtikten sonra Haytam giderek endişelenmeye başladı. “Sesini duydum, korkmuş ve üzülmüş gibiydi” diyor Haytam.

Daha sonra Haytam için geri döndüler ve gözlerini kapattılar. “Bize tüm arkadaşlarının isimlerini ve nerde yaşadıklarını söyle. Yoksa kardeşine ne yaptıysak sana da aynısını yaparız” diye tehdit ediyorlardı onu.

Polis memuru daha sonra bir isim listesi okumaya başladı. Aralarından bir tanesini tanıdı Haytam, bu arada polis memuru da eğer bu kişinin nerede yaşadığını söylemezsen bir daha eve dönemezsin diyordu ona. “Ev adresini bilmiyordum” diyor Haytam.

“Ne yazık ki sonunda, yapılan işkenceler ve korkularım yüzünden, onlara benden iki yaş büyük bir arkadaşımdan bahsetmek durumunda kaldım. Onun tek suçu zulmü protesto etmek idi. Gözlerimi kapatarak beni bir polis aracının içine aldılar. Daha sonra gözlerimi açarak bana arkadaşımın evini göstermemi istediler, ben de yaptım.”

Buna rağmen Haytam’ı serbest bırakmadılar.

7. günde, Haytam ve Amir koğuştan çıkarılıp gözleri bağlı bir şekilde tekrar bir minibüse bindirildiler. Minibüs durdurulup kapıları açıldığında, köpeklerin seslerini işitmeye başladılar, bu arada polisler de onları itiyor ve bağrışıyorlardı. Haytam gözlerindeki bandajı çıkarıp nerde olduklarını anlamaya çalıştı.

“Sadece korku filmlerinde gördüğüm bir sahne gördüm. Bütün vücutlarında işkence izleri bulunan tutukluların sağda ve solda sıralandıklarını gördüm. Bazıları tamamen çıplaktı.”

Orda bulunan tutuklulardan biri Haytam’a “Çabuk gözlerini kapa” dedi. “Her yerde kameralar var, sana zarar verebilirler.” Başka birine Haytam, “Neredeyiz?” diye sordu. Karşıdaki, “Benimle konuşma, ikimize de işkence ederler” diye yanıt verdi.

Haytam daha sonra Kahire’nin Lazoğli bölgesinde bulunan devlet güvenlik binasında olduğunu öğrenecekti. Bir mahkûm ona 30 gün, bir diğeri de 50 gündür elleri kelepçeli olarak beklediklerini söylediler. Gıda olarak da kendilerine küçük ekmek ve peynir parçacıkları ve birkaç kaşık pirinç ve fasulyeden başka bir şey verilmiyordu.

Bir memur ona yaklaşarak “Numaran 33” dedi. “Eğer 33 diye bağırırlarsa, buradayım de.” Haytam’a her taraftan çığlık ve bağırışıma sesleri geliyordu. Bir başka polis memuru, “Buradan bu gece ayrılacaksın, endişelenme” demesine rağmen orada 1 aydan fazla bir zaman kalmıştı. Hem sürekli olarak da başka bir mahkûma elleri kelepçeli, sürekli aynı kıyafeti giyerek ve uyurken bile gözleri bağlı bir halde.

14 yaşında olması, polislerin çok da umurunda değildi. “Benim bir çocuk olduğumu unutmuş gibiydiler. Ağlıyordum, açtım ve üşüyordum. Çok soğuktu, ama bizlere kendimizi örtmemiz için hiçbir şey verilmiyordu.”

Haytam aynı zamanda ona acıyan ve ona iki kutu meyve suyu veren bir polis memurunun olduğunu da söylüyor. O da birini oradaki başka bir mahkûma veriyor. “Bir keresinde de bana bir salatalık ve bir tatlı veren polis memuru Muhammed vardı, onu hiçbir zaman unutmayacağım. Evet, komik görünebilir ama verdiği şeyler benim için çok şey ifade ediyordu.”

Yetkililer, Haytam’dan Sisi rejimine karşı el ilanları dağıttığını, duvarlara hükümet karşıtı sloganlar yazdığını ve Müslüman Kardeşler cemaatinin bir üyesi olduğunu itiraf etmesini istiyorlardı. “Bir polis memuru, bir kamera ile beni bunları itiraf etmeye zorladı ve senin kaydederken asla bana bakma dedi.”

Bu zaman zarfında, Haytam dövüldü, polis memurları tarafından elbiselerinin tümünün soyulması ile tehdit edildi. Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırı olmasına rağmen, Haytam ve diğer çocuk tutuklular diğer yetişkin siyasi mahkumlar ile birlikte tutuldular.

Nihayetinde, memurlardan biri ondan babasının numarasını istedi ve çok geçmeden babası onu almaya geldi. “Onu gördüğümde ona ağlayarak sarıldım” diyor Haytam. “Onu 50 gündür görmemiştim. O esnada bizi de kaydeden bir kamera vardı.”

Sonunda tüm kardeşlerin eve dönmelerine müsaade edildi, ama kâbus aile için bitmedi. Birkaç gün sonra, güvenlik güçleri bu kez kardeşleri Osman’ı tutuklamak için gelmişlerdi. Osman’ın suçlandığı şey ise, Facebook’ta kardeşleri Haytam ve Amir için yazdıklarıydı.

Haytam bırakıldıktan sonra bir süre psikolojik travmalar yaşamaya devam etti, geceleri kabuslar gördü. Ama yıl sonu sınavlarına sadece bir ay kalmıştı ve o da sınavlarına odaklanmak zorundaydı. Ailesi de çocuklarının tekrar yakalanması veya kaçırılması ihtimaline karşın evlerini taşıdı. “Benim için çok zor bir süreçti, henüz bir çocuktum ve bütün arkadaşlarımdan ayrılmak zorunda kalmıştım. İşin tek iyi tarafı ise o kısacık sürede derslerime çalıştım ve sınavları geçtim.”

Middleeastmonitor / Ali Titiz